Bir rehineden, bir suçtan lütuf devşirmek
15 Temmuz darbe girişiminde olduğu gibi “Allah’ın büyük bir lütfu” sözleri alenen tekrarlanmasa da 2 Ekim’den bu yana elde edilen bulgularla ilgili resmi hiçbir şey söylenmemesi meselenin nasıl ele alınmak istendiğine dair fikir veriyor: Bulgular kamuoyuna değil özel odalarda Suudilere gösterilecek. Sonra bu işin birlikte nasıl atlatılacağının koşulları konuşulacak. Allah’ın lütfu da işte burada tecelli ediyor olacak.
Allah’ın lütfu ve Tanrı’nın inayeti!
Amerikalı Papaz Andrew Brunson gitti, Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı da…
Biri Beyaz Saray molalı, Oval Ofis şovlu bir yolculuğun sonunda evine, diğeri ‘kaçırıldı mı öldürüldü mü’ bilmecesiyle meçhule.
‘Ak Saray’ ile Beyaz Saray’ın mukimi iki şahsiyet arasındaki benzerlikler müthiş. İnsana bakışları, iş tutuşları, adam kazanma ve silme tarzları, biriktirme ve imha hırsları; ve her musibeti Allah’ın lütfuna, Tanrı’nın inayetine çevirme becerileri…
Biri, bir duygudaşını kendi müttefikinin elinde ‘siyasi rehine’ durumundan kurtardı. Şantaj ve yaptırımlarla!
Diğeri bir duygudaşını ve meşreptaşını, hürmetkâr olduğu dostunun kanlı ellerine kaptırdı.
Peki, bundan sonra ne olacak?
“Olan oldu, hadi işimize bakalım. Bu işi nasıl hasarsız atlatırız…”
Hasarsızlık karşılıksız olmaz tabii.
***
2016’daki seçim sürecinde Rusya ile netameli ilişkiler, seks skandalları, vergi kaçırma ve diğer bir sürü hileli durum yüzünden ateş üzerinde ‘cızbız’ edilen Trump, Kasım'daki ara seçimlerde S, M, L, XL, XXL fark etmez tüm ölçülerde jestlere ve öpücüklere muhtaç. “Türk’ün hapishanesinden kurtarılmış Brunson” o öpücüklerden biri. Dokunulmadığında kendi ‘mütevazı’ çemberinde oyalanıp gidecek sıradan bir papaz şimdi Amerikalı dindar seçmenlerin huzurunda Tanrı’nın inayeti! Ara seçimde Kongre’de Trump karşıtlarının sayısını artıracak bir sonucu önlemesine azcık yardımı olursa mübarektir!
Bu alışverişin ‘al’ı papaz, ya ‘ver’i? Doğrusu Erdoğan geçen Temmuz'da öne sürülen Halk Bankası eski yöneticisi Hakan Atilla’nın iadesi ile bankaya yönelik olası cezanın müzakere edilmesini de içeren takas anlaşmasından payına düşeni alabilecek mi bilmiyoruz. Trump “Fidye ödemeyeceğimizi söyledik… Ortada olan tek anlaşma psikolojik” diyerek takas beklentisini suya düşürse de yaptırımları gözden geçirme sinyali verdi. Kürtlere dediği gibi Türklere de “Harika insanlar” dedi! Gönlü geniş, yüce bir insan! Bu olayın kur depremiyle gelen mali yükünü saymazsak rehine cambazlığında ‘z raporu’ bu haliyle Ankara’nın yüzünü gülümsetecek gibi durmuyor. “Papaza karşılık Suriye’de uzlaşma sağlandı” gibi desteksiz atışlara hiç girmiyorum.
***
Kaşıkçı olayında ise Trump da Erdoğan da felaketi avantaja çevirme eğilimi sergiliyor. Yandaş medyaya “İşkence ve cinayetin ses ve görüntü kaydı var” diye sufle verenler nedense aradan geçen iki haftaya rağmen bunu resmi açıklamaya dönüştürmüyor. Tek nedeni olabilir: Suudileri pazarlığa çekmek ve eldeki malzemeyi koza dönüştürmek. Riyad’dan olayı araştırmak üzere bir heyetin gelmesi soruşturmanın selameti için değil her halde. Muhtemelen bu pazarlığa girişte ilk adımı. Suudiler kamera kayıtlarını paylaşmadan ve olay mahallini kriminal incelemeye açmadan heyet gönderip sürece ortak oluyorsa bu iş bir ‘al-ver’ sürecine çoktan evrilmiş demektir. Suudiler ‘yola gelmezse’ işte o zaman kamuoyu hakikate dair bir şeyler öğrenme şansına sahip olabilir.
