YAZARLAR

Dünya Kupası'nın akılda bıraktıkları

Rusya'da 41 gün boyunca Dünya Kupası'nı yerinde takip etmek farklı bir tecrübeydi. Saha içinden çok saha dışında, sokaklardaydım. Taraftarın ruhunu, hissiyatını anlayarak yaşadığım ve aktarmaya çalıştığım geride bıraktığımız kupanın akılda kalanlarına bir bakalım.

Rusya'daki Dünya Kupası biteli henüz sadece ve sadece 6 gün oldu. Ancak olanı biteni, maçların sonuçlarını, yaşananları, açıklamaları, değerlendirmeleri, golleri, pozisyonları neyi var neyi yoksa hemen arşivleyip, dosyayı kapatıp transfer gündemine geçildi bile. Önce bir sindirmek lazım bu turnuvayı. Kupa boyunca Rusya'da geçirdiğim sürede yakından takip etme imkanı bulduğum için, biraz daha farklı bir yaklaşımla değerlendireceğim sanırım bu turnuvayı.

Öncelikle bütün maçları baştan sona izleyemediğimin altını çizerek başlayayım. Muhabir olarak oradaysanız her maçı tek tek izlemek pek mümkün olmuyor. Şehrin büyüklüğü, ulaşım sırasında, metro ne kadar hızlı olsa da en az o kadar da yürümek zorunda kalınması, taraftar alanlarına yürüyerek gitmek zorunda kalmak ve maçların oynandığı günlerde trenle şehirler arası yolculuk yapmak gibi zorluklar bunun başlıca nedenlerindendi. Bazı maçları feda ettim bu yüzden. İzleyebildiklerim başta olmak üzere kupadan aklımda kalanları hatırlayalım.

ARJANTİN BELİRLEYİCİ TAKIMDI

Önce bir sahaya bakalım. Tüm maçlarını tamamen izleyebildiğim nadir takımlardan Arjantin'in maçlarını unutabileceğimi sanmıyorum. Tangocular, elenerek bu turnuvanın kaderini belirleyen performansı sergilediler. Hırvatistan'a grup birinciliğini verip finale gönderen de onlardı dersek yanlış olmaz. Hayal kırıklığı kürsüsü onların.

En şaşırtıcı performans tabii ki İngiltere'ye aitti. Gareth Southgate'in 26 yaş ortalamalı ve birlikte ilk turnuvasını geçiren bir takımı son 4'e taşıması müthiş bir teknik direktörlük performası. Yine de eleştiriler var ve haksız yanı yok gibi görünse de fazla acımasız geliyor bana. Sadece, Tunus, Panama ve İsveç'i yenebildiler. Kolombiya'yı penaltılarda geçip, Belçika'ya 2 kez yenildiler. Sonuçta 4.'lük kürsüsü onların ve İngiltere bu kadar eleştiriye maruz kalabiliyorsa, Hırvatistan da finale yürürken sürekli uzatmalar ve penaltılarla ilerleyebilmişken neden eleştirilmiyor?

İkidir Hırvatistan'ı yerin dibine sokup çıkarır gibi oldum, farkındayım. Fakat, haklarını vermek lazım. Modric'in Danimarka maçını penaltılarla geçtikten sonra “Sonunda EURO 2008'de elendiğimiz Türkiye maçını unutabiliriz" demesinden anlaşılabilecek başka bir şey daha var. Aslında o acı, o dönemden ders çıkarıp bu turnuvada Türkiye gibi ilerlemelerini sağlamışa da benziyor. Geri dönüş yaparak ilerlediler bu turnuvada. Türkiye'den farkı oyuncu kalitesi, birlikteliği ve sürekliliği. Çok soru geldi başka platformlardan "Türkiye bu turnuvada olsa ilerler miydi ne yapardı sence?" diye. Cevabı üstteki paragrafta gizli.

Belçika, şahsen en çok beklentimin olduğu takımdı. Finali oynamalarını da bekledim. Ancak Fransa'ya tosladılar. Turnuvanın en iyi bireysel performanslarını da onlardan izledik. Eden Hazard ve Romelu Lukaku... Fakat bu ikilinin özellikle Brezilya maçında öne çıkan bireysel performanslarında takım oyununun da yüksek katkısı vardı. Eden Hazard, hem Japonya hem de Brezilya maçlarında, büyük maçlarda büyük futbolcu nasıl olunur bunu çok iyi gösterdi. Takımın çok iyi performans göstermesinde Roberto Martinez'in de etkisini, hiç mi hiç hafife almamak lazım.

