YAZARLAR

HDP niye etkili siyaset yapamıyor?

Talan edilmiş bir hayatın zorbalıkla izleneni ve izleyicisi haline getirilmiş Diyarbakırlılar açısından artık HDP’ye sitem edilecek koşullar yok galiba. Sadece yandaşların özgür olduğu, karakola çevrilmiş bir alanda siyaset yapma olanaklarının tükendiğinin ayırdındalar.

Sanat Sokağı’nın girişine kurulmuş nar suyu tezgahının genç çığırtkanı gırtlağını yırtarcasına bağırıyor: “İçen güzelleşiyor, güzelleşen özgürleşiyor, özgürleşen gençleşiyooor!” Diyarbakır sokaklarında artık ancak nar satıcısıysanız güzelleşmekten, özgürleşmekten, gençleşmekten söz edebilirsiniz.

Bu üç sözcüğü herhangi bir politik söylem içinde kurmanın bırakın psikolojik bariyerlerini, fiili olanakları bile yok. Zira büyük bölümü çatışmalardan sonra harabeye çevrilmiş Sur İçi başta olmak üzere şehirde adım başı resmi-sivil polisler ve teknolojik cihazlarla donandırılmış araçları kimseye ne göz açtırıyor ne de söz. OHAL koşulları olduğu gibi devam ediyor.

Orta yaşlı bir Kürt siyasetçi “Bize sürekli ‘ensenizdeyiz’ mesajı veriyorlar” diyor. Ensesinde duranlara yüzünü dönüp “ensemde değil, karşımda dur” diyenlerin hemen hepsi ya hapiste veya sürgünde.

Bir avuç kadar kalmış olanlar ise el yordamıyla demokratik siyaset kanallarını açmanın yollarını arıyor ama genç bir HDP’linin söylediği gibi “etkili bir söz söylediğin an kendini dört duvar arasında buluyorsun.” HDP’li genç ayrıca sitemkâr: “HDP niye etkisiz, niye bir şey yapmıyor diyenler gelip sadece bir günlük maceramıza tanıklık etsin. Bu kuşatma altındaki halimizi gördükten sonra hâlâ ‘daha iyisini yapabilirsiniz’ diyebilirlerse, o zaman şapkamızı önümüze koyup özeleştirimizi veririz.”

Sohbetimiz, Demokratik Toplum Kongresi tarafından düzenlenen iki günlük Ortadoğu Krizi ve Demokratik Ulus Çözümü başlıklı konferansın salonunda sürerken, HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Sezai Temelli’yle birlikte çok sayıda eski, yeni milletvekilinin, sivil toplumcunun da katıldığı konferansın yapıldığı otelin önü resmi ve sivil polisler tarafından kuşatılmış durumda.

Otel kapısının tam karşısına park edilmiş çok sayıda polis araçlarından birinin üzerine konan kameranın herkes tarafından fark edilmesi özellikle istenmiş. İki gün boyunca yerinden kımıldatılmayan kamera, içeri giren-çıkan herkesi tek tek kaydediyor, “gözümüz üzerinizde” deniyor. Bu kayıtların ileride (belki yarın, belki yarından da yakın) nasıl bir suçlayıcı “malzeme” olarak kullanılacağını ise herkes biliyor.

Yıllardır yapılan konferansların sanırım en “light” içeriğine sahip bir etkinliğin bile böylesi bir kuşatılmışlık altında sürdürülmesi, HDP başta olmak üzere demokratik Kürt hareketinin karşı karşıya bulunduğu korkunç baskının özeti gibi.

Öte yandan apoletlilerin sivillerin alanını kuşattığı bölgelerde toplumsal yozlaşmanın da derinleştiğine dair genellemenin yersiz olmadığını Diyarbakır’da gözlemlemek mümkün.

Fakat esas yozlaşma “dışarıdan” geliyor gibi görünüyor. Bunun sayısız örneği ve başlığı var ama beni en fazla ürküten tanıklık, bir ay sonra üçüncü yılını dolduracak olan Tahir Elçi cinayetinin işlendiği Dört Ayaklı Minare’nin önündeydi. Savaş sonrası çölleştirilen mahallelerin ortasında, yaralı halde duran minarenin ayaklarının önündeki turistler en şık pozu vermek için kuyruğa giriyor. Hiçbiri, ruhu hâlâ o minarenin önünden kaldırılmamış olan Elçi’nin uzandığı yerin üzerinde durduklarından bihaber değil elbette.

Kafileler halinde çeşitli şehirlerden gelen turistler, bu acı ve gaddarlıkla bezenmiş yerde şık pozlarını verdikten sonra, minarenin hemen bitişiğindeki yıkıntı manzaralı kahvaltıcıya gidip 28 çeşitten oluşan menüyü önlerine serdiriyor.

Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’ne kayyım atandıktan sonra ihraç edilen bir kadına bu manzarayı aktarınca, bunun epeydir olağan bir “midesizlik” olduğunu söylemekle yetiniyor.

Yakın zamana kadar Diyarbakır’a geldiğimizde taksicisinden çaycısına, esnafından sivil toplumcusuna kadar pek çok kesimden HDP’ye yönelik eleştiriler, sitemler duyuyorduk. Fakat artık böylesi sitemlerle karşılaşmak epey zor.

Talan edilmiş bir hayatın zorbalıkla izleneni ve izleyicisi haline getirilmiş Diyarbakırlılar açısından artık HDP’ye sitem edilecek koşullar yok galiba. Sadece yandaşların özgür olduğu, karakola çevrilmiş bir alanda siyaset yapma olanaklarının tükendiğinin ayırdındalar. Çünkü Diyarbakırlılar, Kürtler, HDP’nin etkili siyaset yapamayışının sebeplerini, devletin bizzat kendilerine yaşattığı koşullardan çıkarsıyor, tepkilerini de eleştirilerini de “devletin kamerası” kayıtta olduğu sürece mahfuz tutuyorlar.


İrfan Aktan Kimdir?

Gazeteciliğe 2000 yılında Bianet’te başladı. Sırasıyla Express, BirGün, Nokta, Yeni Aktüel, Newsweek Türkiye, Birikim, Radikal ve birdirbir.org ile zete.com web sitelerinde muhabirlik, editörlük veya yazarlık yaptı. Bir süre İMC TV Ankara Temsilciliği’ni yürüttü. "Nazê/Bir Göçüş Öyküsü" ile "Zehir ve Panzehir: Kürt Sorunu" isimli kitapların yazarı. Halen Express, Al Monitor ve Duvar'da yazıyor.