Kaşıkçı’nın Washington’dan İstanbul Başkonsolosluğu’na yönlendirilip burada ‘kafeslenmesi’ bir yanıyla Türkiye’yi hedef alan bir tasarlama. Biraz Ankara’ya “Müslüman Kardeşler’le iştigalini bitir, Katar’la fazla ileri gitme” mesajı. Nasıl olsa Türkiye ekonomik olarak zor durumda, ümitsizce Körfez’in sıcak parasına muhtaç, haliyle olayı fazla gürültü koparmadan sindirmek durumunda. Haşmet-meâb hazretleri böyle düşünmüş olmalı. Hesaba alınmayan ise ikinci perde: Suç mahalli Türkiye’de. Ev sahibini zora soktular, bu doğru, ama aynı zamanda bir koz bıraktılar.
15 Temmuz darbe girişiminde olduğu gibi “Allah’ın büyük bir lütfu” sözleri alenen tekrarlanmasa da 2 Ekim’den bu yana elde edilen bulgularla ilgili resmi hiçbir şey söylenmemesi meselenin nasıl ele alınmak istendiğine dair fikir veriyor: Bulgular kamuoyuna değil özel odalarda Suudilere gösterilecek. Sonra bu işin birlikte nasıl atlatılacağının koşulları konuşulacak. Allah’ın lütfu da işte burada tecelli ediyor olacak.
Erdoğan, Mısır’da Müslüman Kardeşler’e darbeyi finanse etmeleri, 2017’de Katar’ı ablukaya almaları ve son zamanlarda Fırat’ın doğusundaki özerklik oluşumuna destek vermeleri nedeniyle ters düştüğü Körfez ikilisi Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) karşı Kaşıkçı olayını sonuna kadar kullanabilir.
Türkiye-Katar ekseniyle hesaplaşmayı kişisel mesele yapan Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve Abu Dabi Veliaht Prensi Muhammed bin Zayid’in cesaret aldığı yerin Trump yönetimi olması nedeniyle bu kozun bir yüzü Washington’a bakıyor.
***
Kaşıkçı’yı hedef alanlar sonuç itibariyle Washington Post’tan bir yazarı ortadan kaldırmış olmanın Amerikan cephesinde yaratacağı depremi gözden kaçırmış olamazlar. Sanırım orada da, 11 Eylül saldırılarından sonra ikili ilişkileri kurtarabildiysek İstanbul operasyonunu da haydi haydi atlatırız diye düşünmüş olabilirler. 19 hava korsanından 15’i Suudi, ikisi BAE vatandaşıydı. Saldırganlarla Suudi Hanedanı arasındaki ilişkiler de tespit edilmişti. Suudi yönetimini küstürmektense Afganistan’ı yerle bir etmeyi tercih ettiler. Amerikan piyasalarındaki Suudi sermayesi, savunma devlerini şenlendiren anlaşmalar ve istikrarlı petrol arzı cinayet silahının ucundaki gerçek susturucudur.
Ayrıca Trump ve saraydaki damat Jared Kushner onlar için büyük avantaj. Cesaretlenmeleri için nedenleri var: Muhammed bin Selman 200 kadar prens ve üst düzey yetkiliyi otel odasına tıktığında, Lübnan Başbakanı Refik el Hariri’yi Riyad’da alıkoyup istifaya zorladığında ve reform isteyen Suudileri hapse attığında Trump hiç mi hiç sesini çıkarmadı. Aksine bunlar olurken fonda Muhammed bin Selman’ı “büyük reformcu” diye öven gazete sayfaları uçuşuyor, ekranlar onunla dönüyor, billboardlar onunla ışıldıyordu. İnsan hakları ihlallerine dikkat çektiği için Kanada Büyükelçisi'ni kovan ve ticari ilişkileri donduran Riyad’a laf eden de olmadı. Halbuki dış politika konularında ABD’nin Kanada’ya minnet borcu dağlarla. Yemen’deki katliamlar Amerikan, İngiliz ve Fransız silahlarıyla yapıldığından zaten sorun yoktu.
Ne var ki Trump BM kürsüsünden Suudi Arabistan’ı örnek ülke diye anarken kefil olduğu dostu ‘cinayet silahıyla’ yakalandı. Bu olayda Trump karakterinde biri için öncelikli beklenti, Kaşıkçı’nın başına ne geldiğine dair soruşturmadan ABD’nin Suudileri cezalandırmak zorunda kalacağı bir sonucun çıkmamasıdır. Trump ilk etapta pozisyonunu ilişkileri sarsmayacak yönde ayarladı. Silah satışının durdurulması çağrılarını "Böyle bir adım bizi yaralar" diyerek tersledi. Senatörlerin artan çağrıları üzerine bu kez Beyaz Saray, "Bu kabul edilemez. Askeri teçhizata ve diğer şeylere 110 milyar dolar harcıyorlar ki bu da iş sahası yaratıyor" yanıtını verdi.
Trump sorumluluktan kaçmak için iki şeye vurgu yapıyor: Biri “Olay Türkiye’de gerçekleşti”, diğeri “Kaşıkçı Amerikan vatandaşı değil.” Yani Trump’a göre yasal olarak ABD’yi ilgilendiren bir şey yok. Amma velakin ortada bir de Amerikan pratiği var. ABD geçen Mart'ta Rus casusu Sergei Skripal ve kızı Yulya’nın Salisbury’de zehirlenmesinde parmağı olduğu suçlamasıyla Rusya’yı cezalandırma yoluna gidip 60 Rus diplomatını sınır dışı edebildi. Olay mahalli Britanya. Skripal da Amerikan vatandaşı değil.
İzlenen taktikler Trump’ın toplam 450 milyar dolarlık silah satışı dahil yağlı ballı anlaşmalar ve Jared Kushner’in Muhammed bin Selman ile pişirdiği Ortadoğu planlarının bozulmasını kesinlikle istemediğini gösteriyor.
***
Kongre ve Amerikan kamuoyunda artan tepkiler her geçen gün Trump’ın ‘aymazlık’ alanını daraltıyor. Cumhuriyetçi ve Demokrat 22 senatör, Küresel Magnitsky Yasası’na dayanarak Trump’tan federal soruşturma istedi. Yabancı yetkilileri insan hakları ihlalleri gerekçesiyle kıskaca almak için çıkartılmış olan bu yasaya göre Trump’ın 120 gün içinde soruşturmayı tamamlayıp gereken yaptırımları ortaya koyması gerekiyor. Trump bundan ne kadar kaçabilir bilmiyoruz.
Kaşıkçı’nın öldürüldüğüne dair deliller sunulur da Kongre baskısı ayyuka çıkarsa Trump bu kez ölçülü yaptırımlarla tepkileri dindirme yoluna gidebilir. Fakat bunu yaparken cinayeti Suudilerden daha fazlasını koparmak için de kullanabilir.
“Kralı severim, Kral Selman’ı, fakat ona dedim ki ‘Kral sizi biz koruyoruz. Biz olmasak orada (iktidarda) iki hafta bile duramazsın. Ordun için ödeme yapmalısın, ödeme” sözleri Selman ve Muhammed’in kulaklarında bu kez daha sarsıcı şekilde çınlayabilir. Biraz baskı, azcık şantaj, daha fazla ödeme! Trumpgiller için en güzel kral sağılacak kraldır! Ve sağılmayan inek kesilir.
Fehim Taştekin Kimdir?
İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun oldu. Gazeteciliğe 1994’te başladı. Yeni Şafak, Son Çağrı, Yeni Ufuk, Tercüman, Radikal ve Hürriyet gazetelerinde çalıştı. Muhabirlik, editörlük ve dış haberler müdürlüğü yaptı. Ajans Kafkas’ın kurucu yayın yönetmeni olarak Kafkasya üzerine çalışmalar yürüttü. Kapatılıncaya kadar İMC TV’de “Doğu Divanı”, “Dünya Hali” ve “Sınırsız” adlı programların yanı sıra MedyascopeTV ve +GerçekTV’de dış politika programları yaptı. BBC Türkçe’nin analiz yazarları arasında yer alıyor. Al Monitor ve Gazete Duvar’da köşe yazılarına devam ediyor. Kafkasya ve Orta Doğu üzerine saha çalışmaları yürüttü. “Suriye: Yıkıl Git, Diren Kal”, “Rojava: Kürtlerin Zamanı” ve “Karanlık Çöktüğünde” adlı kitaplara imza attı.
Rusya niye ‘Türkiye işgalci’ dedi? Ve Suriye’de birkaç senaryo… 18 Kasım 2024
Dünya barışını fanatikler sağlayacak: 'Tanrı Orta Doğu’yu Korusun!' 14 Kasım 2024
Erdoğan, Trump’ı yine tongaya düşürür mü? 11 Kasım 2024
Trump döndü, ABD iç savaştan sıyırdı... Ya dünya? 07 Kasım 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI