Dünyadan son çıkış var mı?
Alican Leblebici'nin Mixer'de yer alan Son Çıkış sergisi beden, sınır ve güvenlik politikalarını son dönemde karşımıza çıkan imgeler üzerinden yorumluyor.
X-ray cihazları, can simitleri, dolar banknotları... Bu aralar herkesin gördüğü, maruz kaldığı ve bir şekilde ilişkiye girdiği imgeler. Göçmenler, sanatçılar, KHK'lılar, birçok kişi bir yerden başka bir yere geçmeyi, ülke değiştirmeyi, yeni hayatlar kurmayı düşünüyor. Ancak bir yandan da hayatımız iptal edilen uçuş panoları ve güvenlik cihazlarıyla çevrili. Alican Leblebici'nin Mixer'de yer alan Son Çıkış sergisi son dönemde karşılaştığımız imgeler üzerinden beden, sınır ve güvenlik politikalarına bakıyor. Leblebici'yle sergisini ve son çıkış olup olmadığını konuştuk.
Şu ana kadar hiperrealist resimlerini, özellikle de portre çalışmalarını görmüştük. Bu sergide de benzer bir ağırlık var. Peki, bu sergiye giden süreç nasıl gelişti?
Yaklaşık iki buçuk senedir bu sergiye hazırlanıyordum. Mixer ekibiyle sergi sürecinde birçok kez buluştuk, sergiyle ilgili konular üzerinde fikir alışverişi yaptık. Uzun sohbetler sonrası özünde iktidar ilişkileri icra etme, korkularla başa çıkma ve hesaplaşma gibi farklı güçlerini gösteren, beden, sınır ve güvenlik kavramları üzerinden sergi yapmaya karar verdim. Tekniğimden dolayı eserler uzun süreli uğraşlar sonucu çıkıyor. Sabır ve disiplin gerektiren zorlu bir süreç ve o süreçte çok farklı şeylerle karşılaşabiliyorum. Algılarımı sadece bu sergi için değil her zaman açık tutmaya çalışıyorum, çünkü yolda yürürken gözüme takılan en ufak bir görüntü bile beni harekete geçirebiliyor. Ben sergi açmaktan çok sergi sürecini yaşamayı seviyorum. Adeta keşfe çıkıyorum. Bu iki yıl içerisinde birçok yeni malzemeyle, ekipmanla ve insanla tanıştım. Bu kısımlar hem daha zorlayıcı hem de daha heyecanlı. Sergi açılacağı güne kadar da süreç devam etti. Hiperrealist ağırlıklı bir sergi olsa da sürekli kavramlar değişiyor, görseller değişiyor. Bu teknik benim için bir enstrüman gibi. Ama bu sergide yeni tekniklerle ilk defa çalıştığım ve gösterdiğim işler mevcut. Kontrol Noktası isimli video çalışması, heykeller, animasyon vs. Bu bağlamda sergi süreci çok yoğun ve sancılı geçti.
Sergi Uyanma Vakti ismini verdiğin çalar saat resmiyle başlayıp Acil Çıkış animasyonuyla bitiyor. Bütün sergi bir hikâye anlatıyor gibi. Serginin hikayesini ve tasarımını nasıl oluşturdun?
Sergideki işlerin her biri ayrı ayrı şeylere işaret ediyor fakat hepsi bir cümleyi oluşturan kelimeler gibi. Sergimi korkular üzerinden kurdum. Ben bu korkuları sadece kişisel bir anlatı-hikâye olarak görmüştüm fakat insanlarla konuştukça anladım ki ortak korkularımız var. Sonrasında da korku ve korku politikaları arasındaki farkı hissettim. Kendi ellerimizle kendi korkularımızı yönetemediğimizi fark ettim. Bugün başka ülkelere gidememekten korkuyorum yarın gitmekten korkabilirim. Serginin vaat ettiği şeylerden biri korkularla yüzleşmekti. Kontrol Noktası isimli video bunun ilk örneği. Boş bir arazide anlamsızca duran güvenlik görevlisiyle oradan geçen bir adam arasında ironik bir diyalog kurmaya çalıştım. Hayatımızda bu aramalar rutin bir hal almış durumda. Ben de bu sıkıcı durumu komediyle tersine çevirdim. İlk defa kontrol noktasında metal detektör ile aranmaya çalışan biri nasıl tepkiler verirdi sorusunu sorduğumda, herhalde kahkaha atardı diye düşündüm. Dünyadaki bütün sınırları kaldırsaydık dünya boş bir araziye dönüşürdü ya da zaten öyle. Ve ben de o yüzden “gerçek” dünyadaki bir karşılaşmanın portrelerini çizdim diyebilirim. Bu portrelerde mizahi, ironik bir dille iktidar ilişkileri kurmayı hedefledim.
Serginin anahtar terimleri beden, sınır ve güvenlik politikaları olarak ortada. Ancak bunlar senin açından nasıl bir araya geliyor? Sergide günümüze dair birçok tartışma başlığı var. Bu tartışma başlıklarını yorumlama şeklini biraz daha açar mısın?
Gündeliğimizde görmeye alışkın olduğumuz, en çok temas ettiğimiz, maruz kaldığımız nesneleri seçmeye gayret ettim. Bu bağlamda sınır ve güvenlik politikalarına maruz kalan öncül şey bedenin ta kendisi. Havalimanında uçuşunun iptal edildiğini gören ve şoke olmuş bir hiperrealist heykel var. Bir uçuş panosunu düşünecek olursak eğer, tek görevi o uçuşa dair bilgileri göstermek değil. Çok daha fazlası var aslında. Uçuş panosunda günümüz krizlerinin yıkıcı etkisini vurgulamak amacıyla bütün uçuşları “İPTAL” edilmiş gibi resmettim. Havalimanları günümüzde transit bir yer olarak tanımlanmış, hareketliliğin ve küreselleşmenin özlü bir sembolü halini almıştır. Ancak şiddet, ayaklanmalar, savaşlar, depremler, kıtlık gibi krizler sebebiyle kaderden veya yoksulluktan kaçmak için kullanılan bu transit bölgenin kapıları kapandığı an, bir hapis alanına dönüşmekte. Heykel ve pano birbirinden bağımsız üretildi ama sergilenme biçimi ile tek bir işin iki ayrı parçası gibi oldu. Kendi hapishane duvarına bakan bir mahkûm gibi uçuşunun iptal olduğunu görüyor.
Birçok ziyaretçinin ilgisini Salvator Mundi, Dünyanın Kurtarıcısı resmin çekti. Bu resmi yapmaya nasıl karar verdin? Sence bu serginin bütününde nerede duruyor?
Sergideki her işin yüzleştiği bir iş var aslında. Salvator Mundi de Can Simitleri ile yüzleşiyor. Salvator Mundi “Dünyanın Kurtarıcısı” eserimde, gözetleme, suç eşleştirme gibi soyut ve görünenden uzak bir yaklaşımın altını çizdim. Da Vinci’nin geçtiğimiz yıllarda rekor fiyata satılan Salvator Mundi, Dünyanın Kurtarıcısı isimli eserini bir sanat kaçakçısı havasında valize koyup sanat-suç ilişkisine dikkat çekmeye çalıştım. Sanat eserinin suç unsuruna, sanatçının suçluya dönüşmesine yol açabilen bir bakış açısıyla sunuyorum. Aynı zamanda sanatçı egoma yenik düştüğüm için bu resmi yaptım. Çünkü ben yıllarca Batı sanat tarihi okuyup, usta ressamların, pahalı sanatçıların işlerini izledim ve kendime şu soruyu sordum; ‘Acaba bir gün ben de star bir sanatçı olabilecek miyim? Benim eserlerim de milyon dolarlara satılacak mı?’ Yurt dışına gitme hayalimin tamamı sanat ve sanatımla ilgili. Biliyorum bir gün gideceğim fakat o gün geldiğinde ya can simitlerime sarılmış ya da valizime eserlerimi koymuş olacağım.
Sergide dolar banknotu, havalimanı tabelası, can simidi gibi medyada ve günlük yaşantımızda çokça dolaşan imgeler yer alıyor. Sence bu imge fazlalığı bir risk taşımıyor mu? Bütün bu imgeler sence nasıl bir araya geliyor?
Ben risk demek yerine, bir kavram üzerinden birçok görsel üretebilme becerisi ya da zenginliği derdim. Görmeye alışkın olduğumuz pek çok sergide, bir şeyin on farklı kompozisyonda resmedildiğini gördüm. Ben biraz daha kendimi zorlayıp, çok farklı görsellerle tek kavramı anlatmayı tercih ettim. Seçtiğim nesnelerin korku gibi ortak bir hafızası var. Bu bağlamda sergimi bir araya getiren şeyin kavram olduğunu söyleyebilirim.
Sergide çizdiğin tablo karamsar bir tablo. Ancak kişisel düşüncelerini de merak ediyorum. Bu kadar karamsar mısın?
Son Çağrı distopya üretmek üzerine açılmadı. Gündemde o kadar çok karamsar başlık var ki. Benim sergim aslında bu karamsarlığı ya da problemleri işaret ediyor. Ama ben karamsar değil, tam tersi bir karaktere sahibim. Her şeyin bir çözümü vardır diyenlerdenim. Bu sefer sorunu soru halinde bırakıyorum sadece. Yüzleşmeye çalıştığım bazı korkular oldu. Aynı zamanda kendi tekniğimle de yüzleştim. Hiperrealist denilen resmin sadece bir teknik olmadığını ve olmaması gerektiğini düşünüyorum. Global çapta çok da mutlu geçmeyen bu günlerde, herkes panik içinde. Kimisi kapıyı işaret ediyor mesela. Ben de içimizdeki kapıları işaret ediyorum. Yaşadığımız dünyanın, içinde bulunduğumuz durumların dinamiklerini doğru okuyabilirsek pek çok çıkışı fark edeceğimizi düşünüyorum. Algılarımı açık tutup korkmamaya, karamsar olmamaya çalışıyorum. Her zaman yeterli olmasa da benim dünyamda hesaplaşan, soru soran bir çıkış var. Son çıkışa bırakmadan arınmalıyız diye düşünüyorum.