Kaşıkçı olayı ve Riyad’ı bekleyen zor günler
Kaşıkçı’nın kaybedilmesine ABD’nin tepkisi gecikmeli geldi. Dün Riyad’da olan Mike Pompeo’nun yaklaşık 15 dakika süren Kral Salman’la görüşmesinde ne konuşuldu bilmiyoruz. Açık olansa son dönemde ABD tarafında net biçimde petrol üretimini artırmadığı takdirde iki hafta ayakta kalamayacağı hatırlatılan Riyad’ın ekonomik ve politik olarak zor durumda olduğu.
Suudi Arabistan İstanbul Konsolosluğu'nda gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın geçtiğimiz hafta konsolosluğa girip bir daha çıkamaması ulusal ve uluslararası basında büyük yankı uyandırdı. İlk elden Kaşıkçı’nın ortadan kaybolmasını "Dışarıya çıkmış orada kaybolmuş" diye değerlendiren Suudi yetkililerin sözleri rağbet görmedi, zira bu açıklama inandırıcılıktan oldukça uzaktı.
Kaşıkçı’nın ABD’nin önde gelen gazetelerinde birinin yazarı olması ABD’nin olayı ele alış biçimine gözlerin çevrilmesine neden oldu. ABD Başkanı Donald Trump olaydan rahatsız olduklarını ve soruşturacak bir özel birliği İstanbul’a yollayacaklarını ifade etti. İş dünyasından basına kadar durum gündemin üst sıralarına tırmandıkça ABD yönetimi yeni bir yöntem benimsemek durumunda kaldı. Geçtiğimiz hafta zorlu bir Asya Pasifik turuna çıkan Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, ayağının tozuyla Çin ziyaretinin ertesinde 15 Ekim Pazartesi akşamı Suudi Arabistan’a doğru yola çıktı. 16 Ekim’de Riyad’da Kral Salman ile bir araya gelen Pompeo’nun buradan Türkiye’ye gelmesi bekleniyor.
ABD bizzat Dışişleri Bakanı’nı görevlendirerek soruşturmaya yeni bir boyut kattı. ABD’nin yanında Pompeo Riyad’dayken BM, İstanbul’da meydana gelen olay için Türkiye’den Suudi diplomatların dokunulmazlıklarını kaldırarak soruşturmasını talep etti. Öte yandan Suudi Arabistan’da gerçekleşen 'Çölün Davos'u' olarak anılan zirveye iş dünyasının önemli isimleri Kaşıkçı olayından sonra katılmaktan vazgeçti. Kaşıkçı’nın Suudi Konsolosluğu’nda kaybolması dünya diplomasi tarihi açısından pek alışıldık bir durum değil. Bu olayın Suudi Arabistan-ABD ilişkisi ve İran yaptırımları etkisini ele almak yerinde olacak.
ABD’NİN PETROL TELAŞI VE KAŞIKÇI’NIN KAYBI
ABD’nin şu ara en yoğun gündem maddesi İran yaptırımlarının ikinci ayağına dönük hazırlık. 5 Kasım’da devreye girecek ikinci yaptırım sepeti petrol ihracatını hedef alan bir içeriğe sahip. ABD’nin Dışişleri Bakanlığı İran Temsilcisi Brain Hook pazartesi Brüksel’de gazetecilerle gerçekleştirdiği telekonferansta İran için petrol gelirlerinin önemine değindi. Hook’a göre 3.5-3.8 milyon petrol üreten ve bunun yaklaşık iki milyonunu ihraç eden İran’ın gelirin yüzde 80’inin kaynağı petrol. Hook İran’ın enerjiden gelen gelirlerini Ortadoğu’da Yemen, Suriye, Lübnan ve Irak’ı kendi politik ajandasına göre kullanacak silah ve kuvvet edinmeye harcadığını iddia etti. Ayrıca daha önce İran’ın kapatmakla tehdit ettiği ve küresel petrol akışında Hürmüz Boğazı'nı kapatma tehdidini de yaptırım sebebi olarak gösterdi.
BİR GARİP KARMAŞA: HÜRMÜZ BOĞAZI SEBEP Mİ SONUÇ MU?
Hürmüz Boğazı, Umman Körfezi ile Basra Körfezi’ni birleştiren bir noktada yer alıyor. Boğaz'ın kuzeyinde İran, güneyindeyse Umman toprakları bulunuyor. Hürmüz yaklaşık 50 km. genişliğinde. İlk başta kulağa sıradan bir coğrafi oluşum gibi gelen Hürmüz, küresel petrol akışı açısından çok stratejik.
Küresel petrol üretimi, Uluslararası Enerji Ajansı'na (IEA) göre 2017’de 99 milyon varil civarındaydı. Bu rakamın 37 milyona yakını Ortadoğu’da üretildi. Ortadoğu petrolünün 18 milyona yakını 2017’de Hürmüz Boğazı üzerinden Asya, Avrupa ve Pasifik piyasaları başta olmak üzere dünya piyasalarına ulaştırıldı. Benzer biçimde LNG devi Katar’ın LNG gemileri de Hürmüz Boğazı’nı kullanıyor. İşte İran’ın “Petrol ihracatım engellenirse kapatırım” dediği Hürmüz bu nedenle çok önemli.
Hook’un açıklaması dikkate alındığındaysa sanki İran’a yaptırım uygulanmasının sebebi İran’ın durduk yere Hürmüz’ü kapatsak nasıl olur keyfiyeti üstünden açıklanıyor. İran, ABD yaptırımlarına karşı Hürmüz’ü kapatma tehdidinde bulundu. Hürmüz’deki durum yaptırımların nedeni değil, sonucu. Hürmüz Boğazı’nın durumu yalnızca İran’ı etkilemiyor, Kuveyt, Irak, Birleşik Arap Emirlikleri, Katar’ın petrol akışının önemli bir kısmı Hürmüz üzerinden dünyaya ulaşıyor.
Hürmüz bir yana İran’ın yaptırıma uğraması durumunda piyasadan 2 milyon varil petrol çekileceğine dikkat çeken gazeteciler, bu konuda ABD’nin çözümünün ne olduğunu sordu. Hook bu konuda iki önemli açıklama yaptı. Birincisi, ABD’nin petrol üretim hacmindeki artışa dikkat çekti ve ABD’nin küresel petrol piyasasının talebini karşılamak için kendi üstüne düşeni yapacağını ifade etti. Ancak veriler incelendiğinde ABD’nin yalnız başına İran’dan oluşan petrol boşluğunu doldurması çok zor. İşte bu noktada Hook, Suudi Arabistan’ı işaret eden bir açıklama yaptı.
PETROL PİYASASINDA SUUDİ ARABİSTAN’IN ÖNEMİ
ABD’nin İran yaptırımlarına hazırlığında Suudi Arabistan en önemli aktörlerin başında. Suudi Arabistan günlük 10.5 milyon varil petrol üretiyor. Bu rakamın 7 milyona yakınını ihraç ediliyor. Ayrıca Suudi Arabistan rezervlerinin kolay ulaşılır olması, depolama kapasitesi gibi sebeplerle swing üretici (Petrol piyasasında üretim kıtlığı ya da bolluğunda üretim artıran ya da azaltan ülke). Yani küresel petrol arzında kıtlık ya da bolluk olduğunda Suudi Arabistan vanayı elinde tutuyor. Bu durumda swing üreticinin İran yaptırımları devreye girdiğinde alacağı tutum çok kritik.
Üretim kapasitesinin yanı sıra, Suudi Arabistan, bölgede İran’dan en fazla rahatsız olan ülke. Nitekim ABD, nükleer anlaşmadan çekileceğini ilan ettiğinde bu kararı ilk tebrik edenlerden birisi yine Riyad yönetimiydi. Suudi Arabistan İran’a yaptırım uygulanmasını da desteklemişti. Ancak OPEC’in üretim artırma talebine “hayır” yanıtı vermesiyle İran yaptırımları konusunda Washington zor durumda kaldı. Yaptırımlar devreye girmeden Suudi Arabistan ve OPEC’in üretim konusunda ABD ile aynı çizgide buluşması Beyaz Saray’ın olmazsa olmazı. Bu nedenle Hook dünkü toplantıda OPEC başta olmak üzere üretici ülkelerle görüştüklerini ve görüşmeye devam edeceklerini aktardı.
Suudi Arabistan’ın dünyanın en büyük petrol üreticisi olması ve İran konusunda ABD’ye üretim açısından gerekli destek konusunda garanti sağlamaması, Kaşıkçı soruşturmasının akıbetine etki edecek nitelikte. Ancak Suudi Arabistan’a dönük tepki bununla sınırlı değil.
ÇÖLÜN DAVOS'U ISSIZ GEÇEBİLİR
Küresel olarak petrol fiyatlarının 2016’da 30 doların altına inmesi Suudi yönetimini ekonomi konusunda tedbirler almaya ve yeni bir program hazırlamaya itti. Bu çerçevede Krallık 2030’da petrolün ekonomideki ağırlığını düşürmek için elindeki mali kaynakları ve ülkesinin potansiyelini artırmayı hedef alan bir program hazırladı. Programda Suudi Arabistan Yatırım Fonu’na bir görev verildi. Fonun idaresinde veliaht prens Muhammed Bin Salman etkili. Bu çerçevede ABD başta olmak üzere yatırımcılara Suudi Arabistan'da 'Çölün Davos'u' olarak anılan zirveye katılım çağrısı yapıldı.
Ekim ayının sonunda gerçekleşecek zirvenin hazırlıkları sürerken, Kaşıkçı olayı patlak verdi. İşte bu noktadan sonra küresel yatırımcılar, sponsorlar ve medya kuruluşları zirveye katılmayacaklarını duyurdu. Son güncellemelere göre, Google, Ford, JP Morgan, New York Times, Financial Times, Bloomberg zirvede olmayacak. Her ne kadar Riyad zirveyi ertelemeyeceğini ifade etse de geleceğe dönük yatırım planlarının ve fırsatlarının konuşulacağı etkinliğin şimdiden kan kaybettiği ve etkisini yitirdiği söylenebilir.
Sonuç olarak Suudi Arabistan İstanbul Konsolosluğu’nda Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı ortadan kayboldu. Kaşıkçı’nın kaybedilmesine ABD’nin tepkisi gecikmeli geldi. Dün Riyad’da olan Mike Pompeo’nun yaklaşık 15 dakika süren Kral Salman’la görüşmesinde ne konuşuldu bilmiyoruz. Açık olansa son dönemde ABD tarafında net biçimde petrol üretimini artırmadığı takdirde iki hafta ayakta kalamayacağı hatırlatılan Riyad’ın ekonomik ve politik olarak zor durumda olduğu. ABD yönetimi Kaşıkçı için harekete geçmiş gibi görünmesine karşın Suudi Arabistan’ın stratejik ve ekonomik önemi Kaşıkçı olayı sonrasında ne olacağına etki edecek. Belki de Washington durumu, Suudi Arabistan’a ABD olmadan nasıl sorunlar yaşayabileceğini hatırlatmakta kullanacak. Özellikle Trump’ın OPEC’in “üretim artışı yok” kararından sonra bunu unutmayacağım demesi akla geldiğinde. Dolayısıyla yakında Suudi Arabistan’ın üretimi sessiz sedasız artırmasına tanık olunabilir.
Mühdan Sağlam Kimdir?
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktorasını yapmıştır. Enerji politikaları, ekonomi-politik, devlet-enerji şirketleri ilişkileri, Rus dış politikası ve enerji politikaları, Avrasya enerji politiği temel ilgi alanlarıdır. Gazprom’un Rusyası (2014, Siyasal Kitabevi) isimli kitabın yazarı olup, enerji ve ekonomi-politik eksenli yazıları mevcuttur. Barış için Akademisyenler “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzaladığı için 7 Şubat 2017'de çıkan 686 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edilmiştir. 8 Kasım 2023'te Ankara İdare Mahkemesi kararıyla Mardin Artuklu Üniversitesi'ndeki görevine iade edilmiş, ancak 27 Şubat 2024'te İstinaf Mahkemesi kararıyla yeniden ihraç edilmiştir. 2017-2023 yılları arasında aralarında Gazete Duvar, Almonitor, Kısa Dalga ve Artı Gerçek'in de bulunduğu medya kuruluşlarında çalışmıştır.
Yapay zekanın açıldığı kapı: Nükleerin yeniden keşfi 30 Ekim 2024
Cumhuriyet'in 101. yılı: Demokrasi, laiklik, anayasa, eşit yurttaşlık 29 Ekim 2024
Etiyopya’nın darboğazına BRICS bir çare olacak mı? 25 Ekim 2024
'Çözüm Süreci'nde muhatap Erdoğan değil Bahçeli gibi görünüyor' 21 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI