Tacize ses vermek
Tacize uğrayan, başına gelen şeye beş metre yükseklikten bakıp olası senaryoları, tepkileri ve bunlar karşısında nasıl davranacağını hesap etmek zorunda kalıyor. Kendinin yargıcı, kendinin polisi oluyor, kendine çapraz sorgu yapıp bundan sağ çıkmaya çalışıyor. Çünkü en yakınındakilerden başlayarak nelerle karşılaşabileceğini, toplumun acımasızlığını biliyor. İşte tüm bu aşamaları geçip konuşan, suskunluk çemberini kıran kişiyi duyabiliyoruz ancak.
Son günlerin çok konuşulan taciz olayı,”Yaşamayanlar” adlı ilk dijital vampir dizimizin setinde, iki genç oyuncu arasında yaşandı. Elit İşcan, bir sosyal medya paylaşımıyla, rol arkadaşlarından Efecan Şenolsun’un aylardır kendisini taciz ettiğini anlattı. Sözlü tacizden dokunmaya uzanan, cinsel saldırı da içeren süreğen bir taciz dizisi söz konusuydu.
Elit İşcan, maruz kaldığı taciz ve küfürleri hem yapım şirketine hem de ikisinin de bağlı bulunduğu ajansa bildirdiğini, gereken adımlar atılmadığı için bu açıklamayı yapmak zorunda kaldığını söylüyordu.
Bu düzgün bir dille yapılmış samimi açıklamanın en can yakıcı kısmı şurası: “Büyük bir çoğunluk susmamı bekledi, bekliyor. Susmuyorum. Hem olayın kendisinin hem de sonrasında yaşadıklarımın, cinsel şiddete sessiz kalmayan her kadının yaşadıklarıyla benzerliğinin farkındayım. Bu olayı kamuoyuyla paylaşarak mesleki hayatımı riske attığımın, hakkında yorumlar yapılacak, mercek altına alınacak olan kişinin cinsel saldırıda bulunan kişi değil de ben olabileceğimin, pek çok haksız ve olumsuz söz işiteceğimin bilincindeyim."
Taciz böyle korkunç bir ‘erk’ sorunu işte. Salt toplumsal cinsiyet kabullerinden ötürü yapana değil yapılana kendini suçlu, hatta ‘kirli’, tehdit altında hissettiren bir şey. Tacize uğrayan yaşadığını paylaşmaktan da tekrar tekrar anlatmaktan da çekiniyor. Kendi başına gelen şeye beş metre yükseklikten bakıp olası senaryoları, tepkileri ve bunlar karşısında nasıl davranacağını hesap etmek zorunda kalıyor. Kendinin yargıcı, kendinin polisi oluyor, kendine çapraz sorgu yapıp bundan sağ çıkmaya çalışıyor. Çünkü en yakınındakilerden başlayarak nelerle karşılaşabileceğini, toplumun acımasızlığını biliyor.
İşte tüm bu aşamaları geçip konuşan, suskunluk çemberini kıran kişiyi duyabiliyoruz ancak. O asırlık taş duvarda küçük bir çekiçle vura vura açılan delikten çıkan ses, duyduğumuz. Kulak kesilmek ve yanında olmak, boynumuzun borcu.
Elit İşcan’ın açıklaması üstüne tacizle suçlanan Efecan Şenolsun da kendi Instagram hesabından bir açıklama paylaştı. İyi bir açıklama değil maalesef. Çok tipik, çok ezber. 20’sinden 70’ine taciz suçlamasıyla karşılaşan her erkeğin patır patır aklına geliveren cümleler. Aşağı yukarı şu tablo:
1- İnkar, küçültme operasyonu
“Yaklaşık 5 ay önce Elit İşcan ile aramda sözlü bir ‘olay’ yaşandı…”
Taciz değil, olay. Misal “hayır dediği halde ısrar ettim, asıldım, kabul etmeyince hakaret ettim,” değil. Öylesine bir olay işte... Tacizciler hep yanlış anlaşılıyor, mağdurlar işi saptırıyor.
