Eylül başı tezleri
Ehliyet kursunda kursun, hatta ilin en iyisi olmak için hırs yapanların yüzde 42’si, üniversite sınavında ilk on tercihine yerleşememiş kişilerden oluşur.
Memleketteki akademilerin tez ihtiyacını bir nebze karşılayacağını umduğum maddeleri aşağıda dizerken halkın da müstefit olduğunu görmekten dolayı memnun olduğumu ifade etmeliyim. Hem ben de yazmadan dinlenmiş oluyorum. Aralıklarla yayınlayayım ki şu kriz döneminde kimse “iyi şeyler de oluyor, memleket bilimi çok şukela” demesin. Çünkü efendim reel sektörle bilim arasında iki ters bir düz bağlantı vardır. Buyurunuz.
71. İyi para kazanan meslek sahipleri hayatlarını başarılı ama hiçbir işe yaramayan insanlar olarak tamamlarlar.
72. Eskiden gazetelerin toplumsal bir misyonu da vardı. Görgü kitapları verirlerdi mesela. Bir ara Hürriyet gazetesi espri kitabı vermişti. Bir maddede şöyle deniyordu: "Piyano çalan birinin yanına gidip şöyle deyin: `Bu ne biçim çalgı, hani bunun üfleme yeri?" Sanki memlekette dolmuş kadar piyano var. DTCF'nin salonunda bir piyano buldum yıllar sonra, ama piyanoyu çalan birine bu espriyi yapınca gülmedi tabii. Her şeyin yeri, zemini ve zamanı varmış demek.
73. Eskiden birini röntgenlemek için hiç değilse bir perdenin arkasına geçmek gerekiyordu. Röntgenlediğin kişinin senden haberi olmamalıydı. Ama şimdi herkes ortalığa saçılmış halde. Onları görmemek için araya bir perde germek zorundasın. Artık komşu kızı ya da oğluyla ilgili stran, şarkı, türkü yapılmamasının nedeni budur.
74. Kitap okurken cümlelerin altını kurşun, renkli ya da tükenmez kalemle çizenlerin yüzde 87’si, kitabı okumayı 71'inci sayfada bırakır.
75. İkindi saatlerinde kavun yiyen sahaflar, kesinlikle o gün bir ölünün kütüphanesini yağmalamışlardır.
76. Evi çocuk parkına yakın olup da parktaki çocuk seslerinden rahatsız olan emekli albayların yarısına yakınının küçük teyzesi, 14 yaşında iken diş teli takmaya başlamıştır.
77. Her Kürt sarışın doğar ama esmer ölür.
78. Hiçbir şeyde incelik yok. Hiçbir yüzde ifade yok. Schopenhauer, “yüz, bir düşünce yansıttığı zaman güzeldir” demişti. Bir düşünce yansıtan bir yüz görmek için bazen saatlerce yürüyorum.
79. Evinde fesleğen olan boşanmış erkeklerin üçte biri miyoptur.
80. Yetişkin bir Kadıköylü, günde sekiz kez “Taksim bozuldu, eskisi gibi değil” cümlesini kurabilir.
81. Oturduğum her kafedeki patron masasını hemen fark edebiliyorum. Çünkü kafeci esnafı sürekli biçimde “burası benim” pozunda.
82. Öykülerde, romanlarda, filmlerde insanlar paso düzgün cümlelerle konuşurlar. İnsan bir harfi olsun yanlış söylemez mi yaw? Hani sanat toplumun aynasıydı? Yok öyle değilse biz sanatın aynası olalım da düzgün cümle kuralım.
83. Trafikte öndeki aracı sağından geçenlerin bütün ilköğretim hayatları, bilmedikleri sorulara parmak kaldırarak geçmiştir.
84. Twitter’da 100’den az takipçisi olup ona buna derin bir bilgi sahibiymiş gibi sataşan her tip, ünlü birinin sahte hesabıdır.
85. Avrupa halkları pastanelerde sosyalleşir, bizim halklar hastanelerde.
86. Bakkal dayısının dükkânına yakın bir sokakta oturan çocukların tamamının diş sorunları vardır.
87. Hava durumu spikerleri derece ve önem açısından diğer spikerlerden sonra gelirler. Çok karizmatik olmaya çalışmaları, abartılı dekolteleri veya saç ektirmelerinin nedeni budur.
88. Ehliyet kursunda kursun, hatta ilin en iyisi olmak için hırs yapanların yüzde 42’si, üniversite sınavında ilk on tercihine yerleşememiş kişilerden oluşur.
89. Evlerinin dış kapısına çiçek asanlar, mutlu olduklarını duyurmuş olurlar. Sonra kapı ihmal edilmeye başlanır. Ev de kendine çekilen bir şeydir.
90. Balkonuna cam çerçeve yaptırmak, bir sığamamak eylemidir. Bu yüzden balkonu mutfağa katan evlerin mobilyaları büyük olur.
91. Yirmi dört yaşında filan seninle aynı yıl okula başlamış birilerini dışarıda görmeye başlarsın. Pantolon giyiyorlardır, gömlekleri kısa kolludur, makyajları kararındadır. Okulu bitir sen.
92. Su sinekleriyle yüzde 98, şempanzelerle yüzde 99 oranında benzer genler taşıyan ırkçıların kendilerini başka insanlardan üstün saymaları, bok böcekleriyle yüzde 100 oranında aynı genleri taşımalarından kaynaklanır.
93. Uzun yol otobüs şoförlerinin yüzde 20.8’i beyaz et yemez.
94. Canlı müzik yapılan mekânlarda önden ikinci sıradaki masada oturup insanları tepeden süzerek hava atan kadınlardan saçlarıyla çok oynayanı, gitaristin yeni kız arkadaşıdır.
95. Kiracıyken aidata itiraz etmeyi aklından geçirmeyenler, ev sahibi olduklarında sürekli biçimde aidattan şikâyet ederler.
96. Yemek yenen yerlerde dişlerini kürdanla karıştıran kadınların yüzde 22.7’sinin dip boyası gelmiştir.
97. Dünyada yarım ya da daha az içilmiş sigaraların yüzde 66’ının izmaritleri fabrika servislerinin kalktığı yerlerdedir.
98. Yeni bir çözüm sürecinin en önemli belirtisi, gizli görüşmeler filan değil, TV’lerde yeniden konserve reklamlarının dönmesidir.
99. 16'ncı yaş, bir erkek çocuk için kendini en bağımsız hissettiği yaş iken, bu yaş, oğlu 16 yaşında olan babaların kendilerini en yalnız hissettikleri yaşa denk gelir.
100. Çocukken gazetelerin “cemiyet haberleri” sayfalarına baktığımda zenginler neden böyle tuhaflar diye düşünürdüm. Yamuk yüzler, ağızdan taşan dişler, öne meyilli erkekler, arkaya meyilli kadınlar, bedenin reddettiği giysiler. Sonra Televole tarzı programlar başlayınca gerçek hayatları hakkında epey bilgi edindim. Meğer burjuvalarımız epey cıstakçıymış. Yalnız hem “cemiyet” hem de sosyete (society) sözcüğü “toplum” anlamına geliyorsa biz neden bir güne bir gün o sayfalarda çıkmadık? Biz cemiyet değil miyiz?