Erdoğan'ın yeni ekonomi tarzı
Erdoğan her zamanki meydan okuyan tavrıyla “Kredi notunu indirirseniz indirin!” diyor. Faiz oranını artırmayı pek sevmiyor kendisi o kısmı anladık, halka dövizleri elden çıkarmalarını salık veriyor daha ziyade. Artık neye güveniyor bilmiyoruz; fakat bahsettiğim kadarlık ekonomi bilgimle bile söyleyebilirim ki; bu durum vatandaşın yastık altındaki dövizini bozdurmasıyla, tüccarın depodaki malı satmasıyla olacak iş değil.
Ekonomi uzmanlık alanım değil. Bunun ötesinde iktisat dersi fakültede en sevmediğim dersti. Ticari zekam da yok bence. Fakat ekonominin toplumsal yaşamın her zerresiyle bağlantılı olduğunu bilmek için konunun uzmanı olmaya da gerek yok. ‘Kur’un geldiği noktada ülkenin nasıl bir çöküşe yuvarlandığını görmek için de konunun uzmanı olmaya gerek yok. Fakat durum bu derece hızlı şekilde kötüye gidince hepimiz ‘bir bilen’lerden ekonomik analizleri okumaya odaklandık, hızla öğreniyoruz. Şahsen ben gün içerisinde 'faiz artışı, kredi notu, tahvil piyasası, jeo-ekonomik egemenlik, parite, değer kaybı, döviz şoku' gibi tanımları 'n’aber nasılsın' rahatlığıyla kullanmaya başladım. Her ne kadar havalı dursa da bu durumdan pek hoşnut değilim. Zira bir tahvil piyasası kalmıştı onca işimiz gücümüz arasında kafamızı yormadık, onu da yapar olduk iktidar sağ olsun.
İşin esprisi bir yana, bu korkunç ekonomik tablonun sebeplerinden birinin yanlış ekonomik politikalar olduğu kadar diğerinin de 'demokrasi yoksunluğu' olduğunun farkındayız. Biliyorsunuz, iktidarı erken seçime iten temel sebebin ekonomik kriz ihtimali olduğunu zamanında herkes dile getirdi. Fakat devamında şunu da belirttik, belirtiyoruz; rejimin değişmesi, parlamenter sistemin kaldırılması, tek adam rejiminin devreye sokulması, OHAL uygulamaları ve adeta daimi bir OHAL öngören nitelikteki yeni Anayasa, yargı bağımsızlığının ortadan kalkması, kısaca demokrasinin yok oluşu krizin en önemli sebebi.
Bu sebebin üzerine az evvel okuduğum bir haber beni bu konuda yazmaya itti, haberi aktarıyorum:
“Cumhurbaşkanı Erdoğan daha sonra Trabzon Valiliği’nin yemeğinde konuştu. Sanayicilerin döviz almamasını isteyen Erdoğan, şunları söyledi:
‘Özellikle sanayicilerimize sesleniyorum: Bankalara saldırarak döviz alma yoluna gitmeyin. Battık, bittik, işi sağlama alalım gibi yollara lütfen tevessül etmeyin. Eğer böyle bir yola tevessül ederseniz yanlış yaparsınız. Bu milleti diri tutmak, ayakta tutmak sadece bizim görevimiz değildir, sanayicinin de tüccarın da görevidir. Aksi takdirde biz de, başta şahsım, B planını C planını uygulamak zorunda kalırım. Bunu da böyle biliniz.’
Bazı ürünlerin satılmadığı yönünde haberler olduğunu söyleyen Erdoğan, ürünleri bekletenlere karşı gerekeni yapacaklarını belirtti.
Erdoğan, 'Bazı haberler alıyorum. Mallarını satmıyorlar. Ne demek mallarını satmıyorsun? Satacaksın arkadaş. Depolarda istiflemek ne demek? Satmadın, onun da bedelini ödemek durumunda kalırsın. Çünkü ben bunu ihaneti vataniye olarak görüyorum. Sen bunları niye ürettin, satmak için ürettin. Şimdi ne yapıyorsun, sen de mi birilerine hizmet etmenin gayreti içindesin? Eğer yerli değilsen, milli değilsen bedelini ödersin' diye konuştu.
Döviz kurlarındaki yükselişi 'Türkiye’ye operasyon' olarak nitelendiren Erdoğan, 'Kur silahı üzerinden ekonomimizi sarsabileceklerini sanıyorlar. Türkiye’nin notunu indireceklermiş. İndirsen ne yazar. Bu millet mandacılığı 100 yıl öncesi elinin tersiyle itmiş bir millet. Türkiye’yi tehdit etmek hiçbir kredi derecelendirme kuruluşunun haddi değildir' dedi."
Böyle bir haber. Ben pek bir güldüm doğrusu, sinirlerim bozulduysa demek… “Bazı haberler alıyorum, depoda mal tutanlar var” diyor, “Seni sigara içerken görmüşler” diye oğlunu azarlayan baba gibi. “Ne demek satmıyorum?!” diye sinirleniyor, “Satacaksın!” diyor. E doları da Allah’a havale ediyor gerçi. İstediğini yapmazsa tüccarı vatan hainliğiyle suçluyor, gereğini yapmakla tehdit ediyor. Ne yapacak acaba? FETÖ'cü diye içeri atabilir. Ama depoda mal tutan her bir tüccarı tek tek tespit etmek de kolay iş değil. Her neyse.
