YAZARLAR

Erdoğan'ın diplomasi oyunu

Ankara’nın amacı Kaşıkçı cinayetinde yalnız kalmayıp, bağcıyı dövmek yerine üzümü yemeği öncelemekse, ki Erdoğan’ın tavrı bu yönü gösteriyor, Le Drian’ı yerden yere vurmanın anlamı yok. Bu bakımdan Kaşıkçı olayında Erdoğan’ın, Le Drian’ın belirttiği üzere diplomasi oyununu, kendi baş hariciyecisinden daha etkin oynadığına kuşku yok.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Kaşıkçı’nın öldürülmesi olayının ses kayıtlarının ABD, Almanya, Fransa ve Britanya’nın yanı sıra Suudi Arabistan yetkilileriyle de paylaşıldığını açıkladı. Bilahare “paylaşılmadan” kastedilenin, zabıtların resmen iletilmesi değil, Ankara’da kayıtların dinletilmesi olduğu da tavzihen ifade edildi.

Benim görebildiğim kadarıyla iki ülkeden ses geldi. Biri Kanada: Başbakan Trudeau, ülkesinin istihbarat görevlilerinin söz konusu kayıtları dinlediklerini doğruladı. Diğeri Fransa: Dışişleri Bakanı Le Drian, katıldığı bir televizyon programında, kayıtlardan haberdar olmadığını dile getirdi ve “Erdoğan’ın yalan mı söylediği” sorusuna da “onun bu koşullarda oynayacağı bir siyasi oyun var” yanıtını verdi.

Bunun üzerine, AKP’nin “tam saha pres” yahut “onu öyle bırakmam” diye tanımlanabilecek diplomasisi derhal devreye girdi. Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu Le Drian’a, terbiyesizlik, haddini aşma, bir cumhurbaşkanıyla nasıl konuşacağını bilmeme, kendi lideriyle Erdoğan’ı karıştırma, yalancılık ithamlarında bulundu.

Çavuşoğlu böylece halkla ilişkilerin diplomasi yerine konulmasının yeni bir örneğini sunmuş oldu. Bu aslında kamu diplomasisi değil. Diplomasinin iç tüketime yönelik harcanması da değil. Belagatin şehveti filan hiç değil. Bu aslında yukarıya “bizi de gör” demek bence.

Le Drian önceki Hollande hükümetinde beş yıl savunma bakanıydı. Liyakatinden ötürü Macron onu dışişleri bakanı yaparak kabinede tuttu. Yaşı 71. Bir diğer deyişle Çavuşoğlu’ndan yirmi yaştan fazla büyük. Bir dönemin şamaroğlanı Avusturya Başbakanı Kurz gibi 32 yaşında değil yani.

Zaten Erdoğan’ın kendi, Paris dönüşü seçmece gazetecilerle sohbetinde, Le Drian’ın adını telaffuz dahi etmiyor. Mezkur ses kayıtlarını talepleri üzerine dinleyen ülkeler hakkında “siyasetçiler ne yapılacağının, ne yapacaklarının cevabını anında vermezler” demekle yetiniyor.

Esasen Le Drian’ın aldığı tutum, istihbarat ile diplomasi arasına çizgi çekmekten, yani Fransa’nın Suudi Arabistan’la ikili ilişkilerinde diplomatik manevra alanını muhafaza etmekten ve üzerine bir yuvarlak kişisel yorum eklemekten ibaret. İstihbarat teşkilatları bunun için varlar. Nitekim diğer ülkeler hiç ses vermedi.

Ankara’nın amacı Kaşıkçı cinayetinde yalnız kalmayıp, bağcıyı dövmek yerine üzümü yemeği öncelemekse, ki Erdoğan’ın tavrı bu yönü gösteriyor, Le Drian’ı yerden yere vurmanın anlamı yok. Bu bakımdan Kaşıkçı olayında Erdoğan’ın, Le Drian’ın belirttiği üzere diplomasi oyununu, kendi baş hariciyecisinden daha etkin oynadığına kuşku yok.

