YAZARLAR

Bizim derin çaresizliğimiz

Oyunu, bir kez daha her zaman seçim yarışında oyun kurucu olmanın avantajını kullanmış olan Erdoğan’ın kurmasına izin vermiş, onun kurallarıyla oynamaya başlamıştı. Talihsiz “adam kazandı” açıklaması, bu sonuç karşısında yaşadığı yenilgi duygusunun büyüklüğünü gösterse de, kaybedeceği daha o zamandan belli olmuştu.

Öyle demişti. “Bir yiğit” memleketi kurtaracaktı. Düşmanlık bitecek, küsler barışacak, OHAL kalkacak, barış gelecek, ekonomi düzelecek ve dolar düşecekti. Bağımsız yargı mutlaka tesis edilecek, daha sonra da bu yargı geçmiş dönemin suçlularını yargılayacaktı. Herkesi kucaklayan bir cumhurbaşkanı, kimsenin mezhebine, başörtüsüne, mini eteğine bakmayacak, Türklüğüyle, Kürtlüğüyle, mezhebiyle ilgilenmeyecekti. Adil olacaktı. Bütün bunlar için bir gözü pek adam gerekti ve o “yiğit” şimdi karşımızda duruyor, son yılların tepetaklak gidişinden epeyce ürkmüş bizlere ümit veriyordu. Başka şeyler de söylüyordu meydanlarda. Gençliğinde Kürt Ahmed’i (Ahmed Arif’i) okuduğundan gururla söz ediyor; anadilde eğitimi değil ama herkese evinde konuştuğu dili öğretmeyi vaat ediyordu. Cem evlerinin hukuki statüsünü tanıyacak; her mahalleye bir kreş açıp çocuklu kadınları çalışma hayatına katacaktı. Gerçi çocuksuz kadınların çalışma hayatına nasıl dâhil edileceğine, kadına ve çocuğa yönelik şiddetle, istismarla nasıl mücadele edileceğine, kalıcı barışın nasıl tesis edileceğine, bunca siyasallaşmış yargının yeniden nasıl bağımsız hale getirileceğine, temelleri kazınmış ifade ve basın özgürlüğünün nasıl yeniden tesis edileceğine dair somut öneriler getirmiyordu; ama 100 gün, 500 gün ve 5 yıl içinde yapacaklarının olduğunu söylüyordu. Bu güzel sözlerin yanı sıra başkanlıktan vazgeçecek gibi de görünmüyordu. Seçim beyannamesi olan “Gelecek Bildirisi” dışında, meydanlarda parlamenter sistemi yeniden tesis etmekten söz ettiği pek duyulmuyordu. Kendini değiştirmeye talip olduğu gücün sarhoşluğuna kaptırmış bir hali vardı.

Dili giderek sertleşiyordu; çokça “ben” daha az “biz” kullanıyordu. Apoletleri sökmekten, hesap sormaktan, yargılamaktan söz ediyordu. “Bugün canlı yayını engelleyenleri canlı yayında yargılayacağız” diyor, “Bana bak Muharrem”e “E sana baktım Recep söyle” diyerek yanıt veriyor, ardından “her kuşun eti yenmez” diye ekliyordu. İlk günlerdeki yapıcı, herkesi kapsamayı, kucaklamayı vaat eden sözlerinin yerini giderek yargılamaktan, hesap sormaktan söz eden rövanşist bir dil almaya başlamıştı. Erdoğan’a yanıt vermek, ona laf yetiştirmek konuşmalarının da başlıca motifi haline gelmişti. Oyunu, bir kez daha her zaman seçim yarışında oyun kurucu olmanın avantajını kullanmış olan Erdoğan’ın kurmasına izin vermiş, onun kurallarıyla oynamaya başlamıştı. Talihsiz “adam kazandı” açıklaması, bu sonuç karşısında yaşadığı yenilgi duygusunun büyüklüğünü gösterse de, kaybedeceği daha o zamandan belli olmuştu. Daha önce de yazdığım gibi, kural son derece basit ve anlaşılırdı: Aslı varken taklidine kimse oy vermez.

Cumhurbaşkanı adaylarının seçim konuşmaları üzerine yürüttüğüm bir araştırmanın ilk bulguları üzerinde düşünüyorum bir süredir. Bir niteliksel analiz programı aracılığıyla, adayların Ankara, İstanbul, İzmir ve Diyarbakır’da yapmış oldukları konuşmaları analiz ediyorum. Beni Muharrem İnce’nin seçim kampanyasına dönmeye ve seçim gecesi yaşadığımız büyük yalnızlık üzerine yeniden düşünmeye iten de bu oldu. Hayal kırıklığı ya da yarı yolda bırakılmışlık duygusunun çok daha ötesinde bir durumla karşı karşıyaydık o gece. Elbette, pek çok şey için ümitlenmiştik. Hepimiz için özgürlük, demokrasi, bazılarımız için ise OHAL’le birlikte alt üst edilen hayatlarına yeniden kavuşabilme ümidiydi bizler için bu seçimi bu denli önemli kılan. Kırılgan bir ümitti, ürkekti; sihirli bir değnekle her şeyin bir gecede değişemeyeceğini bile bile, yine de insana özgü bir naiflikle nefeslerimizi tutmuş, gerçekte ne olup bittiğine dair bir açıklama bekliyorduk…

Oysa Muharrem İnce bize seçimin sonucunu çoktan söylemişti. Aşağıdaki grafik, sözünü ettiğim analiz programı kullanılarak İnce’nin 11-23 Haziran tarihleri arasında dört büyük ilde yapmış olduğu konuşmalarda en çok geçen 100 kelimenin (i) dağılımını gösteriyor.

.

Ne diyelim, kaderin bir cilvesi, kullandığım analiz programının bir muzipliği, göklerden gelen bir ilahi mesaj ya da bizim derin çaresizliğimiz… Türkiye tarihinde daha seçim olmadan kaybedeceğini ilan eden kaç siyasetçi vardır?

(i) Bu grafiği oluştururken bir, ben, yani, şimdi, diyor, için gibi her konuşmada sıklıkla geçen sözcükleri dışarıda bırakmak için en az 6 harfli sözcükleri esas aldım. Aynı grafik 5, hatta 4 harfli sözcüklerle oluşturulduğunda da büyük puntoyla verilen mesaj değişmiyor. Analiz programı, kelimelerin kullanılış sıklığına göre grafikteki puntoyu büyütüyor. Grafikte gördüğünüz “Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan olacak” sözcüklerini bu şekilde sıralayan da analiz programı.


Ülkü Doğanay Kimdir?

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. ODTÜ’te siyaset bilimi alanında yüksek lisans ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yine aynı alanda doktora yaptı. Doktora çalışmaları sırasında bir yıl süreyle Paris II Üniversitesi Fransız Basın Enstitüsü’nde bulundu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümü'nde öğretim üyesi iken kamuoyunda “barış bildirisi” olarak bilinen “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriyi imzalaması nedeniyle 686 sayılı KHK ile ihraç edildi. 'Demokratik Usuller Üzerine Yeniden Düşünmek' isimli kitabının yanı sıra Eser Köker’le birlikte kaleme aldığı 'Irkçı Değilim Ama…Yazılı Basında Irkçı-Ayrımcı Söylemler' ve Halise Karaaslan Şanlı ve İnan Özdemir Taştan’la birlikte kaleme aldığı 'Seçimlik Demokrasi' isimli kitapları yayınlandı. Ayrıca siyasal iletişim, demokrasi kuramları, ırkçı ve ayrımcı söylemler konularında uluslararası ve ulusal dergi ve kitaplarda çok sayıda makalesi basıldı. İmge Kitabevi Yayınları’nda editörlük yaptığı beş yıl boyunca çok sayıda kitabın editörlüğünü üstlendi ve Türkçeye kazandırılmasına katkıda bulundu. Ülkü Çadırcı adıyla yayınladığı çocuk kitapları ve Gökhan Tok’la birlikte kaleme aldığı 'Teneke Kaplı İvan' isimli bir çocuk romanı da bulunmakta.