Microcosmographia Academica: Gençsen okuma, yaşlanmışsan fırlat
Cornford’un kılavuzluğunun iş yürütme ve tezgahlama kısımlarının hâlâ geçerliğini koruduğunu yeniden kavramamla, bilgisayarın alt köşesinde 12 Eylül yazdığını fark etmem aynı ana denk geldi. Akademide hakim duygunun korku, hakim çalışma anlayışının iş yürütme ve tezgah olduğunu bundan yüz yıl önce bambaşka bir akademik iklim ve ülke içinden anlatan Cornford’un bilge kılavuzluğuna hayranlığımı gizleyecek değilim.
İnsanın dönüp dolaşıp okuduğu, her okuduğunda deneyimine yeni bir kavrayış katan metinler var. Seha Meray’ın üniversite sorunları üzerine 1969’da yayımladığı ve sonuna da kendi çevirisiyle F.M. Cornford’un Microcosmographia Academica adlı kitapçığını eklediği metin böyle benim için. Elime aldığımda kendi kendime verdiğim sözü hatırladım. Çünkü Cornford şöyle uyarmıştı okuyucusunu: “Gençsen okuma bu kitabı; sana uygun değil. Yaşlanmışsan, fırlat bir yana; sana ne öğretebilir ki! Gözün yukarılarda değilse, ateş tutuştur bu kitapla; kılavuzluğu bir işe yaramaz. Yok, yirmi beşten genç, otuzdan da yaşlı değilsen, tutkun da varsa, akademik politika özlemi sarmışsa seni, oku bu kitabı, oku da ruhun –bir ruhun varsa eğer- selamete erişsin!” Kitabın sonunda ise otuz beş yaşına geldiğinde eline bir daha al ve kimin haklı olduğunu gör diyerek meydan okumuştu Cornford. Evet, belki artık üniversite politikası yapacak bir konumda değilim ama doğru yaştayım. Bu meydan okumaya karşılık verme arzusunu hâlâ taşıyorum, kaçıracak da değilim.
Öncelikle şunu söylemek isterim. Üniversiteden atıldığım, hem de Cumhurbaşkanı başkanlığında toplanan Bakanlar Kurulu tarafından Resmi Gazete'de yayımlanmak üzere hazırlanan kağıda adım yazılacak kadar ciddi bir üniversite politikası ihlalinin içinde olduğum için, başarılı bir üniversite politikacısı olamadığımın itirafı ile başlamalıyım. Bunda alttan alta Cornford’un ve onun fakültemizdeki taşıyıcılarının kılavuzluğunun yarattığı bir etkinin de olduğunu düşünüyorum. Fakültemizde Meray’ın ilgilendiği sorunlarla ilgilenmeyen, Cornford’un kılavuzluğuna hiç ihtiyaç duymadan başarılı olmuş üniversite politikacılarını deneyimledikten sonra bunu açık yüreklikle söylemekte hiçbir beis görmüyorum. Zaten aklın yolunu biraz takip etsem anlardım bunu. 12 Eylül faşist cuntası üniversite politikasını şekillendirirken üniversitenin dışına ilk çıkarılanlardan biri de Meray’ın asistanı Ömer Madra değil miydi?
Şimdi, otuz beş yaşında hayatımın çok büyük bir bölümünü geçirdiğim üniversitede yaşadığım deneyim bağlamında kılavuzu sınamamın tam sırası.
ÜNİVERSİTEDE PARTİLER
Microcosmographia Academica ilk olarak 1908’de İngiltere’de basılıyor, sonra 1922, 1933 ve 1949’da. Meray 1949 baskısından çeviriyor metni. İngiltere ve Türkiye arasındaki mesafenin, aradan geçen yüz yıllık zamanın ardından hâlâ taze olan bu kılavuz umut mu vermeli, keder mi? Sanırım kılavuzluk eden, durumun farkında. Umuda da kedere yer olmadan üniversite içindeki, üniversite politikası yapan bütün konumları en nesnel ölçütlerle sıralıyor: Tutucu-liberaller, liberal tutucular, yönü belirsizler, nizamı alemciler ve aceleci delikanlılar. Bu üniversite içi partileri, tecrübe ile dolayımlanan bir tercüme bağlamında anlatmak isterim.
