İktidarın anahtarı düşük faiz
Faiz yüksek kalmaya devam ettikçe, iktidarın iktidarda kalma mekanizmalarının altı oyuluyor. Erdoğan’ın itirazının gerisinde bu basit ekonomi-politik gerçek var. Bunun nasıl paketlenerek halka sunulduğu ayrı bir konu. Genellikle yorumcular, bu durumun sunuluş şekline odaklandığından, içeriği yeterince göz önüne alamıyorlar.
Yaklaşık bir ay önce, borçların geri ödenmesinde karşılaşılan zorlukları ele alan bir yazıyla krizin derinleşmekte olduğuna işaret ederek, tüketici kredileri ve taksitli ticari kredilerin takibe düşme oranlarını değerlendirmiştim. Bu yazıda ise, üç konuyu ele aldım. İlki, taksitli ticari kredinin takibe düşme oranında son bir ayda yaşanan gelişmeleri ekleyerek bir güncelleme yaptım. İkincisi de hanehalkı borçlanmasındaki son gelişmeleri değerlendirdim. Üçüncü olarak da, iktidarın düşük faiz ısrarının ekonomi-politik nedenleri üzerinde durdum. Bu üç konudaki gelişmeler bize, içinden geçmekte olduğumuz krizin, ‘bağımlı finansallaşmanın krizi’ olduğunu söylüyor. İleriki yazılarda bu kavramı detaylandıracağım, şimdilik güncel verileri değerlendirelim.
KISA BİR 'GELECEĞE KAÇIŞ' HİKAYESİ
Aşağıdaki grafiği BDDK’nın açıkladığı Haftalık Bülten’deki verilere dayanarak hazırladım.(1) Burada, genellikle küçük ve orta ölçekli sermaye kesimlerinin ve esnafın yaygın olarak kullandığı taksitli ticari kredilerin takibe düşme oranının zaman içindeki değişimi ve yakın dönemdeki üç önemli değişim görülüyor.
1 numaralı dönemde, ticari kredilerin takibe düşme oranında hızlı bir artışın yaşandığı görülebilir. Bu artış 2015’in ikinci yarısında başlıyor, 15 Temmuz 2016’daki başarısız darbe girişiminin yarattığı şok ile daha da yükseliyor ve zirve noktasına 2017’nin ilk iki ayında ulaşıyor.
2 numaralı dönem, hükümetin uyguladığı ‘geleceğe kaçış planının’ sonuçlarını gösteriyor. Planın üç unsuru vardı:
1. Kamu garantileri marifetiyle özel zararın sosyalleştirilmesi ve fiilen iflas etmiş firmaların yüzdürülmesi,
2. Sıra dışı para politikası araçları kullanılarak TL’deki dalgalanmanın azaltılmaya çalışılması,
3. Kredi genişlemesinin büyük bir hızda artırılması.
Bu üç uygulamanın amacı, 2016’nın üçüncü çeyreğinde, 2008-9 krizinden beri ilk kez yaşanan ekonomik daralmanın durdurulması ve yaklaşan nisan referandumu (2017) ve 2019’da yapılacak olan üçlü seçim -parlamento, başkanlık ve yerel seçimler- öncesinde, ekonomik sorunların AKP’nin yeniden seçilmesini engelleyecek bir düzeye erişmemesini sağlamaktı. Yani amaçlanan, sorunların çözülmesi değil, önemli siyasi dönemeçlerin sonrasına ertelenmesi idi. Bir başka ifadeyle bu, AKP’nin bir geleceğe kaçış hamlesiydi.
3 numaralı alan, geleceğe kaçış hamlesinin planlanandan kısa sürdüğünü gösteriyor. Hatta, seçimlerin erkene alınmasının temel nedenlerinden birinin bu olduğunu ileri sürebiliriz. Özellikle bu yılın ağustos ayında yaşanan döviz krizi sonrası ekonomik kötüleşmenin hızlanması ticari kredilerin takibe dönüşme oranına da yansımış durumda. Çok sert bir yükseliş ile 05.10.2018 itibariyle gelinen durum, bundan sekiz yıl önce 05.11.2010’daki seviye ile aynı.
FİNANSAL İÇERİLMENİN SINIRLARI
Hanehalkının borçlandırılması, finansallaşma sürecinin önemli bileşenlerinden biri. Reel ücretin anlamlı bir şekilde artmadığı, ancak canlı bir ekonomik büyümenin sürmesi istenen dönemlerde tüketimin bireysel krediler ile desteklenmesi, 2001 krizi sonrasında Türkiye’deki finansallaşmanın önemli bir bileşeni haline geldi. Hanehalkı borçlanması, aynı zamanda neoliberal popülizmin dayandığı önemli telafi mekanizmalarından biri olan finansal içerilmenin de artması anlamına geliyordu.
