YAZARLAR

Beyaz bikini, çamur ekran

Bikinili fotoğraf ‘yeni Türküye’nin tabularından anlaşılan. Bikini çok ayıpmış, iç çamaşırı gibi bir şeymiş. Ama dekolteden göğüs fırlatmaç, abartılı makyaj falan mubah, programdaki kadınlardan anladığımız kadarıyla. Modellik yaptığında, özel bir davete katıldığında, gizlice çekildiğinde olurmuş, kendisinin paylaşması ayıpmış. Mış mış da mış mış. Programdan 4,5 dakika insanın ömründen 5 saat, IQ’sünden bir puan götürüyor, öyle bir eziyet.

Üç kadın oturmuş, sosyal medyada bikinili fotoğrafını paylaşan Defne Samyeli’yi çekiştiriyor. Samyeli ve kızlarının bikinili fotoğrafları sansürlenmiş. Beyaz TV, Beyaz Magazin, beyaz sansür, çamur rengi dedikodu. Durum bu.

Bu tür programlar için kullanılabilecek ‘o kadar kötü ki, iyi’yi, ‘suçlu zevk’i aşan bir durum var ortada. Öyle ince laf geçirmeler falan söz konusu değil. Yüz ifadelerinden sözlere, ekrandan taşan düz haset ve yancılık. Sesi kısıp izlerseniz mimikleri kadınları çizgi film kötüsü gibi gösteriyor bazı noktalarda. O kadar kötü ki, kötü.

Kadınlardan ikisi 40’lı yaşlarda, biri de 30 sonlarında görünüyor. Ana mevzulardan biri Defne Samyeli’nin 46 yaşında oluşu. “Ablacım 50 yaşındasın 50!” lafları havada dönüp duruyor. Bu yaş konusunda böyle bir tuhaflık var zaten toplumda. 35 yaşındaki kadın 40 yaşındakine, 40, 45’e, 45, 50’ye giydirmeye yer arıyor. Yirmilikler daha insaflı bu konuda.

Tabii Defne Samyeli ‘her şeyden önce’ bir anne. Boyu kadar kızları var. O kızlarla ‘sidik yarıştırmak’ hiç yakışıyor mu? Kızların maşallah pek güzel oldukları da vurgulanıyor, onlara diyecek yok. Ya da var, dur. Kızların bikinili fotoğraf paylaşıp paylaşamayacağı konusunda ufak görüş farklılıkları olsa da sonunda her konuda uzlaşıyor üç kadın.

Daha yargılayıcı olan, baş göz belertmen belli ki grubun ‘sert’i. Altın kalpli sarışın sunucu var. Dobra ama söz dinleyen kadın var. Sırf başkalarını değil birbirlerini de eleştiriyorlarmış, adillermiş. “Ah Pınarcım ah Pınarcım sen hep böyle safsın,” “Ama Canan çok iyi bir kız, söz dinliyor,” gibi sözler gırla. Canan gereğinde “o aşırı oldu” denince “çok haklısınız” diyerek ‘enstagram’ından acımadan siliyormuş fotoğraflarını mesela, anladığım. Bu tür ilişkilerde rol dağılımlarına, liderliğe uymak, eleştirileri harfiyen karşılamak çok önemlidir, yoksa anında grup dışında bulursun kendini. Sanırsın lisedeyiz ve karşımızda bir grup ‘mean girl’ var. Defne Samyeli’yse grubun ve toplumun bazı kurallarına uymadığı için parça pinçik edilmek üzere.

Niye? Bir kere 46 yaşında ve gerçekten çok fit, aşırı güzel. Gerçi günümüzde kırklı yaşlar ‘oha o ne’ demek için erken yaşlar. Kendine iyi bakan, genetik malzemesi de uygun kadın Samyeli düzeyinde olmasa da gayet güzel görünebiliyor. Samyeli çıtayı arşa çakmış diyelim, moda deyimle. Göz alıyor. Kendilerinin de belli bir güzellik, bakımlılık iddiasının olduğu gözlenebilen bu üç kadına ne oluyor peki? Bu haset, yancılık kokteylindeki abartının nedeni ne?

Bikinili fotoğraf ‘yeni Türküye’nin tabularından anlaşılan. Ece Erken erken davranıp boşuna plaj fotoğrafında kendi poposunu sansürlememiş. Bikini çok ayıpmış, iç çamaşırı gibi bir şeymiş. Ama dekolteden göğüs fırlatmaç, abartılı makyaj falan mubah, programdaki kadınlardan anladığımız kadarıyla. Modellik yaptığında, özel bir davete katıldığında, gizlice çekildiğinde olurmuş, kendisinin paylaşması ayıpmış. Mış mış da mış mış. Programdan 4,5 dakika insanın ömründen 5 saat, IQ’sünden bir puan götürüyor, öyle bir eziyet.

Sosyal medyada Samyeli’nin fotoğrafı günlerdir “bu kadınsa biz neyiz” tadında konuşuluyor. Özellikle yirmilikler çok mütevazı bu konuda, gözlediğim. Ciddi bir hak teslimi var. Erzihinli yancılar programdaki kadınlardan geri kalmazken, kadın bedenine dair kalem sallamayı her yaş, göbek ve gıdı düzeyinde en doğal hakkı sayan erkek köşe yazarları da boş durmuyor.

Ahmet Hakan büyük bir sır açıklama edasında söze girip “abartmayın, Monica Bellucci’nin durumu daha iyi” demiş mesela. Mesut Yar, Defne Samyeli’nin bu şekilde anılmasını acı buluyormuş. İyi niyetli dost kontenjanından yargı bildirmiş o da. Defne’ye bir haller olmuş, ne olduysa şarkı söyleme kararı aldıktan sonra olmuş. “E ne olmuş ki?” diye düşünüyorsun. Sanırsın kadın eski Türkiye güzeli, model, sunucu, oyuncu, daima fiziğiyle de gündemde olan biri değil, roket bilimci. Öyle olsa da kime ne tabii, oraya da geleceğim.

Felaket, pis bir muhafazakârlık var bizim toplumda bu konularda, her kesimde. Her mahallede bir kendine göre kural saptama, ayar verme hali. Ağzını açtığında kimselere eşitlik, özgürlük, açık fikirlilik konusunda kesilecek ahkâm bırakmayan insanlarda da var bunlar maalesef. Sosyal medyada paylaşım ölçütleri, bunlardaki ‘coolluk’ kuralları hep belli. Başka insanların işlerini, ilişkilerini, hayatlarını yürütme tarzları hep bir yargılayıcılık süzgecinden geçiriliyor. Kültür sanat alanlarının bile bildiğin erkekli kadınlı ‘koğuş ağaları’ var. İleri gidene sataşma, bel altı vurma, dedikodu, kafayı takma, gruba almaya çalışma, kurallara uymazsa dışlama, her nevi zorbalık mevcut.

Herkes yargılayıcılıktan şikâyetçi, herkes gece gündüz herkesi yargılıyor. En çok şikâyet eden en çok yargılıyor. Sonuç olarak tüm bu yargılama alışkanlığı aynı yerden besleniyor, aynı denize dökülüyor. Öyle olmasa ne var ki, Beyaz TV’deki programa tıklamazsın olur biter. Bitmiyor.

Bunlar olup biterken 89 yaşındaki Gülriz Sururi de Instagram’dan bikinili fotoğrafını paylaşmış. Her sene yaptığı bir şeymiş bu Sururi’nin. Çok da hoş görünüyor, 89 kere maşallah. (Sataşmalar, laf etmeler gümbür gümbür tabii.) Asu Maro’nun da vurguladığı gibi, kendini toplumun, mahallenin, dünyanın çizdiği sınırlar dışında tanımlayabilen böyle kadınlara hayran olmamak mümkün değil.

Bir sunucunun, bir yazarın, bir roket bilimcinin, her kadının dilediği yaşta dilediği şekilde giyinmeye hakkı var. Sosyal ilişkilerini istediği gibi düzenlemeye, dilediği konularda yazmaya, konuşmaya, fikir belirtmeye, ‘görünürlük’ ve paylaşım kriterlerini kendine göre seçmeye hakkı olduğu gibi tıpkı. Her an güzel görünme, parmak ısırtma, milletin göz zevkini okşama zorunluluğu da yok.

Herkesi birbirine benzeten abuk subuk güzellik standartları, kadını mümkün her şekilde daha çok ‘kapatma’ya çalışan iktidar, en muhalif görünen mahallelerde bile herkesi aynı kalıplara sığmaya zorlayan tuhaf mahalle baskıları… Başkasının hayat alanlarına dil uzatmadaki fütursuzluk, eleştiri bilmezlik, sınır tanımazlık, haset, komploculuk… En fenası da ikiyüzlülüğün her yerde işe yaraması. Bu ortak desenler toptan giderilmedikçe, herkes bu konuda kendi üstünde çalışmadıkça nefes almak giderek daha da zorlaşacak.

İmkânı olan delirsin demeyeceğim. İmkânı olan aklını ve hayatını korusun. Üç günlük dünyada kimsenin hayatımıza burnunu sokmasına izin vermeyelim. Seven öyle sevsin, sevmeyen küçük oğluna da, küçük klanına da almasın. Sevdiklerinizle, mutlu bayramlar, bayram gibi günler diliyorum.


Zehra Çelenk Kimdir?

Senarist ve yazar. Şiirleri erken yaşlarda Türk Dili, Yeni İnsan, Mavi Derinlik, Broy gibi dergilerde yayımlandı. Üniversitede okurken çeşitli dizilerin yazım ekiplerinde yer aldı. Dizi yazarlığının yanı sıra reklam metinleri, müzik videoları, tanıtım filmleri kaleme aldı. Senaryo seminerleri verdi. Lisans ve yüksek lisansını tamamladığı Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon, Sinema Bölümü'nde 2007-2014 yılları arasında Televizyon Yazarlığı dersini verdi. 2007- 2008'de TRT 1'de yayınlanan Yeni Evli adlı 175 bölümlük günlük komedi dizisinin proje tasarımını, başyazarlığını ve süpervizörlüğünü yaptı. 2011'de, öykü ve senaryosunu yazdığı Hayata Beş Kala adlı dizinin yapımcılığını üstlendi. Seyyahların İzinde ve Anadolu'da Zaman gibi TV belgesellerinde de yapımcı olarak görev aldı. Öykü ve senaryosunu yazdığı, 2014'te Fox TV'de yayınlanan Ruhumun Aynası adlı dizisi, 2015'te Artemis'ten aynı adla yayımlanan ilk romanına ilham oldu. Türkiye'de bir diziden romana uyarlanan ilk eserdir. İstanbul'da yaşıyor, TV- sinema işleri ve edebiyatla uğraşıyor.