Ekonomik kriz kültürü nasıl vuracak?
Kültür sanat alanı şimdi de ekonomik krizin olası sonuçlarıyla karşı karşıya. Gelişmeler henüz taze olsa da ortaya çıkan ve çıkması muhtemel sonuçların Türkiye’nin kültür sanat ortamının giderek çölleşmesi gibi bir sonuç doğuracağı ihtimali güçleniyor.
Dolar bir iniyor bir çıkıyor, faiz yükseliyor, özel sektörün açık pozisyonu artıyor, dış ödemeler dengesi sarsılıyor… Bir süredir Türkiye’nin içine girdiği ekonomik krizin göstergeleriyle yatıp kalkıyoruz. Eşyanın tabiatı gereği tartışmalar daha çok ‘makro’ ölçekte yapılıyor. Ardından da krizin ‘sıradan vatandaşın’ bütçesini nasıl etkileyeceğine dair tartışmalar geliyor. Ama bütün bu ‘büyük resmin’ içinde dikkat çekmese de kültür sanat alanında ciddi bir karamsarlık hâkim.
Bir yandan söylem (kültürel iktidar olamadık), öte yandan hukuki (kitap ve filmlere açılan davalar), diğer yandan da sansür uygulamalarıyla kıskaca alınan kültür sanat alanı şimdi de ekonomik krizin olası sonuçlarıyla karşı karşıya. Gelişmeler henüz taze olsa da ortaya çıkan ve çıkması muhtemel sonuçların Türkiye’nin kültür sanat ortamının giderek çölleşmesi gibi bir sonuç doğuracağı ihtimali güçleniyor.
Örneklerle ilerleyelim. Malum ülkeye kâğıt yurtdışından ithal ediliyor ve Euro ya da Dolar cinsinden fiyatlandırılıyor. Kâğıt fiyatlarındaki hızlı artışın ciddi bir sıkıntı yaratmaya başladığını net olarak söyleyebiliriz. Bazı dergilerin yeni sayılarını çıkarabilmek için kâğıt bulmakta sıkıntı yaşadıklarını da not düşelim. Kâğıdı bulsanız bile maliyetlerdeki artışlar takipçisi olduğunuz ve severek okudunuz kimi dergilerin ilerleyen aylarda yayın hayatına son vermesi gibi sonuçlar doğuracak kaçınılmaz olarak. Arkasında bir sermaye grubunun desteği olmayan bağımsız dergileri zor günler bekliyor.
Aynı şekilde hem kâğıt hem de kurdaki artış yüzünden küçük ve orta ölçekli yayınevlerini de benzer bir sıkıntının beklediğini söylemek gerek. Son yıllarda dünya edebiyatının ‘ana akımı’ dışında kalan çok özel yazar ve kitapları okurlarla buluşturan bu yayınevleri artan telif maliyetleri dolayısıyla yaz dönemi için kitap basmaya ara vermiş durumdalar. Büyük yayınevleri ise Dolar ya da Euro üzerinden yaptıkları telif sözleşmelerinin çokluğu nedeniyle ekonomik tedbirler almaya zorlanıyor. Bu da ilk olarak personel sayısında kısıtlamaya gitmek yani işten çıkarmalar anlamına geliyor.
Güvenlik ve ülkenin içinde bulunduğu politik atmosfer gerekçesiyle son yıllarda sayıları düşen konserlerin de azalması ihtimal dahilinde. Dünyaca ünlü grup ve solistlerin Türkiye’de konser vermesi için döviz cinsinden yapılacak harcama ile etkinliğin TL cinsinden getirisi arasındaki uçurum giderek artıyor. Bu da önümüzdeki dönemde müzik alanında da bir daralma yaşanacağının habercisi.
Sinemaya gelirsek. İki açıdan bakmakta yarar var. Dağıtım ve yapım. Dağıtımdan başlayalım. Şu an, ön sözleşmeleri yapılmış filmlerin paralarının nasıl ödeneceğini kara kara düşünüyor küçük ve orta ölçekli dağıtımcılar. Özellikle Cannes, Berlin, Venedik gibi büyük festivallerde gösterilen filmler için bu festivaller zamanında satın alınan filmlerin bugünkü kurdan Türkiye’de maliyetini çıkarıp çıkaramayacağı tam bir muamma. Üstelik bazı filmler henüz çekim aşamasındayken yani bir-iki yıl önce satın alındığı için aradaki kur farkı çok büyük bir maliyet yüklüyor dağıtımcılara. Örneğin, tam iki yıl önce bugün, yani 17 Ağustos 2016’da Dolar kuru yaklaşık üç lira iken 10 bin dolara önemli bir yönetmenin filmini daha çekim aşamasındayken satın aldınız diyelim. Film çekildi ve bu yıl Cannes film festivalinde de büyük sükse yaptı. Ama satın aldığınız dönemde 30 bin TL olan filmin maliyeti şu an yaklaşık 60 bin TL’nin üzerinde. Bu da söz konusu filmin kendisini kurtarabilmesi için iki katı daha fazla seyirciyi salonlara çekmesi gerektiği anlamına geliyor. Dağıtımcılar bu durumda kalınca ellerindeki filmleri de festivallere daha yüksek bir telif ücreti karşılığında vermeyi deniyor, bu da festivalleri zora sokuyor. Hele de bakanlıktan üç kuruş destekle festival düzenliyorsanız! Özetle kurdaki yükseliş, dünya festivallerinde boy gösteren en önemli filmleri getiren dağıtımcıları zorlarken, seyircinin de bu filmlere ulaşma olanaklarını giderek azaltacak gibi görünüyor.
İkinci olarak da film üretimi alanına gelelim. 2001 krizinin ardından Türkiye’deki film üretiminde ciddi bir düşüş yaşanmıştı. Şimdiki kadar yoğun bir üretim olmasa da var olan maliyetlerle film çekilememişti. Benzer bir durumun bu kriz süresince de yaşanması muhtemel. Artan maliyetler karşısında gişe filmleri yapan yapımcıların film adetlerini düşürmesi olası. Ama asıl olarak ‘bağımsız’ yapımcılar ve yönetmenler bu krizin mağduru olacaklar. Kültür Bakanlığı bu yönetmenlerin büyük bir kısmını ‘kara liste’ye almış durumda, zaten destek vermiyor. Velev ki, bakanlığa başvurdunuz ve 500 bin TL destek aldınız. Şu an bu destek 75 bin Euro’nun biraz üzerinde. Bu para ile Avrupa’dan ortak yapımcı bulmak çok zor. Sizin kendi ülkenizden 75 bin Euro bulabildiğiniz bir filme neden 150 bin Euro koysunlar ki?
Krizin etkileri kendini gösterdikçe kültür sanat alanındaki gelişmeleri yeni örneklerle ve verilerle aktarmaya devam edeceğiz. Ancak küçük ve orta ölçekli yayıncı/ yapımcı/ dağıtımcıların çok zorlanacağı bir sürece girdiğimiz kesin.