YAZARLAR

Firavunun laneti, Timur’un laneti ve öbürleri

Soyluların naaşlarının lağım suyunda yüzmesi gibi durumlarla karşılaşınca insan ilâhî mesajların varlığına daha çok ihtimal veriyor. Eninde sonunda kudret simgesi ve ispatı lahtin içerisinde lağım suyuna batmış halde bin yıllar geçirmek var!..

Mısır’da bulunan iki bin küsur yıllık lahit başarılı bir işlem sonucunda açıldı. Açılırken kimseye bir şey olmadı, lanet durumu var mı, henüz saptanamadı.

Haberlerden öğrenmiştik ki, İskenderiye’de bir binanın temel kazısı sırasında bu lahite rastlanmış, müteahhit herhalde, “ulan şimdi birileri görür, sosyal medyadan falan başıma iş açılır” diye düşünmüş veya kendisi aynı zamanda turizm yatırımcısı olduğu için eski eşyanın bilahare işe yarayacağını öngörmüş, bu yüzden kepçeyi sokamamış, lahiti kırıp bozmadan çıkarmak için ordu ile Tarihî Eserler Bakanlığı’nın birlikte çalışması kararlaştırılmıştı. İşte, son haberlere göre, çalışmışlar, becermişler.

Lahit açıldığında içinden üç insan iskeleti çıktı. Şahısların Ptolemaios’lar (M.Ö. 300’lerin sonlarından M.Ö. 30’lara kadar) veya Roma döneminden (M.Ö. 30 sonrası) kraliyet mensupları olduğu tahmin ediliyor.

Buraya kadarı tamam. Gelin görün ki, bir zamanların soyluları lağım suyuna batmış haldeydiler. Artık lahitte çatlak mı oldu, taş ustası aslında egemenlerden hoşlanmayan, sivil itaatsizliğe meyyal bir kimse miydi, bilmiyoruz, lağım suyu içeri dolmuş, lahitlerde görmek istemediğimiz türden bu manzarayla soyluların tarihinde leke yapmıştı.

Sen “Büyük” İskender’in adamıyken satraplıktan krallığa sıçra, sülaleni firavundan saydır, Mısır denince bilmem kaç kuşak insanlığın aklına ilk gelen şahsiyeti dünya tarihine ve tabiî öncelikle Julius Sezar ve Markus Antonius beylere armağan et, Holywood da onu Elisabeth Taylor’a oynatıp hepten ölümsüzleştirsin, koskoca Mısır tarihi, papirüs ve piramitlerin yanı sıra Kleopatra’dan ibaret sanılsın... Kim bilir ne taşını kaç köle zâyi ederek bilmem nerelerden getirt, kendine lahit yaptır, sonra lahtine lağım suyu dolsun! Gerçi Ptolemaios’ların dar zamanına denk gelmiş olmalı hadise; lahti üç kişi paylaşmışlar. Belki ikisi az ötede inecekti, bilemeyiz. Yine de lahit lahittir; bulununca “kraliyete ait” deniyor, ona göre muamele ediliyor. Ayrıca, lahitteki talihsiz soylular Roma döneminden birileri de olabilirmiş; ille Ptolemaios’lar değil. Onlar belki lağım suyu sızdırmaz lahitleriyle ünlüydü. Kara propagandaya girişmiş havuz medyası gibi davranmayalım, delil yokken ileri geri konuşmayalım.

Soyluların naaşlarının lağım suyunda yüzmesi gibi durumlarla karşılaşınca insan ilâhî mesajların varlığına daha çok ihtimal veriyor. Eninde sonunda kudret simgesi ve ispatı lahtin içerisinde lağım suyuna batmış halde bin yıllar geçirmek var!..

ZAMÂNE İDEALİ

Geçen gün hiçbirşeyyapmadanmeşhurolanlar sınıfının uluslararası kategorisinden Kim Kardashian’ın beş dakikada beş milyon dolar kazandığını görünce, dünyadaki düzenin artık uzun süre bu halde devam edemeyeceğini düşünmüştüm. Bu kadın bu parayı nereden kazanmış, diye bakınırken, kendisinin parfüm serisini sosyal medya mecrasından tanıtarak milyonlarca dolar kazanmayı alışkanlık haline getirdiğini, geçen yıl da, beş dakikada değil ama görece kısa bir sürede 14 milyon dolar kazandığını öğrendim.

Aklım çıktı çıkmasına da, iki bin yıllık lahtin içindeki kraliyet mensuplarının lağım suyuna batmış bulunduğunu öğrenmek kadar tesirli olmadı ruhum üzerinde.

Belki de meselenin ruhla ilgisi yok. Yani benimkiyle. Genel bir “insanlık ruhu” var mı? Olabilir mi böyle bir şey? Sadece soruyorum. (Bakın, bu ikisi arka arkaya fena gitmedi. Ortak bir hayat tavrının ürünü olduklarından, hayatın değip geçtiği, hattâ geçerken değmediği insanlara özgü olduklarından mıdır?)

Soylu, muktedir, her kimse, hemcinslerinin üstüne basa basa yaşadıktan sonra kendini 30 tonluk lahite koyduruyor. Ölüsünün oraya konacağını bilince mi çıkarabiliyor hayatın tadını?

Yoksa başkalarınınkinin, dışarıdaki kalabalığın, kendisi gibi olmayan, olamayan, olamayacakların naaşlarının asla lahit yüzü görmeyeceğini bilince mi? Birilerini işlerinden attırıp, hapse attırıp, mahkûm ve muhtaç hale koymanın, kudret kelimesini anca helvayla beraber telaffuz edebilen biz sıradan kimselerce dokunulamayacak ve kavranamayacak keyfi ve büyüklenmesine benziyor mu bu duygu?

Elbette dünyadaki rezilliğin baş sorumlusu Kim Kardashian değil. O, eğer çok farklı düşünülmez, davranılmaz, “değer” dendiğinde bambaşka şeyler anlaşılmaz, mutluluk bambaşka şeylerde aranmazsa eşitsizliğin nasıl “insanın doğadaki durumu” sayılacağının emsal ve timsali. Günün birinde bütün işleri robotlara yaptırmanın insan için hiç de anlamlı olmayabileceğini haber veren elçilerden. Aynı zamanda, ezilenlerin aptallaştırılması gibi muazzam ve korkunç işi muktedirlerin becerebildiğinin kanıtı. Kardashian, herhangi bir televizyon dizisinden çok fazlasını başarıyor. Hiçbir şey yapmıyor ve dünyanın en ünlü kişilerinden biri ve muazzam paralar kazanıyor. Kabul edelim ki bu zamâne idealidir.

LANET POTANSİYELİ KUDRETTE Mİ SAKLI?

Ve Zamâne Ruhu, değerli kayadan lahit yaptırmayı firavun ayrıcalığı olmaktan çıkarmış bulunuyor. Beş milyonu illâ beş dakikada kazanmasanız bile dünyanın en nadir mermerinden lahit yaptırabilirsiniz. Para, elde edilebildiğinde, herkesi eşitleyebiliyor. Bu yüzden, çok parası olanlar hep daha çok kazanmak zorunda. Çünkü büyük çoğunluğun değil, ama o azınlığa mensup herkesin parası var. Oysa zenginlik miktar olarak ölçülebilen bir şey değil; başkasınınkiyle kıyaslanabildiğinde zenginliğe zenginlik deniyor. Fakat her neyse, bu lahit işi uzun vadede tehlikeli.

Üstelik içine yerleştirilecek cansız beden için barındırdığı tehlikeden bin beterini başkaları için arz ediyor. Çünkü bir “lanet” potansiyeli var, bu muktedir lahitlerinin derinliklerine gizlenmiş. Belki de hizmetkârları, yağcıları, suç ortakları mücevherlerini ve silahlarını yanlarına dizdikleri esnada, melekler de yaşarken yaptıkları kötülükleri altlarına seriyorlardır. “Firavunun laneti”! 1920’lerde Tutankamon’un mezarını açan ekipten birçok kişinin peş peşe ölmesinden sorumlu tutuluyor. Buna Holywood’un katkısı ne kadar, hesaplamamız zor. Öyle görünüyor ki, Eski Mısır hakkındaki bilgimizi Holywood’dan ediniyoruz. Zararı yok. Osmanlı’yı “Muhteşem Süleyman”dan öğrendik, yerli-millî şahsiyetimizi “Diriliş Ertuğrul”u elimizde kılıçlar ve tencere kapaklarıyla hatmederek edindik de zararını mı gördük? Asla! Üstelik bizim ecdat ölüp gittikten sonra mezarıyla millete sorun yaratmıyor. Lanet bizden olmayanlara özgü.

Şu son lahit bulunduğunda çok insan tedirginlik duymuş. Tutankamon hadisesini hatırlatıp, “açmayalım, başımıza yeni bela almayalım” diyenler çıkmış (“zaten astığı astık kestiği kestik askerî dikta var, başımız belada”yı haliyle kimse ekleyememiş). Fakat mistik mevzulara pek sıcak bakmayan, halkın da bakmamasını tavsiye maksadıyla bir gecede bin iki yüz kişiyi cansız yere seren Mısır ordusu bunlara aldırış etmemiş ve açmışlar, lağım suyunda yüzen talihsiz soyluları bulmuşlar.

TİMUR DEVREYE GİRİYOR!

Lanet mevzuuyla yakından ilgilenen Russia Today, Mısırlıların takıntısına gülüp geçiyor. “Birkaç kişi Tutankamon’un gazabına uğradı diye sizinki de lanet mi sayılır?” demeye getiriyor. RT’nin hatırlattığı hadise gerçekten de bu alanda payeyi Ruslara vermeyi gerektiriyor: 1941 yılında Semerkand’da Timur sülalesinin aile kabristanına (Gur-ı Emir) dalan arkeologlar, RT’ye göre, orada şu yazıyı okuyorlar: “Ben ölümden tekrar ayağa kalktığımda dünya tir tir titreyecek.” Buna aldırmayan ekip, mezar taşındaki ikinci yazıyı da dikkate almıyor: “Kim mezarımı kurcalarsa benden beter bir istilacının şerrine uğrayacak,” diyormuş Timur. (Rivayet muhtelif. Bunun “Mezara saygısızlık eden Allah’ın gazabına uğrar” türü versiyonları da var.)

Özbek halkı mezar açılmasın diye uğraşmış, Stalin devrinde yaşandığına aldırmadan protestolara bile girişmiş. Sebep, kimine göre, mezar açmak uğursuzluk getireceği için duyulan tedirginlik, kimine göre de mezardaki şahıs tekrar ortaya çıkar da eline kudret geçirirse maazallah bize neler yapar korkusu. (Stalin’in Timur’u neden böylesine merak ettiği, kendisinin sosyalistler bir vakit bir yerde yanlış mezarı kurcaladığı için başlarına getirilmiş lanet olup olmadığı hususlarına girmiyoruz.)

Arkeolog ekibi Özbeklere de kabirdeki uyarı yazılarına da aldırmayıp mezarı açtı, naaşı götürüp inceledi (Timur’un sahiden aksak olduğu, kalça kemiğindeki deformasyonun buna yol açtığı, boyunun 1.73 olduğu, kafatası-yüz kemik yapısından hareketle oluşturulan yüz hatları bu sırada ortaya çıktı), bilahare getirip yeniden defnetti.

Ve fakat laneti de çağırmış oldu! Timur’un yeniden defin töreninin İslâmî usûllere uygun yapılması bile bunu önleyememişti.

Lanet neydi? Kabrin açılmasından iki gün sonra Nazi Almanya’sı ordularının Rusya’ya saldırması. 20 milyon insanın ölümüne yol açan hadiseye lanet diyebiliriz şüphesiz.

Gerçi bazıları, Nazilerin bu saldırıya uzun zamandır hazırlandıklarına ve taarruz gününü Timur’un kabrinin açılmasına denk getirmek gibi bir niyetlerinin bulunmadığına işaretle, lanetin varlığını inkâr ediyorsa da, biz Zamâne Ruhu’na ihanet etmeyelim, akılla mantıkla iş görmeye kalkmayalım. Bakın Mısır ordusu böyle davrandı da ne oldu: Lağım suyunda yüzen soylular buldu, günümüzün zenginlerinin, muktedirlerinin içine kurt düşürdü.

Zenginlerin, güçlülerin, muktedirlerin içine kurt düşer mi? Normal şartlarda düşmez gibi görünüyor, öbür yandan, yakın zamanda dünyadan ayrılan şair İzzet Yasar, 12 Eylül öncesinde, bambaşka yollardan yürür ve bambaşka göklere bakarken, şöyle yazmıştı: “Kaybedecek öyle çok şeyimiz var ki / zincirlerimizden başka / biraz daha az vakit ayırmalıyız aşka; / köprüden panzerler geçiyor ruhum, duyuyorum.

Eh, aşk demeyelim de... Para pul, kıymetli eşya, panzerler, köprü, oradan lahit ve lağım suyu.

Şöyle, şehirden uzaktaki bir ağacın altına gömülmek var, gürültüsüz, püfür püfür, için rahat...