Bu da geçse ya!
Sadece sporun da değil. Hayatın problemi bu. Artık önemsemediğimiz bir ayrımcılığın içinde yaşıyoruz. Gözlerimiz görmüyor bu ayrımcılığı. Garip gelmiyor mesela. Kısa bir süreliğine ‘Nasıl olur’ diye aklımızdan geçiyor belki. Ama sonra geçiyor gidiyor.
Mevsim tenise kesti yine! Takvim yaprakları Amerika Açık Tenis Turnuvası’nı gösteriyor. Her yer mavi, her yer tenis. Ama biliyoruz ki aslında her yer ayrımcılık her yer erkek.
Malum, dönem hız dönemi. Dolayısıyla da Milan Kundera’yı anmadan bir günümüz bile geçemiyor: Yavaşlık hatırlatır, hız unutturur. Dijital dönemin hızıyla yaşayınca, sanki yaşanmamış gibi hissediyoruz başımızdan geçenleri. Mesela sosyal medyanın linci de tepkisi de sevgisi de bu hıza tahvil ediyor kendisini. Tabii sadece sosyal medyada değil hız. Normal hayatta da hepimiz hız için, hız içinde yaşıyoruz. Hep bir yere yetişmeye çalışıyoruz. Koşturuyoruz. Yüzeyselleşiyor her şey. İçi bomboş hatıralar, anlar ve nesiller kalıyor bize. Yemeklerimizi hızlı yiyoruz, haberleri hızlı okuyoruz, izlediklerimizi hızlı izliyoruz, hızlı konuşuyoruz, hızlı mesajlaşıyoruz… Hız, hız, hız…
HOCAMIZ GRANGE
Tenis, ayrımcılık, hız. 'Ne yazmaya çalışıyorsun?' diyenler için Jean Christophe Grange tarzı bir 'bağlama' yapıyorum hemen. Sezonun dört büyük tenis turnuvasından biri olan Amerika Açık Tenis Turnuvası’nda mücadele eden oyunculardan biri de Alize Cornet. Fransız sporcu, 35 dereceleri bulan sıcaklıkların da yaşandığı New York’ta, tarihi bir hata yaptı! Bir kadın olarak hadsizliğini (!) gösterdi ve sandalyesine gitmeden üstündeki tişörtü çıkardı, düzeltti ve sonradan yeniden giydi. Amacı, hepimiz gibi işini hızla halletmekti. Ama karşısında sırtını ‘kurallara’ yaslamış bir hakem buldu. Sandalye hakemi Christian Rask, istese de istemese de Cornet’i uyarmak zorundaydı. Uyardı da. Çünkü tenis kurallarına göre bir kadın oyuncunun kortta üstünü değiştirmesi yasaktı. Buna karşın bir erkek oyuncu bunu yaparsa sıkıntı yok. Hakem 'devam' diyor. Ancak birinin ‘dur’ demesi lazım. Kadınların ayrımcılığa uğramasına bir hakemin de dur demesi gerekiyor. (US Open’dan yapılan özür açıklaması iyi ama yeterli değil. Kural orada durdukça, özür dileyenlerimiz çok olur)
HEPİNİZ SAYGISIZSINIZ!
Giydikleri ya da giymedikleri yüzünden insanları eleştiremezsiniz. Hele ki fikri, vicdanı hür nesillerin yetişmesinde en büyük araç olan sporda bunu asla yapamazsınız. Tenis çok kısa sürede bu ayrımcılığı ikinci kez yaşadı. Daha önce de Serena Williams’la uğraşmışlardı bu haksızlığa. Çocuğunu doğurduktan sonra yeniden kortlara dönen Amerikalı oyuncu, 'nasıl olmuştu da' Roland Garros’ta kedi kız kıyafeti ile korda çıkabilmişti! Bu, oyuna saygısızlıktı! Hem de bu saygısızlığı yapanın adı Serena Williams’tı! Kadın tenisinin modern zamandaki en büyük yıldızı yani... Birçok çocuğun spora yönelmesine ön ayak olan, birçok kişinin tenisi yakından takip etmesini sağlayan kişi, bir kıyafet yüzünden 'saygısızlık' yapmıştı bu eleştirileri yapanlara göre, hayatını adadığı spora! Muktedirler böyle emretmiş!
Banu abla (Yelkovan) bu olay cereyan ettiğinde sosyal medya hesabına şunu yazmıştı: “1920’lerde Suzanne Lenglen kolları açık ve dizleri göründüğü için ‘saygısızdı’, 50’lerde Gertrude Moran renkli iç çamaşırı giydiği için, 80’lerde Ann White’ın giydiği aslında Serena’nın kıyafetine gayet benzeyen beyaz tulumu fazla transparandı. Sporun içinde ve dışında kadınlar istediklerini giyebilmeli”
AYRIMCILIK KAFAMIZDA, ATAMIYORUZ
Banu ablanın da yazdığı gibi aslında birçok sporun genel problemi bu. Sadece sporun da değil. Hayatın problemi bu. Artık önemsemediğimiz bir ayrımcılığın içinde yaşıyoruz. Gözlerimiz görmüyor bu ayrımcılığı. Garip gelmiyor mesela. Kısa bir süreliğine ‘Nasıl olur’ diye aklımızdan geçiyor belki. Ama sonra geçiyor gidiyor. Bunun 701 örneğini bulabilirsiniz. Ağzımızdaki küfürden, verdiğimiz örneğe kadar hepimiz ayrımcıyız. Ayrımcılık kafamızın içinde. Atamıyoruz. Ama sonra iki kıyafet çıkageliyor. Kralın yüzüne tutuveriyor aynayı. Anlıyoruz ki ‘Kral çıplak’. Tabi görüp de ‘Kral çıplak’ diyebilene.