Beden dersleri
Bu yıl Berlin jürisi ne düşündü bilinmez ama “Yüz”ün yazının girişinde andığımız filmlerin yanına yaklaşmaktan çok uzak olduğunun altını çizelim ilk elden. Çünkü daha açılış sahnesinden itibaren dertlerini çok doğrudan anlatmayı tercih eden bir yapım var karşımızda...
Berlin Duvarı’nın doğusunda kalan ülkelerin sinemasında ‘beden’ vurgusu giderek dikkat çekici hale geliyor. Macar yönetmen György Pálfi’nin 2006 tarihli “Taxidermia”sı, ülkenin imparatorluk döneminden başlayarak halk cumhuriyeti yıllarına ve nihayetinde bugünlere uzanan bir dilimde beden üzerinden bir tarih okuması yapıyordu. Bir başka Macar yönetmen Ildikó Enyedi daha geçen yıl Berlin’de Altın Ayı kazanan filmi “Beden ve Ruh”ta, birisi bedeni, diğeri ruhu yaralı iki insanın ortak bir rüya etrafında bir araya gelişinin ‘tuhaf’ öyküsüyle çıktı karşımıza. Bu filmden iki yıl önce yabancı dilde en iyi film Oscar’ını kazanan László Nemes imzalı “Saul fia” ise bu kez bir Nazi toplama kampına götürüyordu seyircileri ve gaz odalarında öldürülen insanların bedenleriyle imtihana sokuyordu. Yalnızca Macar yönetmenler değil, örneğin Cristian Mungiu, 2007’de çektiği “Dört Ay, Üç Hafta, İki” gün ile Soğuk Savaş yıllarının Romanya’sında genç bir kadının kürtaj olma sürecini seyircinin kanını donduran bir gerilimle anlatmayı tercih etmişti.
Beden meselesine özel olarak ilgi gösteren Polonyalı yönetmen Malgorzata Szumowska’nın bu yıl Berlin’de Jüri Büyük Ödülü kazanan filmi “Yüz” ile ilgili kalem oynatmadan önce yukarıdaki filmleri de hatırlıyor insan ister istemez. Belki tesadüftür ama nihayetinde bu kadarı da dikkat çekiyor haliyle! Szumowska’nın bu meseleye takıntılı olmasını bir önceki filminin adının “Beden” olmasından da anlayabiliriz. Arızalı bir dedektif ve anoreksiya hastası kızının hikayesini ele alıyordu bu filmde. 2013’te izleme fırsatı bulduğumuz ve başrolünde Juliette Binoche’un yer aldığı “Kadınlar” ise bedenleriyle para kazanan iki seks işçisi kadının dünyasına davet etti izleyiciyi. Yönetmene uluslararası tanınırlık getiren 2004 tarihli ilk filmi “Ono”nun kahramanın olan kadının da hamile olduğunu belirtelim.
“Yüz”, bugünün Polonya’sının Almanya sınırında oldukça muhafazakar bir kasabada geçiyor. Hristiyan geleneklerine ve inancına son derece bağlı insanların yaşadığı bu kasaba, Rio’daki İsa heykelinden daha büyüğünü yapmak için seferber olmuş durumda. Bütün bu muhafazakar dünya içinde uzun saçları, dinlediği müzikleri ve kayıtsızlığı ile Jacek, aykırı bir karakter olarak dikkat çeker. Sevgilisi Dagmara ile birlikte olma ve muhtemelen bu küçük kasabayı terk etme planları yapmaktadır. Jacek de kasabanın bütün erkekleri gibi İsa heykelinin yapımında çalışır. Bir gün dikkatsizlik sonucu kaza geçirip iskeleden düşer. Uyandığında Polonya’nın yüz nakli yapılmış ilk hastası olarak tarihe geçecektir. Jacek’in yakışıklılığından eser kalmadığı gibi, tanımadığı bir insanın yüzüne sahiptir artık. O buna kolay alışsa da çevresindekilerin durumu kabullenmesi o kadar kolay olmaz.
Bu yıl Berlin jürisi ne düşündü bilinmez ama “Yüz”ün yazının girişinde andığımız filmlerin yanına yaklaşmaktan çok uzak olduğunun altını çizelim ilk elden. Çünkü daha açılış sahnesinden itibaren dertlerini çok doğrudan anlatmayı tercih eden bir yapım var karşımızda. Bir yandan ağır bir muhafazakarlık atmosferi içinde yaşayan ama öbür yandan da tüketimin parçası olmaktan kurtulamayan iki yüzlü ahlakın kol gezdiği bir laboratuvar ortamında geçiyor film sanki. Jacek’in ‘aynı’ insan olmasına rağmen yüzündeki değişimin ardından sadece sevgilisinin değil, annesinin bile on sırt çevirmesi aslında tam da ‘imajlar çağı’nın bir sonucu olarak da görülebilir. Jacek ile İsa arasındaki belli belirsiz paralellik, ahir zamanlarda ‘ruh’un o kadar da kıymeti harbiyesinin kalmadığını anlatıyor belli ki.
Filmin en büyük sıkıntısı, ameliyattan sonra çevresinin Jacek’e karşı davranışlarındaki değişimde değil; tam tersine karakterin bizzat kendisinde. Jacek’in bebek yüzlü, hayata dair hayalleri olan bir adamken karşı karşıya kaldığı durumu bu kadar kolay kabullenmesi, ancak başkalarının tutumları karşısında üzüntü duyması ve yeni halinden fazlasıyla memnun olması film içinde anlaşılır olmaktan uzak.
Malgorzata Szumowska ve Michal Englert ikilisi daha öncee “W imie...” ve “Beden” filmlerinin senaryolarını da birlikte yazmışlardı. İlkini izleme fırsatımız olmadı ama “Beden”, özellikle de bedende gelişen hadiselerin, insan ruhunda yarattığı dönüşümü göstermesi açısından oldukça başarılıydı. “Yüz” için bunun böyle olmadığını söylersek, filmin temel sıkıntısını da anlatmış oluruz sanki.
ORİJANAL ADI: Twarz
YÖNETMEN: Malgorzata Szumowska
OYUNCULAR: Mateusz Kosciukiewicz, Agnieszka Podsiadlik, Malgorzata Gorol, Roman Gancarczyk, Dariusz Chojnacki
YAPIM: Polonya 2018
SÜRE: 91 dakika