Cornford, tutucu-liberalleri, yapılması gereken bir şeyin herhangi bir kimsenin şimdi yapılmasını istediği şey değil de yirmi, yirmi beş yıl önce yapılmamış bir şey olduğunu söylemeleriyle tanımlıyor. Kendi ülkesel ve zamansal deneyimim bu içerikteki bir partinin güçlü varlığını doğruluyor ama yeni bir tercümesini gerektiriyor: Baskıyı ve eşitsizliği uzaklarda arayan radikaller. Bunlar geçmişten gelen, öyle bir geçmişleri olmasa da varsaymamızı isteyen, devrimci mücadelenin aktif figürleri, sınıf mücadelesinin öncüleri. Bu nedenle yanı başlarındaki adaletsizliklerle boğuşmak yerine senato kapılarının hemen dışında ve rektörlüğün halı serilmiş zemini üzerindeki rahat koltuklarda yirmi, yirmi beş yıl öncesinde verilmesi gereken akademik mücadeleleri anlatıyorlar. Haksız değiller; o zaman olmadı, şimdi işimize bakmak lazım. İşlerine bakıyorlar ve bugünden baktığımda işleri kötü gitmiyor.
Liberal tutucular şimdi yapılması istenen bir şeyi değil; yirmi, yirmi beş yıl önce yapılmış bir şeyin bozulmasını isterler. Bunları şöyle tercüme edeceğim: Baskıyı ve eşitsizliği geçmişte arayan radikaller. Türkiye’de akademi açısından bunun en tipik örnekleri YÖK düzeninin karşısında yer alan ama asistan kıyımlarının, disiplin terörünün, sendikal faaliyetlerin engellenmesinin karşısında yer almayan rektörler, senatörler, dekanlar, bölüm başkanları, anabilim dalı başkanları, öğretim üyeleridir. Bunların birçoğu, YÖK düzeni kurulurken acı günler geçirmiş, arkadaşları üniversiteden atılmış, öğrencileri cezaevine konmuş ama kendileri bir şekilde işlerini yoluna koymuş profesör ya da doçentlerden oluşur. Akademik özerklik, bilimsel özgürlük onların temel ilkeleridir; tabii işlerinin yürümesi koşuluyla. Artık akademik özerklikten, bilim özgürlüğünden bahsedenin olduğunu sanmıyorum, ama böyle de işlerini yürütüyorlar.
Yönü belirsizler ile karşılaşmadığımı sanıyor Cornford. Genç yaşıma rağmen senatonun sağlam tahtalarına bastım, ama kaygan bir zeminde. Çünkü sendika temsilcisiydim. Ben bunlara kendi tercümem ile 'sağ baştan say'cılar demeyi uygun buluyorum. Senato toplantılarında, yüzlerini değil, sadece parmaklarını gösterirler. Fakülte kurullarından baskıyı ve eşitsizliği uzaklarda arayan radikaller ile baskıyı ve eşitsizliği geçmişte arayan radikallerin birbirlerine yakın görmedikleri kişiler arasından seçilmişlerdir. Rektör ne derse onu yaparlar. İşleri yolundadır, kimseye hesap vermek gibi bir sorumlulukları yoktur, toplantılarda sağ baştan başlayarak parmak kaldırırlar, kararlar oy birliği ile alınır. İşler yürür.
Nizamı alemcileri başbakanlık dolaylarında bir dizi mağarada oturan ve parolaları “kolla beni, kollarım seni; kollamazsan yollarım seni” olan parti şeklinde tanımlıyor Cornford. Tercümeye gerek yok, nizamı alemciler tecrübemizin en has şahsiyeti çünkü. Üniversitenin en nüfuzlu partisi olan bu partinin birbiriyle geçişkenlik taşıyan sağ ve sol kanatları bütün diğer partilerle de ilişkili. Örneğin iki radikal parti de nizamı alemcilerin aracılığıyla kollanmakta ve onları kollayabilecekleri ortamda kollamakta. Hatta aceleci delikanlılara bile iş tekliflerini götürebilecek cesarete sahipler. Bugün milletvekili olanı da var, radikal üniversite partileri arasında gidip geleni de. Üniversitenin en büyük denge unsuru ve “kurumların korunabilmesini” sağlayan en büyük güç. O yüzden çok önemliler, işleri yolunda.
"Aceleci delikanlılar. Tecrübeden geçen bir dolayıma ihtiyaç duyuyor bu adlandırma. Artık yüz yıl önceki gibi sadece delikanlılar değiller öncelikle. Yaşanan kıyımların hengamesinde mücadele eden yorgun ama inançlı genç bilim insanlarından oluşuyorlar. Acele etmeye mecalleri de yok. Onlar üniversitede az da olsa hâlâ varlar. Okunmak, okutmak, tartışmak istiyorlar; üniversite ideasını yaşamak yaşatmak istiyorlar. Onlara idea taşıyıcıları diyelim. Cornford’un sözcükleri ile söylersek, taşıdıkları vicdan belasıyla, yitirilmiş davalara olan tutkularıyla varlar. Azlar, belki iki üç kişi bir araya gelip dişlerini gıcırdatıyorlar hâlâ Cornford’un dediği gibi. Bence yaşları ne olursa olsun, iyi ki de varlar, iyi ki artık acele de etmiyorlar."
İKİ ÖZEL ÜNİVERSİTE KİŞİSİ
İki özel tipi daha anmak gerek Cornford’un kılavuzluğunda. Bunlar her partide yer alabilirler, hiçbir partide yer almayabilirler de tabii. Birincisi becerikli işadamı. İşadamı olabilecek, dış dünyanın gerektirdiği yırtıcılığa sahip olmayan ama onunla hep temas eden, barolara, piyasaya, oraya, buraya iş yapan akademik nüfuzunu buradan besleyen kişiler bunlar. İşleri, dışarıda da mikrokosmosta da iyi yürüyor, artık daha da iyi yürüyordur diye tahmin ediyorum.
İkinci özel tipimiz de derin bilgiçler. Cornford, derin bilgiçliği “üniversite dışında hiçbir ünleri olmayan ama üniversite içinde de bir tuhaf ünleri olan okumuş kişilerin birbirleri için kullandıkları bir terim” olarak tanımlamış: Onların mottosu olarak şunu belirlemiş: “Kitap yazmaya kalkışacaksan (kalkışmasan daha iyi yaparsın) okunmazlığından emin olmalısın; yoksa, sana “parlak fikirli” yaftasını yapıştırırlar; sonra her türlü saygıyı yitirirsin.” Meslektaşlar arasında bile okuma okutma hevesinin ortadan kalktığı akademik dergi çeteleri çağında derin bilgiçliğin önemi de giderek artıyor, işlerinin yolunda olduğu açık.
Cornford’un kılavuzluğunun iş yürütme ve tezgahlama kısımlarının hâlâ geçerliğini koruduğunu yeniden kavramamla, bilgisayarın alt köşesinde 12 Eylül yazdığını fark etmem aynı ana denk geldi. Akademide hakim duygunun korku, hakim çalışma anlayışının iş yürütme ve tezgah olduğunu bundan yüz yıl önce bambaşka bir akademik iklim ve ülke içinden anlatan Cornford’un bilge kılavuzluğuna hayranlığımı gizleyecek değilim. Fakat kılavuzun vedasındaki mikrokosmos içindeki öteki dünyayı keşfetme öğüdüne sığmayacak bir tahribat içinde; yeniden kurulacak, icat edilecek bir dava olduğu inancını taşımaktan kendimi alıkoyamama zayıflığında olduğumu yeniden duyumsamanın ötesine geçemediğimi itiraf etmek zorundayım.