2- Öfke, üste çıkma
“O güne kadar yakın iki çalışma arkadaşıydık. Ancak o günden sonra hakkımda ‘asılsız’ iddialarda bulunmaya başladı
(…)Kamuoyu yaratmak için gerçek dışı şeyler anlatmaya başladı. Bu 5 ayda asıl bana taciz ve mobbing yapıldı.”
Hadi canım, hep mi aynı şey olur ya. Bir erkek de çıkıp “yaptığımın taciz olduğunun farkında değildim, bir noktada olaylar çığırından çıktı… Kendimi bile tanıyamaz hale geldim, şimdi dış gözle bakınca çok utanıyorum,” demez mi… Bundan sonra daha iyi bir insan olmaya, kadınları gönlümce hırpalayabileceğim oyuncaklar olarak değil eşitim birer insan gibi görmeye ve verdiğim hasarı onarmaya çalışacağım,” diyemez mi?
Demez kolay kolay. Çünkü bu farkındalığa, bilince sahip insan zaten pek böyle şeyler de yapmaz.
Sırf Efecan için söylemiyorum bu yazdıklarımı. Bu tür olaylarda savunmalar neredeyse bire bir aynı. ‘Kuvvetle muhtemel tacizci’ gözünü açar açmaz karşısındaki kadını suçlamaya başlıyor. Kadın arızası, öfkesi, kim bilir neye gıcık olup kafa takması, abartması gibi toplumca kabul gören ‘mitlere’ oynuyor. Bir ölçüde de kazanacağını biliyor. Böyle bir olayda sırf şu yazılanları okuyarak kendini Efecan’ın yanında hissedecek erkek ve maalesef kadın sayısı hiç de az değil.
Bu olay sonucunda hem sosyal medyada hem de sektörde, dizinin aynı zamanda ortak yapımcılarından Kerem Bürsin dahil, oyuncular arasında sevindirici bir destek gelişti Elit İşcan’a. Yapım şirketi de bugün sürecin takip edildiğini, gerekenin yapılacağını anlatan bir açıklama yaptı.
Yine de çekimser kalan ya da Efecan’ın yanında görüş belirtenler de oldu. Bilip bilmeden yargılamamalı, gencecik bir insanın hayatını karartmamalıydık… Efecan da açıklamasında ona karşı başlatılan linç kampanyasına iştirak edilmemesi ricasında bulunmuş.
Toplumca linç konusunun icrasında çok hızlı ve başarılıyız da, neyin linç sayılıp neyin sayılamayacağı konusunda kafalar çok karışık. Elbette çığırından çıkmış bir öfke, hakaret, infaz hali hiçbir durumda onaylanabilir şeyler değil. O kadar coşmaya, kendini hem yargıç hem de cellat gibi görmeye kimsenin hakkı yok.
Ancak gayet de inandırıcı bir beyanla, pek çok şeyi göze alarak suskunluğu delmiş bir kadının yanında yer almak, ‘kuvvetle muhtemel tacizci’ye linç değildir. Çok zor çıkmış bir sesin duyulur hale gelmesini, gereken adımların atılmasını sağlamaya çalışmaktır.
Burada durum hiç öyle görünmüyor ama binde bir de olsa bu tür açıklamalarda çarpıtma, yanıltma payı vardır. “Kadının beyanı esastır,” denirken bu pay hepten yok sayılmıyor. O ses çok zor çıktığı ve sonrasında da zihinlerden hukuki süreçlere her şey ve herkes ‘erk’ekin yanında yer aldığı için “kadın beyanı esas alınmalı,” deniyor. Bu durumdan bir erkeğin burnu mecazen bile kanamadan çıkma şansı her türlü yüksek olduğu için.