Tamam bunlar hep klasik Erdoğan da, “Nasıl yahu?” diyor insan, “Tek bir politikayla ülkenin tüm sorunlarını nasıl oluyor da çözmeye çalışıyor? Bu nasıl bir özgüven?” Nedir o tek bir politika peki? Elbette “Yerli ve milli olmak”. Sağ popülist yönteminden ekonomide de şaşmıyor. Dil ve tavır aynı; sanırsın işini yapan gazeteciler hakkında konuşuyor, CHP’ye laf atıyor falan. İnanılmaz, diyeceğim ama inanılır; başka seçeneği yok çünkü.
Dünyada sağ popülizmin yükselişiyle birlikte ekonomik milliyetçiliğin de dirildiğini biliyoruz da Erdoğan’ınki bambaşka bir ekonomi modeli değil de ‘tarzı’. Mesela “Bu millet mandacılığı 100 yıl öncesi elinin tersiyle itmiş bir millet. Türkiye’yi tehdit etmek hiçbir kredi derecelendirme kuruluşunun haddi değildir” demiş. Yani insan el insaf diyor, bu kadar mı çelişkilerle dolu olunur? Araplara yüzer biner satılan şirketleri, kapatılan şeker fabrikalarını, boşaltılan varlık fonlarını vs. düşününce tutarsızlığın boyutu karşısında yine biz dehşete düşüyoruz. Bir yandan halimize üzülüyoruz, bir yandan dehşete düşüp duruyoruz. Hoş, dehşete düşecek ne hal kaldı millette ne bir damla enerji, gelen vuruyor giden vuruyor, olan canım ülkeye oluyor…
Gazetemizin yazarı diye demiyorum Bahadır Özgür’ün mükemmel analizleri var bu konuda. Yukarıdaki haber de en son yazdığı “Erdoğan Ne Yapmaya Çalışıyor?” başlıklı yazıya birebir örnek olmuş. Şimdi ülke bu vaziyetteyken derdi halen CHP olanlar var, demeden geçemeyeceğim, açıklayayım: Ben bu yazıyı paylaştım, hemen altına bir yorum: “CHP ne yapmaya çalışıyor anlamıyoruz” (!) Hay CHP kadar…
Bunun faturasını da muhalefete kesin peki, yerli ve milli olmanın tam aksi hareketlerle ülkeyi tamamen dışa bağımlı hale de getirseler, ülke ekonomisini de çökertseler, muhalefete sorun hesabını. CHP, yolsuzlukları ortaya çıkarıp ispatladı da ne oldu? FETÖ'cü ilan edildiler, vatan haini ilan edildiler. Deposundaki malı satmayan tüccarla aynı hesap yani. Bilmem anlatabiliyor muyum?
Herkes sert muhalefet bekliyor da, sert muhalefet etsen ABD yanlısı diyecekler, mandacı diyecekler, yine vatan haini diyecekler, yine FETÖ'cü diyecekler! Ezberledik artık. İktidar ne yaptı? Sandık başında kahkahalar atarak kendini akladı. Da bakalım atalar “Son gülen iyi güler” demiş, göreceğiz.
Reuters Haber Ajansı'nın 13 Temmuz 2017 tarihli Türkiye ekonomisinin durumuna ilişkin yaptığı analiz haberde, Fathom Consulting adlı şirketin hazırladığı Mali Kırılganlık Birleşik Endeksi’ne göre Türkiye, Güney Afrika, Brezilya ve Meksika ile karşılaştırılıyor ve kamu borcunun güvenliği bakımından bu ülkeler arasında açık ara en kötü konumda bulunduğu tespiti yapılıyor. Yine analizde, Türkiye’nin yüksek büyüme oranını besleyen bir unsur olarak kredi bolluğu gösteriliyor. Bloomberg, Türkiye’nin 52 milyar dolarlık enerji borcu saatli bomba gibi! diye haber yapmış. Dolar en son 5 küsur lira iken 200 milyar dolarlık borcumuz vardı, şimdi kim bilir kaç oldu; lakin Erdoğan her zamanki meydan okuyan tavrıyla “Kredi notunu indirirseniz indirin!” diyor. Faiz oranını artırmayı pek sevmiyor kendisi o kısmı anladık, halka dövizleri elden çıkarmalarını salık veriyor daha ziyade. Artık neye güveniyor bilmiyoruz; fakat bahsettiğim kadarlık ekonomi bilgimle bile söyleyebilirim ki; bu durum vatandaşın yastık altındaki dövizini bozdurmasıyla, tüccarın depodaki malı satmasıyla olacak iş değil. Berat Albayrak üretimi artırmak diyor da, o da biraz uzun vade isteyen bir plan –kaldı ki niçin daha evvel yapmadınız?- acil devreye sokulacak bir plan değil. Onca zaman insanlara ekonomiyi büyüttük diye gaz verip durdular. Demek ki neymiş, ekonominin büyümesiyle “iyi olması” aynı şey değilmiş.
Ne diyebiliriz ki, umarım Erdoğan’ın güvendiği şey işe yarar.