YAZARLAR

Muhalefetten beklenen

Muhalefetten beklenen nüfusun tek adam rejimine karşı olan yarısını temsil ettiklerinin bilincinde davranmaları. Yoksa haşa, sürülmek, susturulmak, kırılmak, bastırılmak üzere olan bir azınlığın uysal temsilcileri olmaları değil.

Şarkıdaki gibi “aşkımız gölgesiz olmalıydı” sevgili okur. Ben size bu pazar, Brüksel NATO Zirvesi’nden girip, Helsinki Trump-Putin Zirvesi’nden geçerek, rahip Brunson’un tutukluğunun devamının Türkiye-ABD ilişkilerine olası yansımaları ve iki küresel gücün uzlaşır görünmesi bağlamında Suriye siyasetimiz ve oradaki askeri mevcudiyetimizin geleceği hakkında bir yazı yazabilmeliydim.

Ama güçlü kalamıyorum. OHAL’i olağanlaştıracak giyotinin bıçağı en tepeye çekilmiş durumda ve yaz güneşinde pırıl pırıl parlıyor. Benim biricik kafacığım da henüz omuzlarımın üzerinde ama ahşap boyunduruğun da içinde. İp bırakıldıktan sonra kafacığımla 49 yıllık acı-tatlı birlikteliğimiz sona erecek. Dolayısıyla, kellemle vedalaşmadan yine, yeniden muhalefet teknikleri hakkında konuşmayı yeğledim.

En ağırıma giden göbekli, kravatlı orta yaşlı erkeklerin sırıtmaları. İktidarıyla, muhalefetiyle. Mertçe bir kavga değil bu. Siz uyurken, kapının önünden arabanızın lastikleri çalınıyor. Sabah uyanınca, arabayı takozda buluyorsunuz. Kafanızı kaldırıyorsunuz, karşı kaldırımdan komşunuz size sırıtarak bakıyor. Sonra ekip geliyor. Tam ağzınızı açacaksınız, memur sizi susturup “aracınızı buradan kaldırın yoksa hakkınızda cezai işlem yapacağız” diyor. Bakıyorsunuz, memurun omzunun gerisinde yine komşunuzun sırıtan çehresi.

Sözü kıdemli gazeteci Celal Başlangıç’a bırakayım: “Erdoğan, 24 Haziran seçimleri yaklaşırken ‘Seçimden sonra ilk işimiz OHAL’i kaldırmak’ demişti ya. Allah için yaptı. Seçimden sonra ilk işi OHAL’i kaldırmak, ikinci işi de OHAL’i kalıcılaştırmak girişimi oldu. Önümüzdeki hafta, OHAL’in yetkilerini katbekat aşacak yeni yasa TBMM Genel Kurulu’na gelecek. Özellikle bakanlıklara ve valilere verilecek yetkilerle artık üç ayda bir kez uzatılan OHAL’i neredeyse mumla arayacağımız bir sıkıyönetim düzenine geçirilecek Türkiye.”

.

“Erdoğan’ın seçimden sonra ilk işi OHAL’i kaldırmak, ikinci işi OHAL’i kalıcılaştırmak oldu.”-Celal Başlangıç

İçinde bulunduğumuz verili durumda, cumhuriyetin kalıcı OHAL rejimi halinde yeniden kurulmasına nasıl direnilebilir? CHP’nin yaklaşımına bakarsak, OHAL Torba Yasası meclisten geçinceye dek, sahiplerini medyada görünür kılmaya yönelik yakışıklı demeçler vererek. HDP’nin yaklaşımına bakarsak, bizatihi meclise girebilmiş olmayı yeterli çaba addedip, kendini görünmez kılarak. Böyle olmadığını, olamayacağını söylemek için ise kahin olmaya gerek yok.

Deneyimli siyasetçi Nesrin Nas, seçimden önce de, sonra da adeta kendini parçalarcasına meclisin mevcut çerçevesinde dahi işlevsel kılınmasının önemini vurgulayıp duruyor. Ona katılıyorum. Etkin muhalefet, politik yahut sosyolojik değil, teknik bir iştir derken benzer bir şey söylüyorum. Son Dünya Kupası’nda belki sadece Uruguay’ın uyguladığı İtalyan stili oyun gibi. Halbuki önümüzde oynanan müsamere nedir? Torba OHAL yasası geçecek, ardından haydi tumba yatak yaz tatiline uygun adım.

Muhalefetten beklenen nüfusun tek adam rejimine karşı olan yarısını temsil ettiklerinin bilincinde davranmaları. Yoksa haşa, sürülmek, susturulmak, kırılmak, bastırılmak üzere olan bir azınlığın uysal temsilcileri olmaları değil. Milletvekillerinden bugün yapmaları beklenen yüzlerce teklif sunmaları. Özetle çalışmaları – poz yahut demeç vermeleri değil. Milletvekillerinden beklenen bu sistemin “biz” olmadan zorla işletilmesinin imkansız olduğunu, tıkanacağını iktidara kavratması, göstermesi.

Yeter mi? Yetmez. Parlamentarizm çerçevesine sıkışmış bir muhalefet de arzu etmiyoruz. Yürüyen, eyleyen bir muhalefet istiyoruz. Meclisten dışarı yürüyen, Ankara’dan dışarı yürüyen, ona oy vermeyene hatta onu düşman görene doğru yürüyen bir muhalefet. Yurt sathında, ilçe ilçe, mahalle mahalle, sokak sokak yürüyen, yurttaşın karşısında olan bir muhalefet. Derken sıçrayarak uyandım o rüyadan diye mi bağlasam?

Öyleyse şimdi reaksiyon zamanı. “Biz kaç kişiyiz”, önce muhalefete anımsatma, sonra meclisteki muhalefet temsilcileri eliyle iktidara gösterme zamanı. Vakit, zamanı etkin kullanma vakti. Yugoslav faulü, adam adama savunma, ikili sıkıştırma, çabuk çıkılan kontralar, mutlaka alan daraltma. Aklınıza ne geliyorsa, elde avuçta ne varsa. Yoksa sanmayın ki bu pozisyonların tekrarı olacak sevgili okur. Hakem saatine baktı, düdüğünü ağzına götürmek üzere. Bizlerin de “aman ağzımızın tadı kaçmasın” deme lüksümüz yok.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.