MBAPPE DAMGASI

"Kupaya damgasını vuran tek bir oyuncu var mıydı" diye düşündüğümüzde, Kylian Mbappe'yi söylemek lazım. Onun uzun süredir futbol sahnesinde olması yaptıklarının hafife alınmasına neden oluyor sanki. Takımını alıp turnuva boyunca sürükledi mi? Hayır. Bir maçı alıp sürükledi mi? Evet. Arjantin karşısında yaptıkları inanılmaz. Karşısında bir Arjantin(!) var mıydı? Belki yoktu. Fakat katıldığı son 3 büyük uluslararası turnuvanın finalisti Arjantin'i tek başına dağıtan isimdi. Ve oyun tarzı olarak olmasa da, 2 yaş geç olsa da Pele'nin 1958'de yaptıklarını tekrarlamış olması onun yeni bir dünya yıldız olacağının işareti. Neymar yerde yuvarlanmaya kupa biter bitmez bir sponsorun etkinliğinde yapmaya başladığı gibi gösteri maçlarına devam edebilir.

KOMÜNİST ÜLKEDE KOMÜNİST TAKIMLAR

Bu turnuvada Lionel Messi, Cristiano Ronaldo, Neymar, Mesut Özil gibi tek adamlara bağlı kalan takımların elendiklerini gördük. Turnuva'nın en büyük öğretisi buydu. Son dörde kalan takımlara bir bakış atarsak, hangi takımda tek başına öne çıkan oyuncu var? Modric derseniz, Perisic darılır... Hazard diyene Lukaku'yu sorarlar... Kevin Trippier'i öne çıkarmaya çalışırsanız, Harry Kane alınır... Fransa'da ne sadece Pogba, ne sadece Griezmann, ne bir tek Mbappe... Hani nerede Kante? Peki Rusya'da neden böyle oldu? Bu konuda en iyi yorumu bir sohbetine kulak misafiri olduğum Robert Ustian'ın (buna yakın) sözleri en iyi açıklamayı getiriyor bu duruma: “Çünkü kömünist bir geçmişe sahip bu ülke toprakları. Tek adamlık burada sökmez. Bizim milli takımımız da sıradan oyunculardan oluşuyor. Sıradan insanların bir araya geldiğinde neler yapabileceğini gösterdi bizim takım. Diğer takımlar da öyle."

Turnuvaya dair aklımda kalanlar bunlardı tek bir seferde düşündüğümde. Kalitesiz bir turnuva olduğunu söylemek fazla acımasız olur. Eldeki malzemeyi kötü yönetenler vardı, iyi yönetenler vardı. Bu fırsatı değerlendirip ileriye gidenler ve muzaffer olanlar vardı. Dünya Kupalarının kalitesini Şampiyonlar Ligi'yle karşılaştıran Dünya Kupası izlemesin lütfen. Çünkü hiçbir zaman Dünya Kupası'nı sevemeyecek o kişiler.

SAHA DIŞINDAN UNUTULMAYAN ANLAR

Saha dışında olanlara mütemadiyen, Gazete Duvar'daki tüm yazılarımda yer verdim. Aralarından aklımda yer eden Dünya Kupası maceramın futbolla kesiştiği noktalardaki unutulmaz anlarından bir seçki yaparak sona doğru ilerleyelim.

* İspanya – Portekiz maçını izlemek için Kızıl Meydan'a erişmeye çalışırken maçın henüz başında kaldırımdan Cristiano Ronaldo'nun penaltı golünü izlediğim an.

* 19 Haziran 12:20'de Moskova'dan kalkıp 23 saat sonra Rostov'a varacak olan trende Rusya ve Mısır maçını kaldığım kompartımanda iki Rusla cep telefonlarımızdan izlemeye çalışırken, maçın son 10 dakikasında internet sinyal gücünün kaybolmaması için makinistin treni yavaşlatarak sürmesi.

* 30 Haziran günü Uruguay – Portekiz maçının ilk yarısını izlediğim restoranda, masalarına oturmuş yemeklerini yiyen Brezilyalıların, görüş açılarını kapatan seyirciyi uyarmalarına karşın yerini değiştirmemesi sonrasında önüne geçerek adamı bezdirip restorandan dışarı çıkmasını sağlamaları.

