Ego sistemin en büyük yıldızları
Roger Federer’den mi bahsetmek lazım Rafael Nadal’dan mı yoksa Novak Djokovic’ten mi. Bu sporcuların başardıklarıyla egoları arasındaki ters orantı tenisi her sporseverin gözünde başka bir noktaya taşıyor sanki.
Dünyanın en iyi sporcuları kimlerdir? Ya da modern tabiriyle sorayım dünyanın en çok kazanan sporcuları kimlerdir? Aralarında hiç bu topraklardan çıkan bir sporcu var mı? Son bir sorum daha var. Sporculuk-ego sisteminde bu ülkenin sporcuları dünyadaki meslektaşlarıyla kıyaslandığında nerede yer alıyor? Bu sorular yazının başında kalsın. Cevabı sonunda.
Tenisin yeni turnuvalarından biri Laver Cup. Şunu açıkça söylemek lazım ki tenis bu işi çok iyi başarıyor. Yeni turnuvalar diğer sporlarda bir para kazanma aracı olarak sırıtırken, bakınız Uluslar Ligi, tenis belki de sporcularının inanılmaz etkisiyle böyle bir hissiyat vermiyor. Dedim ya tenis oyuncuları her şeyi farklı gösteriyor. Halbuki dünyanın en iyi- modern zaman bunu en çok kazanan olarak belirliyor- sporcularına sahipler. Roger Federer’den mi bahsetmek lazım Rafael Nadal’dan mı yoksa Novak Djokovic’ten mi. Bu sporcuların başardıklarıyla egoları arasındaki ters orantı tenisi her sporseverin gözünde başka bir noktaya taşıyor sanki.
Laver Cup’ta bunu yine gösterdiler. Federer ve Djokovic. Birbirleriyle çok da iyi anlaşamayan iki oyuncu ama sosyal medya aracılığıyla aralarındaki buzları eritmeye çalışıyorlar. Ve bunu egolarından sıyrılarak yapıyorlar. Bununla da yetinmeyip aynı korta çiftler çıkıyorlar. Hem de tarihi bir olay da tam o sırada yaşanıyor. Djokov, maç sırasında bir topu karşılarken Federer’i vuruyor.
Bu anı en iyi anlatanın kaleminden okumak için sözü Emre Yazıcıol’a bırakıyorum: Twitter mesajıyla temeli atılan Djokovic/Federer çifler partnerliği, sosyal medyada tanışan iki kişinin çok iyi geçmeyen ilk buluşması gibi oldu biraz. Gerginlerdi, ürkeklerdi birbirlerine karşı. Djokovic’in Federer’i vurması, zor randevunun kazara üste içecek dökme anı oldu.
Daha iyi bir anlatım olmadı. Sadece biraz eklemem var. Vaka sonrasındaki ikilinin konuşmalarına dair.
Bench’e gelen ikilinin bu içecek dökme anı ile sohbetleri:
Federer: İşte bu sebeple sık sık çiftler maçı oynamıyoruz.
Djokovic: Seni vurduğum an kalbim duracak gibi oldu.
İşin güzel yanı ne biliyor musunuz? Bu ikili bu sohbeti kendi aralarında yaptığı gibi insanların ortasında da yapar. Biliyoruz ki daha fazlasını bile yaparlar. Örnekleri çok. Çünkü bu ikili önce insanlar sonra sporcular. Hayatlarını bu şekilde yaşıyorlar, insanların da bu şekilde hissetmelerini sağlıyorlar.
Sonra dönüp futbolumuzun erişilmez yıldızlarına bakıyoruz. Hani erişemediğimiz yıldızlarımız. Egolarından sual olunmaz yıldızlarımız. Gazetecilerin boğazına sarılan, birbirinin boğazını kesme hareketleriyle tehdit eden, tribünlere el kol hareketi yapan… Say say bitmiyor ego savaşlarında kendilerinin karşısına çıkan engelleri bir bir bertaraf edişleri. Küçük dağların yaratıcı sonuçta onlar. Federer kimmiş, Djokovic de neymiş. Önemli olan sporcu olmak değil, olduğunda yerde en güçlü, en erişilmez gözükmek. Bu sebeple de bu toprakların sporcuları, ego sistemin en üstünde yer alıyorlar. Kimse erişemiyor. Biz de Federer’e, Djokovic’e bakıp ancak iç çekiyoruz.