Benzer bir çelişki İçişleri Bakanı Soylu açısından da geçerli. Erdoğan, Paris’i ABD Başkanı Trump ile yan yana oturup, sıcak fotoğraflar vermek için de değerlendirdi. Dönüş yolundaki keza mutad zevatla hasbıhalde, Trump’ın Halkbank konusundaki olumlu yaklaşımından hoşnutluğunu aktarıyor. Paris’te yüz yüze geldiği ABD Başkanı ile saatlerin 11 Temmuz NATO Zirvesi Brüksel’ine geri alındığı görülüyor.

Oysa Soylu eşanlı olarak, PKK’nın üç tepe yöneticisine ödül koymasına dair “ABD demek istiyor ki ‘senin bakanınla terörist arasında bir fark söz konusu değil' biz de bunu yiyeceğiz" diyor. Ardından ABD’yi Suriye ve Irak’ta PKK ile petrol pazarlığı yapmakla suçlayarak, ikiyüzlülük ve samimiyetsizlikle itham ediyor. O da kendini yukarıya ve içeriye böyle göstermiş oluyor.

Oturduğumuz masa başından Türkiye’nin Fransa’yla Suriye konusunda, belki ta Hatay’ın ilhakından beri, görülmedik denli yoğun işbirliği içinde olduğunu belirtebiliriz. ABD ile de terörle mücadele, istihbarat paylaşımı gibi ulusal güvenliği ilgilendiren alanlarda olmazsa olmaz ittifak ilişkisinin sürdüğünü biliyoruz. Öyleyse “ne bu şiddet, bu celal” diye herhalde sorabiliriz.

Paris’teki törende Erdoğan’ın bir ara uyuklar gözükmesini de eleştirenler oldu. Yukarıdaki diplomasi bağlamında eklemek gerekirse, hiç katılmadığımı belirtmek isterim. En ön sırada, baş köşede Fas Kralı neredeyse tüm tören boyunca fosur fosur uyudu. Ama bu ona oturduğu yer itibarıyla verilen önemi yadsımıyor. Erdoğan’ın da uyuklamasının bana göre hiçbir diplomatik kıymet-i harbiyesi yok. Bizatihi orada bulunmasının ise var.

Ona bakılırsa Fransa’da Trump çam üzerine çam devirdi. Yağmuru bahane ederek ABD askerlerinin mezarlığına gitmemesi, özellikle ondan sonra tören alanına gelen Putin’i güleç yüzle karşılaması, daha uçağı piste teker koymadan havada attığı tüvitle Macron’u ABD’ye hakaret etmekle suçlaması yerden yere vuruldu. Bu işler böyle, bir numaraların kendilerine göre ayrıcalıkları var.

Son olarak liderler arasında karşılıklı kurulan güvenin, uluslararası ilişkilerde ikincil önemi haiz olduğu belirtilmeli. Örnekse sizce Başkan Trump muhataplarına çok mu güven telkin ediyor? Siz olsanız emlakçı başkan Trump’dan ev yahut ikinci el araba alır mısınız? Ancak küresel güç ABD’nin dikine giderek, ABD olmaksızın, özellikle güvenlik alanında oyun kurmak olanaksız.

İşte mesele Kaşıkçı cinayeti, İran’ı çevreleme, Suriye, mülteci sorunu, radikal İslamcılık, Kürtler, enerji kaynakları olunca da bölgesel güç Türkiye resmin içinde olmadan yol almak belki olanaksız değil ama güç. Tüm oyuncular maliyetleri hesaplıyor, deyim yerindeyse yatırımlarını hangi vadede geri alabileceklerini sorguluyor, kısıtlı kaynakları en etkin biçimde kullanmaya çabalıyor.

Özellikle ideolog Davutoğlu’nu mezun ettikten sonra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da diplomasi oyununu bu parametreler çerçevesinde oynadığı görülüyor. Yeri geldiğinde dirsek kullanarak, ama çoğu zaman gözleri açık biçimde. Filmdeki yardımcı oyuncuların ise performanslarının, öykündükleri bir numaralarınınkinden çok geride kaldığını söyleyebiliriz. Bu da tek adamlığın çelişkisidir belki.


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.