Ara Güler’e harika bir 90. yaş armağanı
Ara Güler Müzesi’nde açılan ilk sergi izleyiciyi onun dünyasına davet ediyor, bizlere fotoğrafçının hikaye anlatıcılığını hatırlatıyor. Belli ki müze projesi tamamlanıp Beyoğlu’ndaki yerine taşındığında onun fotoğraf serüvenini bütünüyle ve doya doya izleyebileceğiz.
1950’ler İstanbul’un hala biraz Osmanlı olduğu zamanlardı. Yapıların, sokakların, oradaki insanların ve yaşam biçimlerinin değişmeye başladığı, eski olanın artık iyice köhne görüldüğü ve yerini yeniye bırakmaya başlayacağı yıllar. O yıllarda gazeteciliğe başlayan Ara Güler’in belki de en büyük özelliği yitip gidenin farkında olmasıydı. Sokaktaki insanı ve onu çevreleyen bütün hayatı sevgiyle seyreden genç adam, bu sevgisini ve merakını fotoğraf karelerine yansıtarak ölümsüzleştirdi. O çekmeseydi ve bugüne kadar ihtimamla taşımasaydı, kim bilebilirdi Kumkapılı Ermeni balıkçıların hayatını…
Sadece yaşadığı çevrenin ve insanların değil bir parçası olduğu entelektüel dünyanın, yazarların, çizerlerin de kıymetini herkesten iyi bildi. Ara Güler efsanesinin önemli bir bölümünü de Halikarnas Balıkçısı’ndan Sait Faik’e kadar Türk edebiyatının ve sanatının unutulmaz isimlerinin portreleri oluşturur.
İkinci Dünya Savaşı sonrası fotojurnalizmin yükselişe geçtiği, Bresson’dan Salgado’ya bugün efsaneleşmiş isimlerin değişen hayatları ve toplumları görselleştirdikleri bir dönemin fotoğrafçısıdır Ara Güler. ‘An’ı yakalamanın peşinde dünyayı gezen, sıradan insanların hayatlarını sıra dışı fotoğraflara dönüştüren, çektikleri her bir kare ile bir büyük hikaye anlatmayı başaran fotoğrafçılar. Magnum ajansının çatısı altında toplanan bu isimlerin pek çoğu gibi Ara Güler de evrensel bir dil yakalayıp uluslararası bir imza olmayı başardı. Dönemin etkili yabancı dergileri için çalıştı, portföyüne farklı coğrafyaları ve Picasso, Dali, Tenesse Williams gibi dünya starı sanatçıları da kattı.
Tabii ki onun pek çok dönemdaşından farkı tüm bunların ayırdına varabilmesini sağlayan bilgisi ve kişiliğiydi. Hem gördü hem belgeledi hem de bütün birikimini bugüne kadar getirebildi.
Ara Güler adına açılan müzenin ilk sergisi de isabetli bir tercihle onun hikaye anlatıcılığına odaklanıyor. Sergi adını Ara Güler’in bir öyküsünden alıyor: Islık Çalan Adam… Sergide onun kaleminden aktarılan babasının etkileyici hikayesi bizi Giresun’un bir köyüne götürüyor, küçük fotoğraflar Ara Güler’in gençliğine, yazdığı hikayeler yaratıcılığının ilk yıllarına taşıyor. Ve ilk büyük foto-röportajlar, Kumkapı Balıkçıları ile Afrodisias karşımıza çıkıyor…
Serginin sürprizleri ise Ara Güler’in defterleri. Yayınlanmış ya da hiç gerçekleşmeyip unutulmuş kitaplar için yaptığı taslaklar yer alıyor sergide. İki camekanın arkasında duran kutular ise onun muazzam arşivinin günümüze kadar nasıl taşındığını, müzeyi kuranların nasıl bir çalışmanın içinde olduklarını gösteriyor. Islık Çalan Adam, bizi günümüz Türkiye kültürünün en büyük isimlerinden birinin dünyasına buyur ediyor ama o dünyada dört başı mamur bir gezinti vadetmiyor.
Öncelikle aynı adlı güzel kitabın bir sergisi gibi Islık Çalan Adam. Ara Güler için yapılmış pek çok kitap içinde tasarımı ve içeriğiyle öne çıkan bir çalışma bu. Sergi ise kitaptan bağımsız düşünüldüğünde Ara Güler için bir açılış sayfası niteliğinde.
Doğuş Grubu tarafından devralınan Beyoğlu Güler Apartımanı’ndaki arşiv, Bomontiada’ya taşınmış ve burada tasnif edilip dijitalleştiriliyor. Hedef müzeyi Ara Güler’in önce baba evi, sonra stüdyosu ve arşivi olan Beyoğlu’ndaki apartmana taşımak. Buranın üç yılda tamamlanması hedefleniyor.
Bomontiada’daki sergi mekanının kapısında Ara Güler Müzesi yazıyorsa da içeride onu ve fotoğrafını her yönüyle kapsayıp aktaracak bir sergi yok. Ünlü fotoğraflarının bazıları yer almıyor, özellikle büyük boy baskılardan uzak durulmuş bu anlamda birkaç fotoğrafla yetinilmiş. Metinler ve onlara eşlik eden görseller ağırlığını koyuyor. En çok ilgi çeken köşelerin başında ise Ara Güler’in fotoğraf makinalarının yer aldığı vitrin geliyor…
Bu, Ara Güler’i bütün dönemleriyle ve işlerinden bir seçkiyle anlatmayı hedefleyen bir büyük sergi değil. Öncelikle müze çalışmasını duyurmaya ve tanıtmaya dönük, Ara Güler’in hikayesine farklı bir yerden yaklaşan bir armağan. Ara Güler’e 90. yaş armağanı…
Hakikaten çektiği fotoğraflar kadar kişiliğiyle de özel bir insan olan Ara Güler’in uzun ömrünün bu durağında, tam da 90. yaşında kendisi için ciddi bir müze çalışmasının tanığı olabilmesi, bunun mutluluğunu yaşaması önemli. Buna katkısı olan herkes tebriği hak ediyor. Hedeflenen müze ise binası, açık dijital arşivi, özgün malzemeyi korumaya dönük yaklaşımlarıyla kusursuz bir proje. Öyle görünüyor ki tamamlandığında Ara Güler fotoğraflarına doya doya bakacağımız, onun hakkında daha pek çok şey öğreneceğimiz bir yer, bir kurum olacak.
Ara Güler’in de yitip giden değerler arasında olmayacağını bilmek iyi.