* 1 Temmuz Pazar Günü, Moskova'da yağan yağmur altında izlenen uzatma dakikalarından sonra atılan penaltı atışlarında Rusya'nın İspanya'yı elediği an ağladığını gördüğüm insanlar.

* Final günü yağan yağmurdan dolayı kupa seremonisinde stadyum dışından havai fişek gösterisini fotoğraflayamamış ve içim dışım her şeyimle sırılsıklam olmuş olmam.

* Rusya'da Suudi Arabistan karşısında Denis Cherysev'in sol ayağının dışıyla attığı golü gördükten sonra içimden "Ricardo Quaresma hasetinden ne çatlamıştır, Cherysev ne rol çaldı" demiştim. İran'a attığı golü görünce fazla yanılmadığımı görmüş oldum.

* İzlanda'da Sigurdsson'un Nijerya'ya karşı kazandığı penaltıyı kaçırdığı an, maç öncesi stadyum etrafında danslarıyla dualarını eden Nijerya taraftarlarının maç skorunu 2-0 olarak gökyüzüne haykırdığını hatırladığımda tüylerimin diken diken olduğu anı hiç unutamayacağım.

* Belçika – İngiltere arasındaki 3.'lük – 4.'lük maçında önümde oturan İsveçlinin, plastik oyuncak öttüren Rusyalı taraftarlara ayaklanıp dayılandığında omzundan aşağı çekip potansiyel bir kavgayı durdurduğum an da aklımdan hiç çıkmayacak. Küçük bir andı. Etraftaki 10 kişi – 20 kişi farkındaydı fakat 63 maç boyunca sıkıntısız geçen Dünya Kupası'nın akılsız bir horozlanmayla kirlenmesine izin veremezdim.

* Turnuvanın esprisi ise Almanya hakkındaydı. Almanya turnuvadan elenince herkesin dilinde Almanya'nın Rusya'daki Dünya Kupası'nda neden muzaffer olamadığını sorduğunda tek bir cevap vardı: Almanya bu topraklarda hiç kazanamadı ki!

ÇOK İYİ BİR ORGANİZASYONDU

Taraftar alanlarına girişleri ve çıkışlarındaki ufak tefek sorunlar dışında, stadyuma ulaşımlarda hiçbir sorun yaşanmayan ancak çıkışlarda ani yoğunluk nedeniyle normal karşılanabilecek bir yoğunluğun olması tolere edilebilecek, tribünlerde kavganın sıfıra indiği, stadyuma girişlerin mümkün olduğunca hızlıca gerçekleştiği çok güzel bir organizasyon olarak kupayı yerinde izleyen herkesin aklında kalacaktır bu turnuva. Taraftarlara şehirler arası ulaşımın bedava olması da başka bir güzelliğiydi bu turnuvanın.

TEŞEKKÜRLER GAZETE DUVAR!

Dünya Kupası Günlüğü tutma fikrimi büyük bir coşkuyla karşılayıp kabul ederek Rusya'dan yazdığım tüm yazılarıma, çeşitli aksamaları da tolere ederek, yer veren Gazete Duvar ekibine, 2. Dünya Kupası maceramı daha anlamlı kıldıkları için en büyük teşekkürlerimi iletiyorum. Rusya'daki maceram da bana destek olanlara ayrıca müteşekkirim. Takip eden, yazılarımı okuyan ve iletişime geçen tüm okurlarımıza da hatırlatıyorum: Hatta kalın, daha takip edilecek çok turnuva var!


Volkan Ağır Kimdir?

1987 İstanbul doğumlu. 2006 yılından bu yana blog yazıyor. 2008 yılında Cumhuriyet gazetesi Spor Servisi'nde muhabirliğe başladı. O günden bu yana yoğunlukla spor muhabirliği yapıyor. Serbest muhabir olarak 2014 yılında Dünya Kupası'nı Brezilya'da, 2015 yılında Copa America'yı Şili'de takip etti. 2011 yılından bu yana Açık Radyo'da her pazartesi günü 19.30'da Efektifpas isimli spor programını sunuyor. Gazete Duvar'da haftalık, zaman zaman da çeşitli yayınlara özel konularda haberler hazırlıyor. Zaman zaman da kendisine dokunan sosyal ve toplumsal olaylar hakkında da yazıları ve haberleri çeşitli medyalarda yayınlanıyor. 2016 Ekim ayından bu yana Almanya'da Köln'de yaşıyor.