Devletin haz ekonomisi
Toplumun vaat ettiği hazlar kurgulardan ibarettirler ve asla gerçekleşmezler; hayat boyu peşinden koşulan şan, şöhret, para gibi. Önce sahte bir haz, ardından hazzı erteleme ve en sonunda da bunun asla tatmin edilemeyeceğinin bilgisi. Hayatımız boyunca bu ve benzeri kurmaca hazlarla oyalanıyor ve mutlak hazzın toplumun tümden dışına sürüldüğü gerçeğini göremiyoruz.
“Hayatta sevdiğim her şey ya ahlakdışı, ya yasadışı, ya da şişmanlatıyor” sözleriyle, Woody Allen toplumun temellerinde yatan yasakçı mantığı çok çarpıcı bir şekilde gözler önüne serer.
Ona dokunma, bunu yapma, çimlere basma, yüksek sesle kahkaha atma, herkesin ortasında fikirlerini söyleme, bedeninle oynama, evlilik harici seks yapma, kötü alışkanlıklar edinme ve en önemlisi de büyüklerine itaatsizlik etme.
Etrafımız yasaklar ile çevrili ve hepsinin tek bir amacı var, hazzı yok etmek, hayatın her alanında.
Toplumun vaat ettiği hazlar kurgulardan ibarettirler ve asla gerçekleşmezler; hayat boyu peşinden koşulan şan, şöhret, para gibi. Önce sahte bir haz, ardından hazzı erteleme ve en sonunda da bunun asla tatmin edilemeyeceğinin bilgisi. Hayatımız boyunca bu ve benzeri kurmaca hazlarla oyalanıyor ve mutlak hazzın toplumun tümden dışına sürüldüğü gerçeğini göremiyoruz.
HAZZIN YASAKLANMASI
Mutlak hazzın toplumun dışına sürülmesin izini geriye doğru sürecek olursak, ta en başa, sürüden topluma geçişimize gitmemiz gerekli. Toplum öncesinde yasaklar yoktu; söylemek istediğim yasakların olmadığı değil, yasaklara yüklenen ahlaki yargıların olmadığı. O zamanlar tümüyle özgür canlılardık, tıpkı diğer tüm hayvanlar gibi.
Toplum, iki temel yasa(k) üstüne kuruludur; "ensest" ve "öldürmeyeceksin." Ensest yasağını, dar anlamıyla, “aile içi cinsel ilişki” olarak değil, “toplumdaki kadınların erkekler arasında nasıl pay edileceğinin kuralları” olarak ve öldürmeyeceksin yasağını ise tersten “kendini koruyacaksın ve gerekirse öldüreceksin” olarak okuyun.
Çocuğun dil öncesi dönemi, insanın toplum öncesi dönemine benzer. Psikanalizde, psikoseksüel gelişimin ilk 18 ayı oral evre olarak adlandırılır. Temel erojen bölge ağızdır ve iki alt evreye ayrılır; emme yoluyla alınan haz yaşantısıyla ilgili olan “oral erotik” ve saldırganca ısırmayla ilişkilenen “oral sadistik” evre. Haz dürtüsünün iki farklı tezahürü olan erojen haz ve saldırganlık bu evrede gelişir.
Freud, çocukların yeryüzündeki en şeytani varlıklar olduğunu söyler. Çünkü onlar utanmayı ve kötülüğü bilmezler. Haz üstünde, yetişkinler gibi tasarrufları yoktur. Sürekli anlık ve mutlak hazzın peşindedirler. Ne zaman ki, arzularını dil ile ifade etmeyi öğrenirler, artık toplumun sembolik düzenine dahil olmuşlardır ve esrik çocukluk hali bitmiştir. İlk öğrenilen babanın yasası, yani “hayır”dır. Yasa karşısında haz ertelenir, sansürlenir ya da tümüyle bastırılır. Böylelikle, “haz” toplumsal kurallar tarafından belirlenir, bireyin kendi tercihi olmaktan çıkar ve birey, toplumun uyumlu ve üretken bir parçası haline gelir.
HAZ EKONOMİSİNİN İKİ YÜZÜ
Ekonomi kavramını, bir ülke mallarının üretim ve tüketimine ait kurallar bütünü olarak ele alırsak, devletin de toplum üzerinde bir nevi “haz ekonomisi” uyguladığı söylenebilir. Devlet, düzen ve istikrarı sağlamak için dürtü ve duyguları kontrol eder, bastırır, biriktirir ve gerektiğinde kullanmak üzere başka dürtü ve duygulara transfer eder.
Hazzın temel ve biyolojik kaynağı kaynağı bedenimiz olduğuna göre, haz ekonomisi de bedene uygulanır ve özellikle de genital bölgeye yoğunlaşır. Toplumsal normlar, cinselliği icat ederek hazzı yok eder. Cinsellik, şüpheli ve belirsiz bir alandır. Açıktan konuşulmaz, ancak imalarda bulunulabilir; küfür, bunun en uç noktasıdır. “Mercimeği fırına vermek” gibi anlamsız metaforlar ile “…mek" gibi kelimeler sadece haz alma eylemini içermesi gerekirken, anlamları çarpıtılarak erkek egemen dilin bir parçası olurlar. Artık haz, haz olmaktan çıkar, “erkek devlet”in devamlılığını sağlama işlevi yüklenir ve araçsallaşır.
Araçsallaşan haz dürtüsünün ilk ve en önemli getirisinin kadınlar üzerinde hakimiyet kurmak olduğu çok açık. Bu temel eşitsizlik, “ensest” yasağına dayanır ve erkeğe, kadın bedeni üzerinde söz söyleme hakkı tanır.
Anneliğin kutsallaştırılarak kadın kimliğinin geri plana itilmesi, vatan için en az üç çocuk doğurmasının istenmesi, kadına aile içinde biçilen erkeğin destekçisi olma görevi, bedeni ile çıplaklığı üzerinde kurulan ilişki ve örtünmesi talebi, kadın emeğinin daha ucuz olması, pembe otobüsler ve daha niceleri erkeğin sözünden türer. Cinsellik (iki insan arasındaki olası tüm hazlar), tek bir kuruma (aile), tek bir odaya (yatak odası) ve tek bir pozisyona indirgenir, haz kontrol altına alınır ve hapsedilir. Evlilik dışı cinselliğin varlığı, toplumsal niteliğini değiştirmez. Uygunsuzdur ve gizlenmelidir. Hapishaneleri de kimin girip çıktığı belli olmayan şüpheli bekar evleri, genelevler, pavyonlar gibi “erkek mekanlar”dır.
Haz dürtüsünün araçsallaşmasının ikinci getirisi, saldırganlık ve en uç noktası öldürme üzerinde kontrol sağlanmasıdır. Bastırma ile araçsallaşan şiddet, bireysel değil toplumsal bir nitelik kazanır. Devletin ekonomi rasyosu, hazzı cinsellik adı altında eksiltip çarpıtarak, baskılanmış enerjiyi saldırganlık ve öldürme dürtüsüne transfer eder. Kadına, çocuğa, hayvana, canlıya cansıza, ötekine nefretin kaynağı burasıdır ve bu sayede devlet, istediği zaman kullanabileceği en ölümcül iktidar silahını üretmiş olur.
Eğer her tür tahakküme karşı çıkılacaksa, öncelikle kadınların, erkek tahakkümü karşısında “benim bedenim, benim kararım” demeleri gibi, aslında hepimizin “benim bedenim, benim hazzım” demesi gerekli ama diyemiyoruz.