Nedir sizin kadınlarla derdiniz!
Siyasilerin kullandığı dil kadına yönelik şiddeti de, kadın cinayetlerini de, kadına yapılan her türlü haksızlığı da meşrulaştıran yani normalleştiren bir güce sahiptir. Bu sebeple siyasilerin kullandıkları dile dikkat etmesi zorunlu. Bu işin şakası olmaz maalesef. Anlatılan anekdot da hiç komik değil ayrıca. Buna gülen de olsa olsa cinsiyetçidir.
Bundan iki yıl önce, Meclis’teki Boşanma Komisyonu öyle bir rapor hazırladı ki kadının insan hakkını savunan herkesi ayağa kaldırdı. Rapor Meclis’e tekrar iade edilsin diye çok uğraştık, olmadı. O raporda yer alan her bir düzenleme bugüne dek tek tek hayata geçirildi. İktidarın yasa yapma tarzını öğreneli epey oldu: Yapmak istedikleri yasaya ilişkin konuyu öncelikle önden birkaç cümlelik çıtlatıp rüzgar estiriyorlar. Tabii insanlar tepki gösteriyor, reddediyor, protesto ediyor, tartışıyor. Sonra bu tepki zaman içerisinde sönümleniyor. Ara ara meseleyi konuşturmayı ihmal etmiyorlar tabii. Bu esnada insanlar bu fikre bir nevi “alışıyorlar”. Sonrasında da bir gece yarısı aniden istedikleri yasayı geçiriveriyorlar. Uyandığımızda bir bakıyoruz, olan olmuş… Herkese geçmiş olsun. Bu iktidar böyle böyle koskoca sistemi değiştirdi. Böyle böyle bozuldu toplumun ruh sağlığı. Şu klişe suyu ısınan kurbağa misali…
Her neyse.
Şimdi bir yasayı daha aynı yöntemle geçirmeye çalışıyorlar: “Süresiz nafakanın kaldırılması”.
Öncelikle şunu söyleyeyim nafaka zaten süresiz değildir. Muktedirler kanundaki “süresiz” ifadesini kullanarak sanki nafaka bir kez bağlandı mı sonsuza dek sürermiş gibi bir izlenip bırakmak suretiyle istediklerini elde etmeye çalışıyorlar. Sayelerinde “mağdur babalar” diye bir kavram çıktı. Yeterince ata-baba-dede erkil olduğumuz yetmiyormuş gibi bir de üstüne erkekleri mağdur yaptılar. Vah vah…
Nafakanın kaldırılmasını istemelerindeki temel sebep eşler bir yıl evli kalsalar bile kadının bir ömür nafaka almaya hak kazanması, bunun büyük bir haksızlık olduğu şeklindeki argümanlar.
Ama zaten sizin de bildiğiniz gibi gerçek sebep bu değil.
İktidarın nafakanın kaldırılmasını istemesinin altında yatan gerçek sebep nafakayı kaldırarak kadının boşanma konusundaki cesaretini kırmak, kadını kocaya bağımlı hale getirmek. Böylece boşanmaların önüne geçmek, muhafazakar aile yapısını oturtmak, daha çok üremeyi sağlamak ve elbette kadını eve kapatmak.
Peş peşe çıkan iki haber tam olarak bu iddiamızı açıklıyor:
İktidarın hayata geçirmek istediği yasaların ön çığırtkanlığını yapan, gazete olarak tanımlayamadığım, tanımlanamayan cisim Akit; “Kadının yeri evidir!” diye başlık atmış iki gün önce. Bu şey, kadınları koruyan 6284 Sayılı Kanun’a her hafta düzenli şekilde hakaret ediyor zaten. Nafaka kavramından da artan dozda nefret ediyor. Nihayet dayanamamış ve yazmış: Kadının yeri evidir!
Anayasaya ve cümle uluslararası sözleşmeye aykırı bu başlık, bir gazetenin kapanma sebebidir “normalde”. Her şey kapandı, bu şey kapanmıyor. Gazete olmadığından herhalde…
Diğer haberimiz de Binali Yıldırım’ın Erzurum’da söylediği şey. Demiş ki: "Yaşlı bir amca geldi, hanımı vefat etmiş evlenecek, bir türlü evlenemiyor, beni evlendir, dedi. Hanımlara para veriyorsunuz kimse yüzümüze bakmıyor, evlenemiyoruz, dedi. Dolayısıyla sosyal devletin de ölçüsünü, ayarını yerinde tutmakta fayda var."
Binali Yıldırım’ın bu sözleri nafakayı kaldırmanın yerini yapan sözler. Altyazısında şu var: Kadını parasız bırak, erkeğe muhtaç olsun. Evliyse boşanamasın, bekarsa da evlensin. Bu sözlerin altında kadına ağır hakaret de var aynı zamanda; sanki kadın bir erkekle yalnızca parası için evlenirmiş gibi. Ve bunun bu derece rahatlıkla, dalga geçer gibi söylenebilme cesareti… İnanılır gibi değil.
