Trump’ta 'bir baba bulmuş' - 1
Yeni popülist liderler, eğer yeterince güçlü ve etkili böyle bir azınlık yoksa bunu var etmeye de gayret gösteriyorlar. Fakat yoksul kitleler uzun vadede kendilerinin mahvına yol açacak olan bu liderlerin peşine takılıyor. Üstelik büyük şevk ve arzuyla ve gözleri kapalı. Niye?
İki yüz küsur milyon insan daha, faşizan otoriter sağcı iktidar pençesine düştü. Brezilya’da ırkçı, adalet-eşitlik düşmanı, kadın düşmanı, azınlık düşmanı, çevre düşmanı, her türlü “sol”un düşmanı, homofobik Jair Bolsonaro yüzde 55’in üzerinde oyla başkan seçildi. Brezilya’nın geçmiş kanlı askerî diktatörlüğünü yeterince kan dökmemiş olmakla eleştiriyor. Vaatleri arasında “ülke tarihinde görülmemiş temizlik” var. Bunun “dünya tarihinde görülmemiş pislik”e dönüşmesi mümkün, çünkü yeni otokrat adayı, gezegenin soluk alıp verdiği ormanları inşaata açma, Amazon’a otoyol yapma niyetinde.
POPÜLİST OTOKRASİLERİN GÜNÜ
Ülkesini faşizan milislerin terör estirdiği bir cehenneme çevirme peşindeki Modi’nin Hindistan’ında 1 milyar 353 milyon, sapıkça komplo teorileriyle kitleleri aptallaştırmaya uğraşan aşırı sağcı beyaz hakimiyeti fanatiklerinden kulağına çalınma abuk subuk lafları eklerseniz toplam iki yüz kelimeyi geçmeyen sözcük haznesiyle züccaciyeci dükkânındaki fili andıran Donald Trump’ın ABD’sinde 327 milyon, muhaliflerini sokak ortasında vurdurmaktan veya çayına zehir kattırarak zehirletmekten, her hâlükârda dünyanın neresinde olurlarsa olsunlar ortadan kaldırtmaktan çekinmeyen eski ajan Putin’in Rusya’sında 144 milyon, yargısız infazı açıkça konuşulur, uygulanır, savunulur devlet kurumu mertebesine yükselten Filipinler küfürbazı Duterte’nin iki dudağının arasındaki kaderinin ne olduğunu bilemeyen 107 milyon insan var. Buna keyfîliğin devlet idaresinde merkezî unsur haline geldiği Türkiye’nin 82 milyonunu, aynı şekilde, iktidardakilerin mütemadiyen hukuk ve bağımsız basına saldırdığı Polonya’nın 39 milyonunu, faşizan popülist otoriterliğin öncülerinden Orban’ın Macaristan’ındaki 10 milyon 200 bin kişiyi eklemeliyiz. Çin’de, yalnız gaddarlığıyla değil, “su sızdırmazlığıyla” da tarihin en acımasız gözetim-denetim rejimi olmaya aday bir düzeni inşa edenler, insafsızlıklarıyla çoktan tarihe geçen Tayland ordusu, Myanmar ordusu, mutlak yokluk içinde sefalet çeken halkları öylesine açlığa mahkûm ederek zengin oldukları için özellikle iğrenç Afrika diktatörleri konumuz dışı. Çünkü bunlar berikiler gibi, az buçuk demokratik, az buçuk kurallı kurumlu, hukukun en azından lafının edildiği ve en azından seçmeye elveren bir ortamda, halk desteğine dayanarak iktidarı ele geçirmiş değiller.
Seçimle gelen ve yeni yeni seçimlerle ellerindeki kahretme gücünü artıran popülist diktatörler ve otokrat adaylarının sultası altındaki gezegen nüfusu, şu kaba sayım döküme göre, yeni eklenen Brezilya’yı da kattığımızda, 2 milyar 250 milyon civarında. Yani dünya nüfusunun aşağı yukarı üçte biri. Yalnız bu dilimde yer alan ülkeler arasında ABD, Rusya gibi baş oyuncular, Hindistan gibi, adı en üste yazılmasa da jenerikte mutlaka aranan, Oscar adayı bir aktör, son zamanların gözde karakter oyuncusu Türkiye ve devâsâ nüfusuyla şimdi esas kötü adam rolünde onun yanına katılan Brezilya bulunduğundan, hukuk, kuvvetler ayrılığı ve insan haklarının esamisinin hâlâ okunabildiği dilime karşı ağırlığı fazla. Zira o dilimi kemiren ve tehdit eden kuvvetler arasında, faşizanlığı yükselen yeni değer popülizmin ürünü olmayan, ya daha öncesinden var olan ya da başka kaynaklara dayanan, hak-adalet kavramı tanımayan pek çok devlet var. En başta Çin’i (1 milyar 415 milyon), Mısır’ı (100 milyon), İran’ı (82 milyon) burada anmalıyız.
BİREYLER
Popülist otokratik rejimlerin yükselişi ya da daha isabetli ifadeyle, insanlara ne yapacağı, günümüzün en acil tartışma ve mücadele konusu olmak zorunda. Aksi halde feci bir bataklığa sürükleniyoruz. Bu tartışmanın ilk başlığı, mutlaka, kimliğini ve geleceğini popülist diktatörlere bağlayan, kesinlikle egemenler-ayrıcalıklılar sınıfına sokulamayacak bireyler olmalı. Yoksun, dezavantajlı, isyan için her türlü haklı sebebe sahip toplum kesimleri, yeni otokratları bağırlarına basıyorlar. Oysa bu yeni otokrat nesli, toplumun yoksul ve yoksun kesimlerini umursaması beklenecek birileri değil. Aksine, onları yaşadıkları çevreyle beraber imhaya hazır insanlar. Alt sınıflara yaklaşımları genellikle, “Ayaklar baş mı olsun!” diye özetlenebilir. İktidarları için ihtiyaç duydukları kuvvet, esasında, toplumların yaşam kaynaklarına ve şartlarına el koymuş, zengin ve ayrıcalıklı küçük bir azınlığın desteğine bağlı. Yeni popülist liderler, eğer yeterince güçlü ve etkili böyle bir azınlık yoksa bunu var etmeye de gayret gösteriyorlar. Fakat yoksul kitleler uzun vadede kendilerinin mahvına yol açacak olan bu liderlerin peşine takılıyor. Üstelik büyük şevk ve arzuyla ve gözleri kapalı.
Niye?
İlk hayatî soru bu olmalı. Cevabın aciliyetiyse belki henüz yeterince anlaşılmıyor: Lidere bağlılık kısa sürede lideri sevmeyenleri imha etme isteğine yol açabiliyor. Örnekler birer ikişer ortaya çıkmaya başladı, bu gidişle arkası gelecek.
Bir sonraki yazıda, ABD’de Clinton’lar, Obama’lar dahil, çoğu Demokrat Parti önde gelenleri on dört kişiye bombalı paketler gönderen Cesar Sayoc vakasını bu bakımdan kısaca ele alacağım.