Yukarıdaki grafikte, hanehalkı borcunun milli gelire oranındaki gelişmeleri, en son açıklanan 2018’in birinci çeyrek rakamlarını ekleyerek gösterdim. Grafikte rahatlıkla görülebileceği gibi, AKP işbaşına geldiğinde, henüz bireysel borçlanma ile talebi canlandırma yaygın bir uygulama değildi, 2003’te hanehalkı borcunun milli gelire oranı yüzde 2 civarında idi.
10 yıl sonra, 2013 yılına geldiğimizde bu oran yüzde 19.6’ya geldi. Bu aynı zamanda zirve noktası oldu. Türkiye ekonomisindeki (ve siyasetindeki) pek çok gelişmede gördüğümüz gibi, 2013 yılı, hanehalkı borçlanması açısından da bir dönüm noktası oldu. Güncel olarak geldiğimiz nokta, bireysel borçlanma seviyesinin 2011 yılına dönmesidir.
DÜŞÜK FAİZİN EKONOMİ POLİTİĞİ
Yukarıda verdiğim her iki gelişme, yani hem taksitli ticari kredideki batık oranının artması, hem de bireysel borçlanmadaki azalma, faizdeki hareket ile yakından ilgili. Bir hatırlatma yaparak devam edeyim: Gerek Batı basınında, gerekse Türkiye’de yapılan yüzeysel değerlendirmelerde, AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın faiz konusundaki ısrarının, onun İslami inançlarından kaynaklandığı yaygın olarak ileri sürülüyor. Bu argüman oldukça zayıf, zira Erdoğan bu görüşlerini yeni edinmiş değil.
İşin aslı şu: 2002 sonrasında, art arda gelen seçim başarılarının maddi temeli, faizin yüksek olduğu zamanlarda dahi düşme eğiliminde olması idi. Hele 2010-2013 arasındaki dönemde, yani AKP iktidarının zirve yıllarında faizler en düşük seviyelere gelmişti. 2013 sonrasında bu durum değişti faizler artma eğilimine girdi.
Faiz yüksek kalmaya devam ettikçe, iktidarın iktidarda kalma mekanizmalarının altı oyuluyor. Erdoğan’ın itirazının gerisinde bu basit ekonomi-politik gerçek var. Bunun nasıl paketlenerek halka sunulduğu ayrı bir konu. Genellikle yorumcular, bu durumun sunuluş şekline odaklandığından, içeriği yeterince göz önüne alamıyorlar.
(1) Geçen yazıda, benzer bir grafiği, Oğuz Ekol’un Twitter’da paylaştığı grafikten hareketle hazırlamıştım. Bu yazıdaki grafik, öncekinin güncellemesinden ibaret.
Ümit Akçay Kimdir?
Doç. Dr. Ümit Akçay, 2017 yılından bu yana Berlin Ekonomi ve Hukuk Okulu’nda (Berlin School of Economics and Law) ders vermektedir. Akçay lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü’nde, yüksek lisans ve doktora eğitimini Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kalkınma İktisadı ve İktisadi Büyüme programında almıştır. Güncel olarak, büyüme modellerinin ekonomi politiği, merkez bankacılığı ve finansallaşma, yeni otoriterliğin ekonomi politiği konularıyla ilgilenmektedir. Daha önce İstanbul Bilgi Üniversitesi, ODTÜ, Atılım Üniversitesi, New York Üniversitesi ve Ordu Üniversitesi’nde çalışmıştır. Akçay, Krizin Gölgesinde En Uzun Beş Yıl: Türkiye'de Kriz, Devlet ve Siyaset (İstanbul, Doğan Yayınları, 2024), Para, Banka, Devlet: Merkez Bankası Bağımsızlaşmasının Ekonomi Politiği (İstanbul: SAV, 2009) ile Kapitalizmi Planlamak: Türkiye’de Planlamanın ve Devlet Planlama Teşkilatının Dönüşümü (İstanbul: SAV Yayınları, 2007) kitaplarının yazarı; Finansallaşma, Borç Krizi ve Çöküş: Küresel Kapitalizmin Geleceği (Ankara: Notabene Yayınları, 2016) kitabının ortak yazarıdır. Akçay’ın Cambridge Journal of Economics, Contemporary Politics, Globalizations, Internaltional Journal of Political Economy, European Journal of Economics and Economic Policies ve Journal of Balkan and Near Eastern Studies gibi dergilerde uluslararası yayınları bulunmaktadır.
İlerici neoliberallerin otoriter popülistlerle imtihanı 14 Kasım 2024
Ekolojik emperyalizm 07 Kasım 2024
IMF, çoklu kriz konjonktüründe ne öneriyor? 31 Ekim 2024
Almanya’nın ekonomik modeli krizde mi? 24 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI