İltisaklı bedenler ve belediyeler
Belediyeler, demokrasinin gerçek mekanları; yönetime katılmanın temel birimleridir. Erdoğan’ın açıklaması teröre ilişkin bir açıklama değil, seçimlere ilişkin bir açıklamadır. Seçmene söylenen doğrudan doğruya şudur: Kimi seçersen seç, ben istediğim memurumla yönetirim.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan 7 Ekim 2018 tarihli konuşmasında “Bu seçimlerde de teröre bulaşmış olanlar sandıktan çıkarsa gereğini yapıp kayyım tayinleriyle yolumuza devam edeceğiz” dedi. Türkiye’de olağanüstü halin olağanlaşmasının, demokratik seçim prosedürünün ortadan kaldırılmasının belki de en açık ifadelerinden biri olarak tarihe geçecek bu cümle. Tabii geleceğin tarihçileri açısından olduğu kadar 2019’da seçime gidecek olan Türkiye’nin politik atmosferini anlamak bakımından da büyük önem taşıyor söz konusu ifade. Çünkü rejimin istisnai statüsünün seçim sürecinde ve sonrasında kendini nasıl konumlandıracağına dair açık bir veri sağlıyor.
Türkiye’de siyasetin diline 2010’lu yıllarda, kamu hukukuna 20 Temmuz rejimi ile birlikte giren iltisak sözcüğünü Erdoğan’ın cümlesindeki bulaşma ile ilişkilendirebiliriz. İltisak sözcüğünün en önemli özelliği 20 Temmuz’da ilan edilen OHAL KHK’leri öncesinde herhangi bir suç tanımında yer almamasıdır. Nişanyan Etimolojik Sözlük’e göre sözcük 1990’lara kadar yapı mevzuatında kullanılırken, 90’larda emniyet-istihbarat alanında dolaşıma girmiş, 2010’da ise Ahmet Davutoğlu tarafından siyasi jargona sokulmuştur.
İhraç içeren OHAL KHK’lerinin hepsinde yer alan “terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulu'nca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olan” ifadeleri ile kurulan çember bağlamında iltisak ya da Erdoğan’ın genişlettiği anlamıyla bulaşma, hukuksuzluk düzenimize sokulmuştur. KHK’ler ile değiştirilen yasalara da giren bu sözcük hemen herkesi kuşatacak bir genişlikte yorumlanmaya açıktır. Ayrıca bu yorum da hakimler tarafından yapılmamaktadır.
2016 Eylül’ünde başlayan kamudan ihraçlar, bu iltisaklı sıfatına dayandırılmıştır. Ne ile iltisaklı? Milli Güvenlik Kurulu’nca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplar ile. İltisaka kim karar veriyor? İstihbarat örgütü, emniyet, sizden nefret eden bir meslektaşınız, öğrenciniz vs. Bu keyfi kararlara karşı hangi yola başvuruyorsunuz? OHAL İşlemleri İnceleme Komisyonu’na. Bu komisyonun vereceği kararlar ne hakkında? Artık yasa haline gelmiş, yasa haline gelmesi hukuk düzeni bakımından mümkün olmayan OHAL KHK’leri.
OHAL'İN NİTELİĞİ VE TERÖR İLE İLTİSAKLI OLMAK
Hukuki olarak elle tutulacak yanı olmayan iltisaklılık meselesi OHAL’in resmiyette kalkmasının ardından daha da tuhaf bir hal almıştır. Çünkü olağanüstü hal doğası gereği geçicidir. Olağanüstü halin anayasal statüsü geçici olması üzerine kuruludur. Olağanüstü haller yoğun şiddet olayları ya da doğal afetler nedeniyle yürütme tarafından ilan edilir. Bu süre içinde yürütme, olağan dönemde yapamayacağı, anayasanın izin vermeyeceği düzenlemeleri yapabilir ve olağan dönemde kanunla kısıtlanabilen temel haklar KHK’ler yoluyla kısıtlanabilir. Olağanüstü hale sebep olan durum ortadan kalktığında ve olağanüstü hal uzatılmadığında olağan anayasal düzeni aşacak önlemler içerebilen düzenlemeler de kendiliğinden sona erer. Anayasa koyucunun açık amacı olağanüstü hali ortaya çıkaran durumun ortadan kaldırılmasını sağlayacak önlemlerin alınabilmesi için yürütmeye geçici diktatör yetkileri verilmesidir. OHAL KHK’leri bu nedenle OHAL ilanını gerektiren sebep ile bağlantılı, OHAL süresi içinde çıkarılmış ve OHAL’in ilan edildiği bölge sınırlarında geçerli olmak koşulu ile Anayasa Mahkemesi denetimi dışındadır.
20 Temmuz rejimini ilan edenler ise anayasa ile iltisaklı kalmamayı tercih etmişlerdir. İltisakta kalarak kısaca açıklamaya çalışalım. Örneğin bir MİT raporu nedeniyle iltisaklı bulundunuz, bu nedenle de kamudaki görevinizden ihraç edildiniz ya da güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması nedeniyle işe giremediniz. Tabii ki bu durumda merakınızı gidermek, üzerinize atılı suçu öğrenmek, kimin ile iltisaklı olduğunuzu bilmek istersiniz. Fakat ne yazık ki bu mümkün değil. Hakkınızdaki MİT raporuna ulaşma, üzerinize atılı ve sizi cezalandıran suçun ne olduğunu öğrenme hakkınız, kamuoyunda olağanüstü hali devam ettiren torba kanun olarak bilinen 7145 Sayılı Kanun ile elinizden alınmıştır. MİT raporları Bilgi Edinme Kanunu’nun dışında bırakılmıştır. Her şeyin ötesinde, yasalaşması anayasa koyucunun koyduğu kuralın lafzı, amaçsal yorumu, sistematik yorumu hatta tarihsel yorumu bakımından bile mümkün olmayan OHAL KHK’leri yasalaşmış; yani diktatör yetkilerinin geçici anayasal niteliği sürekli hale gelmiştir.
İLTİSAKLAR, BELEDİYELER, DEMOKRATİK KARAKTER
Dolayısıyla iltisak daimidir, kapsayıcıdır, herkes her şeye bulaşabilir. ÇED raporlarını onaylamayan hakimlerden, yürütmenin izlediği politikalara karşı muhalefet eden politikacılara, hakikati yazan gazetecilerden evinde dinlediği müziğin, okuduğu kitabın iltisaklarını bilmeyen insanlara kadar.
Herkesin teröre bulaşma ihtimali vardır, buna Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı karar verme yetkisine sahip olduğu sürece.
Peki bunun seçimlerle ilgisi nedir? Parlamentodan yasa olarak çıkarılamadığı için OHAL KHK’si olarak düzenlenen, yasalaşamaz niteliğine rağmen yasalaşan (Anayasa Mahkemesi bu konudaki esasa ilişkin başvuru hakkında halen bir karar verebilmiş değil, raportörlerimizin çılgınca çalıştığına canıgönülden inanıyorum tabii) 674 Sayılı OHAL KHK’sinin 38, 39 ve 40'ıncı maddelerinde düzenlenen kayyım hususu nedeniyle ilgisi var.
Belediyeler, demokrasinin gerçek mekanları; yönetime katılmanın temel birimleridir. Erdoğan’ın açıklaması teröre ilişkin bir açıklama değil, seçimlere ilişkin bir açıklamadır. Seçmene söylenen doğrudan doğruya şudur: Kimi seçersen seç, ben istediğim memurumla yönetirim. Burada söz bitmektedir, ama yazı için birkaç cümle daha var. Onu da Spinoza’ya bırakalım:
“Bu masaya istediğimi yapmaya hakkım var dersem bununla kuşkusuz istesem bu masanın ot yiyeceğini kastetmem. Aynı şekilde insanların kendilerine değil, kente [devlete] bağlı olduklarını söylemiş olsam da bununla insanların kendi doğalarını kaybedip bir başka doğaya bürüneceklerini kastetmiyoruz. Dolayısıyla, kentin [devletin], insanları uçurmak için kanatlara sahip kılmaya ya da onları iğrenilecek bir şeye saygı duymaya zorlaması kenti [devleti] ortadan kaldırır.” (Tractatus Politicus-Politik İnceleme)