Gencecik bir adam… Çok zor ama Elit’in ifadesi lehine bir karar çıkar, o doğrultuda herkes yapması gerekeni yaparsa ne olur, düşünelim… Efecan gencecik yaşında yaptığı hatanın sorumluluğunu üstlenmiş olur, belki bundan aldığı dersle hayatına daha doğru adımlarla devam etme şansı olur. “Yaşayamayanlar”ın ilk bölümünü seyrettim, kendine özgü bir havası olan, yetenekli bir oyuncu. Aklanmadığı ya da yarı aklandığı durumda şu an yer aldığı projeler bundan etkilenir ama kendisi bu yaşta bu işten dehşetli bir hasar almayabilir yani… İki yıl ‘iyi hali’nin görülmesine bakar…
Gencecik bir kadın… Küçük yaşlardan itibaren kendini sinema alanında kanıtlamış, Fransa’da Oscar adayı olmuş bir filmde (bizde o kadar sevilmeyen Mustang) başrollerden birinde oynamış, yetenekli, güzel, tatlı bir kadın… İşler tamamen onun lehine gelişecek olsa bile Elit’i sinemada değilse de televizyonda zor günlerin beklediğinden söz edebiliriz.
İş alanını bırakın şahsi hayatında, basit bir flört meselesinde bile karşısına çıkabilir bu durum. Tacizin tanımının bir türlü yapılamadığı (çünkü belli ayrıcalıkların korunması lehine yapılmak istenmediği) bir ortamda ‘yaklaşsam bağırmazsın di mi’ tarzında karikatürize edici hıyarlıklarla karşılaşması bile mümkün.
İki yetişkin arasında ortak rıza, mutabakata dayanan hiçbir şey, taciz ya da saldırı değildir. Tacizle taciz sayılamayacak davranış arasında kafamız kadar kalın bir çizgi var. Zaten ürkekleşen erkeklerin iyice ellerini kollarını ne zaman nereye koyacağını bilemeyecek hale gelmelerinden korkmaya gerek yok. Bilen gayet iyi biliyor onu. Bilmeyen de bilse iyi olur.
Kimin ne zaman kiminle çalışacağının belli olmadığı, rekabet koşulları da işleyişi de çok çetin bir sektörün profesyonelleri bu gibi durumlarda ‘işlerimiz bozulmasın’ kaygısıyla hareket edebiliyor. Hayat da sektör de zor, evet. Yine de hayatın daha da zorlaşmaması için mümkün olabildiğince ‘iyi’nin, adaletin yanında olabilmek gerekiyor. Çok zor çıkan o sese kulak vermek, ses vermek gerekiyor. Elit İşcan’ın yanındayız, nerede olunabilir ki başka…
Zehra Çelenk Kimdir?
Senarist ve yazar. Şiirleri erken yaşlarda Türk Dili, Yeni İnsan, Mavi Derinlik, Broy gibi dergilerde yayımlandı. Üniversitede okurken çeşitli dizilerin yazım ekiplerinde yer aldı. Dizi yazarlığının yanı sıra reklam metinleri, müzik videoları, tanıtım filmleri kaleme aldı. Senaryo seminerleri verdi. Lisans ve yüksek lisansını tamamladığı Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-Televizyon, Sinema Bölümü'nde 2007-2014 yılları arasında Televizyon Yazarlığı dersini verdi. 2007- 2008'de TRT 1'de yayınlanan Yeni Evli adlı 175 bölümlük günlük komedi dizisinin proje tasarımını, başyazarlığını ve süpervizörlüğünü yaptı. 2011'de, öykü ve senaryosunu yazdığı Hayata Beş Kala adlı dizinin yapımcılığını üstlendi. Seyyahların İzinde ve Anadolu'da Zaman gibi TV belgesellerinde de yapımcı olarak görev aldı. Öykü ve senaryosunu yazdığı, 2014'te Fox TV'de yayınlanan Ruhumun Aynası adlı dizisi, 2015'te Artemis'ten aynı adla yayımlanan ilk romanına ilham oldu. Türkiye'de bir diziden romana uyarlanan ilk eserdir. İstanbul'da yaşıyor, TV- sinema işleri ve edebiyatla uğraşıyor.
Dünyayı değiştirirken kendi yaralarını da sarmak mümkün mü 16 Ekim 2024
Doğumdan ölüme eril tahakküm ve artan şiddet 06 Ekim 2024
Kadınların mutluluğu ve mutsuzluğu 24 Eylül 2024
Melek değil katledilmiş bir kız çocuğu: Narin’e ne oldu? 10 Eylül 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI