Belgelerin elimizde Turgut Abi, rahat ol…
Seni özleyeceğiz Turgut Abi. Belgelerin elimizde. Onlara çok iyi bakacağız, rahat ol. Yavuz’a, “Asit” Orhan’a ve diğer arkadaşlarımıza selam söyle…
Ankara’da geçen üniversite yıllarımda başucumdan ayırmadığım kitaplardan biri, Camille Paglia’nın “Cinsellik ve Şiddet, ya da Doğa ve Sanat”ı. 1996 yılında İyi Şeyler Yayıncılık tarafından yayımlanmıştı ve ben başlığından ziyade kapağındaki kibrit çöpüne kanarak almıştım. Okuduğum anda çarpıldım ve uzun süre elimde bu kitapla dolaştım. Türkçe yazılmış gibiydi, çevirisi o kadar güzeldi. Adını tam da o dönemde Moğollar’ın yeni yayımlanan “Dört Renk” albümünde duyduğum Turgut Berkes çevirmişti. Bilen biliyor, bilmeyenler de dün öğrendi: Turgut Berkes, “Bişey Yapmalı”nın söz yazarı. Sadece o değil, Moğollar külliyatındaki başka şarkılara da dokundu. Repertuvarın kayıp şarkılarından “Ekimin Günahı Yok” onun mesela… Berkes, yazdığı sözlerle bu şahane Cahit Berkay bestesini kanatlandırmıştı.
Kapağında ‘40’lı yıllardan kalma bir çıplak kadın fotoğrafı olan “Kara Kutu”, 2000 yılında yayımlanan Turgut Berkes albümü. Üniversite yıllarımın bir diğer vazgeçilmezi. “Kış Neden Var”dan “Miranda”ya, “Mindos”tan “İçimizdeki Dünya”ya sekiz şarkılık bir rock’n’roll mucizesi.
Turgut Berkes, rock’un filozoflarından. Yazık ki artık ondan söz ederken –di’li geçmiş zaman kullanmak durumundayız çünkü aramızdan ayrıldı. Geçtiğimiz aylarda İzzet Öz’le birlikte onu aramış, sağlığını sormuştuk. Hastalığından dem vurmuş, yayımlanacak çevirilerin heyecanıyla hayata tutunduğunu söylemişti. Müzik derseniz, hayatında hep baş köşedeydi.
Mesleğini sorarsanız “çevirmenim” diye cevaplardı ama yaptığı “iş” müzikti. Eğitimi derseniz, sanat. Konservatuvar okumak istemiş ama ailesi izin vermemiş. TED Ankara Koleji’ni bitirdikten sonra yolunu memleket dışına düşürmüş.
Ankara’da yaşadığı yıllarda rock’n’roll’u damarlarında hissetmiş, “dibine kadar” yaşamış, yaşıtlarının “abi”si olmuş. Taner Öngür bir söyleşide ondan söz ederken, Turgut Berkes’i şu cümleyle tanımlıyor: “Ankara’da ‘70’lerdeki acid-hippi kuşağının önemli kişilerinden birisi.” [Roll 18, Nisan 1998] Berkes, o dönemini “küçük hippilerdik” diye anıyor.
İngiltere yılları Manchester ve Bournemouth’ta geçmiş. Çizgi film – animasyon okumaya gitmiş ama fotoğraftan heykele sanatın her alanına bulaşmış. Tezini çok sevdiği Yunus Emre üzerine yazmış –ki yazdığı sözlerde onun ve geleneğinin etkisini hissetmek mümkün. İngiltere’de öğrenim gördüğü dönem, punk’ın patlama yılları… “Çok yaşlıydık o zaman” diyor ve millet kendini punk fırtınasına kaptırmışken cazın peşinden koştuğunu söylüyor. Sonrasında kendi deyimiyle “doğru yolu” bulmuş, rock’n’roll’a dönmüş ama o yıllarını her zaman sevgiyle anıyor.
Türkiye’ye döndükten sonra hayalindeki “iş”i yapamayacağını anlamış ve art arda farklı işleri denerken giderek hayalinden uzaklaşmış. Voice of Turkey / Türkiye’nin Sesi radyosunda programcı ve spiker olarak yola koyulmuş. Uğradığı duraklar enteresan: İngiliz Kütüphanesinde kütüphaneci, Ekonomik Basın Ajansında muhabir, Güney Kore Konsolosluğunda basın ataşesi… Bir anda istemeden savrulduğu yerin farkına varınca her şeyi bırakmış, Bodrum’a yerleşmiş. Bir dönem sessiz sakin resimlerini yapmış ama şehri özleyince İstanbul’a dönmüş ve 1989 yılında, arkadaşı Fuat Güner’le birlikte on yıldır hayalini kurduğu bir işe girişmiş: Müzisyenlerin projeler ürettiği bir stüdyo.
Bir dönemin efsane stüdyosu FT bu… Turgut Berkes, FT’nin T’si. F ise tahmin edileceği üzere Fuat. İki ortak, bu stüdyoda ‘90’lı yıllar boyunca muazzam albümlere imza attı ama yazık ki “iş” bekleneni vermedi ve “hayat gailesi” bu hayali sonlandırdı. Orada kaydedilen onlarca albüm ve yaşananları sayarsanız, hiç de boşa gitmiş bir “iş” değil bu. Karın doyurmamış ama tatmin etmiş.
Bu adım, bir anlamda Berkes’in hayatının dönüm noktası. “Hayatta ben ne yapmak istiyorum?” sorusunun karşılığını “müzik” olarak belirlediği yıllara denk düşüyor. Kendini stüdyoya adadığı yıllar bunlar. Bir yandan prodüksiyonlarla ilgilenirken stüdyonun boş saatlerinde kendi albümüyle ilgilenmiş ve onu deyim yerindeyse ince ince işlemiş. Dinlediğinizde bütün şarkılarda farkına varıyorsunuz: Her biri dantel gibi…
“Kara Kutu” güzel ama talihsiz bir albüm. Yaptığı iki prodüksiyon sonrasında kapanan OM Müzik tarafından yayımlandı ve bir daha basılamadı. Elinde olan gözü gibi bakıyor zira bir başka kopyasını bulmak mümkün değil. Arşivlerin değerlisi. OM tarafından basılan diğer albüm, ilk Pilli Bebek albümü “Uyandırmadan”. Benim Turgut Berkes’le yüz yüze gelmem de bir Pilli Bebek buluşmasının ilerleyen saatlerinde: Rakılı bir gecenin sonuna yaklaşırken çalan telefonun diğer ucundaydı ve “rakımı koyun, geliyorum” demişti. Hayatımın en güzel gecelerinden biridir çünkü neredeyse sabaha kadar oturmuş, sohbeti giderek koyultmuştuk. Ekseriyetle Cem (Kısmet) ve Turgut Abi konuşmuştu, ben dinlemiştim ama olsun: Buna şahit olmak bile o kadar değerli ki…
Albümün bir diğer talihsizliği, kapağındaki “nü” fotoğraf. Bu fotoğraf, pek çok dağıtımcının albümü dağıtmama gerekçesi. Müzik mağazaları, “genel ahlaka mugayyir” buldukları kapak yüzünden “Kara Kutu”yu vitrine bile çıkartmadı ama albüm buna rağmen dinleyicisini buldu ve kısa zamanda tükendi.
Turgut Berkes’in şarkılarını uzun uzun anlatmak olmaz, dinlemek gerekiyor. Küçük hikâyeleri roman gibi derinlemesine anlatıyor. Sıkmıyor, uzatmıyor, tadı damağımızda kalıyor. Yine Taner Öngür’e bağlanayım, onun müziğindeki sırrı bize aktarsın: “Türkçeyi en öz, en az bir şekilde, hem ses olarak, hem de anlam olarak iyi kullanabilen birisiydi…”
Berkes kendini müzisyen saymadığı için yazdığı şarkılara da pek önem vermezdi. Tek albümle hayatını geçirmesi biraz da bundan. Albüm yapmaya da karar vermemiş zaten, her şey FT yıllarında kendi kendine gelişmiş: “İki şarkı yazınca ‘vay be, ben ne biçim şarkı yazıyorum, hemen bir albüm yapmalıyım’ falan gibi bir hisse kapılmadım. İnsanlarla çalıştıkça bir albüm yapmanın anlamı doğdu. Mesela Yavuz (Çetin) gibi bir adamla tanışıyorsun, ‘bu adamın gitarının olduğu bir şarkı yapmak iyi olur’ diye düşünmeye başlıyorsun…” [Roll 43, Haziran 2000] Şarkıda sözü önemli bulanlardan. İyi söz yazmak için çok okumak gerektiğini savunuyor: “15 yaşımdan beri hayvan gibi kitap okurum. Bütün serseriliğimin, hippiliğimin, rock’n’roll’un arasında bunu da yapmışımdır. ‘Abi, söz yazamıyorum yaa’ diyorlar, tabii yazamazsın, hiç okumamışsın ki kardeşim.”
“Kara Kutu”, yıldızlar karması gibi: Sarp Özdemiroğlu, Volkan Başaran, Yavuz Çetin, Tarkan Gözübüyük, Can Şengün, Gürcan Konanç ve Gota Yashiki, albüme emeği geçen müzisyenler. Onların yanına vokalleri yapan Berna Keser ve Göksel’i de iliştireyim. İsimler bile albümün güzelliği konusunda yeteri tüyoyu veriyor. Az önce anlattığım sebeplerle şu anda basılı hâlini bulmak neredeyse imkansız ama şarkılarını dinlemek mümkün. Berkes’in soundcloud sayfasında albümün tamamı var. Üstat, sonradan yaptığı ve sitesi üzerinden dinleyicisiyle buluşturduğu yeni şarkıları da “Bir Şeye Yaramaz Şarkılar” başlığıyla toplamış.
Ressam, şair, müzisyen, gazeteci, çevirmen… Turgut Berkes denince ilk akla gelenler bunlar… Çevirmenliği çok önemli zira o müthiş Paglia kitabı dışında başka şahane işlere de imza atmış: Çok sevdiği İhsan Oktay Anar’ın “Puslu Kıtalar Atlası”nı İngilizceye çeviren, Woody Allen oyunu “Tanrı”yı Türkçeye kazandıran o.
Sözlerini yazdığı şarkılar arasında “Bişey Yapmalı”nın yeri ayrı zira onu kitlelerle buluşturan şarkı bu. Dile düşmesi, mitinglerde söylenmesi onu şaşırtmış ama heyecanlandırmış da… Roll söyleşisinde bu şarkının olmadık yerlerde karşısına çıkmasına şöyle bir örnek veriyor: “Bir gazetede Abdi İpekçi’nin kızıyla bir söyleşi vardı. Okurken, ne kadar farklı hayatlarımız var diye düşünüyordum. Saki hiçbir zaman kesişmeyecek iki hayat gibime geliyordu. Tam ben bunları düşünürken, bir anda bizim şarkıdan bahsetmeye başlıyor söyleşide, ‘o anki duygularıma o kadar tercüman oldu ki’ diyor. Çok onur duydum. Demek ki bir işe yarıyor yaptığımız şeyler dedim kendi kendime…”
Turgut Berkes, bu ülkenin gördüğü en güzel insanlardandı. “Başka türlü”ydü. Kendi bilmezdi ama umutsuz olduğumuz anlarda şarkılarıyla bizi yüreklendirirdi. Hâlâ bizimle, hep yanımızda olacak. Hakkında söylenecek çok şey var ama asıl altı çizilmesi gereken şu: İnandığı şeyi sonuna kadar savundu, müziğini ve değerlerini taviz vermeden bugüne getirdi. Öğretmenimiz, “abi”mizdi. Çarşamba günü onu Büyükada’da son yolculuğuna uğurlarken dilimizde şarkıları olacak.
Yazıda bir kısım alıntılar yaptığım Roll söyleşisi, “Kara Kutu”nun anlamını öğrenmek üzere tasarlanmış bir soruyla başlar: “Uçaklardaki kara kutu gibi bir şey mi? Yani, senin başına bir şeyler gelecek olsa, hayatınla ilgili her şey bunun içinde, öyle mi?” Turgut Berkes’in cevabı, vasiyet gibi: “Daha doğrusu şu: Başıma ne gelecekse gelmiş zaten. İşte bu da onun belgeleri.”
Seni özleyeceğiz Turgut Abi. Belgelerin elimizde. Onlara çok iyi bakacağız, rahat ol. Yavuz’a, “Asit” Orhan’a ve diğer arkadaşlarımıza selam söyle…