Kaldı ki, sosyal devletten anladıkları nedir kendilerinin bilemiyorum ama dünyanınkiyle ve bizimkiyle aynı olmadığı kesin. Biz kimiz? İnsan hakkını, özgürlüğü, eşitliği, adaleti savunanlar. Ülkenin büyük çoğunluğu açlıkla boğuşmaktayken nasıl bir sosyal devlet fazlalığından bahsediyor olabilir? Hadi kadınlar özelinde konuşalım; kadınlar her yıl açılan aralıklarla daha da çok öldürülüyorken, kadına şiddet her bakımdan fazlasıyla artmışken, kadınlar ağır koşullarda gecelere kadar asgari ücretin altında ücretlerle çalışmak zorunda bırakılmışken, birçoğu miras hakkını dahi kullanamıyorken, kıyafeti sebebiyle uğramadıkları hakaret, taciz kalmamışken hangi sosyal devlet fazlası? Devlet kadınlara fazladan nasıl bir para veriyor da bizim haberimiz yok? Sosyal devlet ile kadına verildiği iddia edilen paranın ne alakası var?
Evlilik programlarını kaldıran devlet, milleti başgöz etmek için çareyi daha az sosyal olmakta mı buldu yani?
Nedir sizin kadınlarla derdiniz!
Hep diyoruz ya, siyasilerin kullandığı dil kadına yönelik şiddeti de, kadın cinayetlerini de, kadına yapılan her türlü haksızlığı da meşrulaştıran yani normalleştiren bir güce sahiptir. Bu sebeple siyasilerin kullandıkları dile dikkat etmesi zorunlu. Bu işin şakası olmaz maalesef. Anlatılan anekdot da hiç komik değil ayrıca. Buna gülen de olsa olsa cinsiyetçidir. Kaldı ki, iktidar mensupları ağızlarından çıkan her şeyin nereye gideceğinin gayet farkında kişiler artık onca yıl sonra. Bu hikayeyi öyle komiklik olsun diye anlatmadıkları son derece açık ve tecrübeyle sabit.
Nafaka konusuna gelince, Medeni Kanun’un 175'inci maddesi ile düzenlenen nafaka hakkına dokunulamaz. Çünkü:
-Nafaka, erkek-egemen düzende, dezavantajlı konumda olan kadının şartlarını bir nebze de olsa iyileştirmek için tesis edilmiştir. Pozitif ayrımcılık dahi denemeyecek bir “hak etme” durumu söz konusudur. Örneğin, kadın erkeğin egemen olduğu bir toplumda, erkek baskısı sebebiyle yahut evle/çocukla ilgilenmek için çalışamıyorsa eğer, kendisine ödetilmiş bu bedelin kıyaslanamayacak derecede küçük bir telafisi niteliği taşır nafaka.
-Nafaka hakkı yalnız kadınlara ait değil, erkeklerin de kullanabileceği bir haktır. Uygulamada genelde boşanma ile yoksulluğa düşen taraf kadın olduğundan daha ziyade kadınlar faydalanmaktadır bu haktan. Maliyeti de yine kadınlara çıkarılmaya çalışılmaktadır.
-Kadına nafaka verildikçe kadının çalışmadığı erkeğin yoksullaştığı doğru değildir. Zira, nafaka kişilerin gelirlerine oranlanarak verilir. Normal şartlarda ekonomik durumu çok çok iyi olmayan kişilerden alınan ortalama nafaka miktarı 300 TL gibi bir rakamdır ve tarafları zenginleştirmesi/yoksullaştırması mümkün değildir. Kadınların bu derece düşük miktarlardaki nafakayı geçim kaynağı yapması zaten pratikte mümkün değildir.
-Nafaka süresiz değildir. Nafaka bağlanan kişi evlendiğinde yahut çalışmaya başladığında nafaka hakkı düşer. Nafaka veren tarafın her zaman “Nafakanın Kaldırılması/Azaltılması” davası açması da mümkündür.
-Boşanma davalarında velayet genellikle kadına verilmektedir ve pratikte çok karşılaştığımız üzere baba çocuğuyla hem maddi hem de manevi anlamda anne kadar ilgilenmemektedir. Dolayısıyla, nafaka kadının yalnızca kendisi için değil, çocuğu için de kendini güvende hissetmesini sağlayan bir gerekliliktir.
-Zaten nafaka alacak tarafın kusurunun diğer taraftan daha fazla olmaması gerekir nafaka alabilmek için. Tümüyle haksız olan kimseye nafaka bağlanmaz zaten.
-Nafaka, taraflara Medeni Kanun ile tanınmış köklü, dayanağı olan kazanılmış bir haktır, öyle ha deyince değişmez, değişemez.
Nafakaya bu kadar kafayı takan sanırım tek ülkeyiz. İngiltere’de örneğin, kadınlar eski eşlerinin ölümünden sonra bile nafaka hakkından faydalanabiliyorlar. Bizimkiler bunu duysa Medeni Kanun’u toptan ateşe verir büyük ihtimalle.
Gördüğünüz gibi, kazanılmış haklarımızdan birine daha göz dikmiş durumdalar. Haklarımızı elimizden teker teker almaya, “Kadının yeri evidir!” diyerek artık açıktan açığa kadını eve hapsetmeye çalışıyorlar. Ama şunu da en az bizim kadar iyi biliyorlar; biz haklarımızı öyle başkalarının eline kolay kolay bırakmayız. Kazandıklarımızı geri vermeyeceğimiz gibi daha fazlasını da talep edeceğiz ve kazanacağız, bu böylece bilinsin.