YAZARLAR

Kasım tezleri

Siyah rujun iyi bir fikir olmadığını düşünürüm. Zaten “rouge” Fransızcada kırmızı demek. En iyisi kırmızı.

Görsel: www.zastavki.com

Kasım kapıdan, pencereden, bacadan gelen bir aydır. Bilimsel açıdan baktığımızda ne kışa ne sonbahara aittir, ama bilimsel tez üretmek için bundan iyi ay bulunmaz. O halde kırkının da kırkı çıkmış kırk bilimsel tez okuyalım.

181. Yapay zekâ, CERN, teleskop filan hikâye. Bilim tarihinin en önemli iki keşfi helva ve turşudur. Doğada helva ve turşuyu çağrıştıracak hiçbir şey yokken analarımız bu iki keşfi yapmıştır. Dolayısıyla ilk büyük mucitler kadındı diyebiliriz.

182. Dövme yapan yakışıklı erkekler 43 yaşına gelince sigorta yaptırırlar.

183. Hiçbir kamyon-TIR-iş makinesi şoförü aracını, özel aracı olan ebeveynler gibi evinin önüne park edemez. Bunun yerine evin uzağındaki geniş bir yere park eder. Uzun süre sonra döndüğü eve getirdiği şeyler oradan eve taşınır. Bu yüzden böyle babaların çocukları anne babasını evin önünde karşılayan çocuklara gıpta ile bakarlar.

184. Son üç yıllık vahşet döneminde en yakınımdakilerden başlayarak insanları daha iyi tanıdım. Sonunda ortaya şöyle bir bilimsel yasa çıktı: “Bizim cezalandırıldığımız dönemde ödüllendirilen herkes işbirlikçidir.”

185. Balkonu yarım ay şeklinde olan evlerde yemek geç pişer.

186. Kemalizmin en büyük başarısı, her şeyi bildiğini ve kendisi gibi düşünmeyen herkesin cahil olduğunu sanan ortalama aydınlar yaratmasıdır.

187. Taşra dincilerinin yüzde 26’sının reflüsü vardır.

188. Sahaflar insanın geleceğine bakarlar. O gelecekte hediye edilmiş bir kitabın yankısı duyulur.

189. Twitter’ı aktif kullananların ergenliği uzun sürer.

190. Taşrada mutsuzluğun en büyük nedeni, fazla kitap okumaktır.

191. Büyük mağaza ve marketlerde günde 10-12 saat çalan o berbat müziğe dayanarak çalışan kasiyerlerin bütün günahları affedilir ve hepsi cennete vizesiz girerler.

192. Evde çöp poşeti kullanmaya başlamışsan, bu, uzun süredir markete gitmemişsin demektir.

193. Yüksek yüksek tepelere kurulan evler depreme daha dayanıklıdır. Aşağı aşağı memleketlerdeki evlerin genellikle çöküntü ve alüvyal zemine kuruldukları için depremde yıkılma riski yüksektir.

194. Sokakta yaşayan ya da sokakta gezen deliler, engelliler ve temiz insanlarla dalga geçerek anıra anıra ve böğüre böğüre gülen, onlara vuran, onları inciten ve birbirine doğru iterek eğlenen esnaf takımı ile onları video malzemesi olarak kullanıp sosyal medyada yayanların tamamının kromozomlarında bir belirsizlik vardır.

195. Ampulün icadından daha büyük tek bir icat vardır: Elektrik sayacı.

196. “Bir şiir kitabında en çok okunan şiir, kitabın en çok yıpranmış sayfasındaki şiirdir.” (Kadir Kavaklı)

197. Yağmur yağarken Bach dinlenir.

198. Ölüm herkesi aklar.

199. Geniş caddelerde arka arkaya dizilip hız yapan ergenlerin gelecekte okuyacakları bölümler şöyle sıralanabilir: İşletme, gıda mühendisliği, eczacılık, ilahiyat, su ürünleri.

200. KHK’larla en çok personel atan kurumların başında FETÖ’ye en yakın şahıslar oturur.

201. “Evrendeki bütün dolmuşlar bir süre kapısı açık şekilde seyreder.” (D.İ.Ç.)

202. Tragedya kuramını şöyle özetlemek mümkündür: “Efendim, hoş geldiniz, ne arzu edersiniz” diye soran garson, hesabın yüklü geleceğini önceden söylemiş olur.

203. Geç saatlerde mola yerlerine varan otobüs kaptanlarının herhangi bir üçüncü dünya ülkesinin veliaht prensi gibi davranmalarının nedeni, uykusu bölünen, uykusu kaçan ya da uykusu tutmayan yolcuların iradesiz kalmasıdır.

204. Suyun kaynama noktası, deniz seviyesinde yüz derecedir. Tamam, karşı değilim, ama o seviyeyi kim belirliyor? Eğer bütün denizlerin seviyesi aynı ise o dip akıntılar, o denizden öbürüne doğru artan ya da azalan meyil ne oluyor?

205. Araba sürerken cep telefonunu karıştıran sürücülerin erken emeklilik meselesiyle ilgilenmeleri gerekmez.

206. Veganlar da anne sütü içmiştir.

207. Çocukken berber ve terzileri çok severdim. Berberlerin elleri kolonya kokardı, terzilerse çok yavaş hareket ederlerdi. Dükkânın ve dükkândaki malların sahibi oldukları için mahcup olurlardı adeta. Bir sorun olduğunda herkesi yatıştırırlardı. Bir curcuna kopsa, yavaş adımlarla dükkânın kapısına kadar çıkarlardı. Heyecana kapılmaz, uğultuyu büyütmez, kavgaya katılmazlardı. Şimdi öyle mi? Berberler kuaför oldular, terzilerse o güzel makaslarını alıp gittiler. Esnafın gerginine, çarşının AVM’sine kaldık.

208. Birbirini görememenin şarkısı da olur, şiiri de. Birbirini her an görebilmenin ancak story ve emojisi olur.

209. Batı üniversitelerinde akademisyenler idarî bir görev almamak için birbirinin kalbini kırarken Türkiye’deki üniversitelerde akademisyenler idarî bir görev almak için birbirini ezer.

210. Her insan 35’inden sonra en az bir kez CHP’li gibi konuşur ve sınıfsal-ulusal etmenlerden azade bir şikâyeti dile getirir.

211. Sadelik ruhun cilasıdır.

212. Kasımda tez başkadır.

213. Çocukken siyah beyaz TV vardı. Kadınların dudaklarının neden o kadar siyah olduğunu düşünür dururdum. Bir gün köye şehirli bir gelin geldi. Onun ve onunla birlikte şehirden gelen kadınların dudaklarının kıpkırmızı olduğunu görünce gerçeği anladım. O gün bugündür siyah rujun iyi bir fikir olmadığını düşünürüm. Zaten “rouge” Fransızcada kırmızı demek. En iyisi kırmızı.

214. Mobilyacılar dükkânın kapısına çıktıkları anda sağ ellerini ceplerine koyarlar.

216. Dünyadaki fındık kremalarının yüzde 48’i, gece yarısı uyanıp eline kaşık geçiren birileri tarafından ekmeksiz yenir.

218. Yabancı dillerdeki sözcükleri kendi dilindeki sözcüklere benzeterek öğrenen insanlar bu süreçte kendi dillerini daha iyi öğrenirler.

219. Dergilerde görünme ihtiyacı duymadan ve edebiyat kamuoyunda görünmeden ilk kitabını bir şekilde basan yazarların ilk işi imza günü düzenlemektir. O imza gününe tanıdıklar dışında kimse gitmez. Bu yüzden bu tür yazarlar geri kalan hayatlarını anlaşılmadıklarını düşünerek geçirirler.

220. Bilkent’te master yaparken, 2001’di, sınıftan içeriye İlhan Berk girdi. Bir süre konuştu. Dersten sonra kendimi tanıttım. Birlikte kampus içindeki bir restorana gittik, yemek yedik. Dışarı çıkınca lisans ikinci sınıf öğrencileri gibi çimlere oturmamızı söyledi. “Boş bir defterin var mı?” diye sordu. Arka kapağı boş büyükçe defterimi verdim ona. Tam karşısında oturuyordum. Kalem de istedi, verdim. Ara sıra bana bakarak bir resim çizdi. Sonra defteri bana uzattı. Çizdiği resme baktım; otoportresini çizmişti.


Selim Temo Kimdir?

27 Nisan 1972’de Batman’ın Mêrîna köyünde doğdu.2000 yılında Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi Etnoloji Bölümü’nden mezun oldu. 1997’de Yaşar Nabi Nayır Şiir Ödülü, 1998’de Halkevleri Roman Ödülü’ne değer görüldü. Yüksek lisansını (“Cemal Süreya Şiirinde Bedenin Yazınsallaşması”) ve doktorasını (“Türk Şiirinde Taşra: 1859-1959”) Bilkent Üniversitesi Türk Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı. 2009’da Mardin Artuklu Üniversitesi’nde yardımcı doçent olarak çalışmaya başladı. 2011’de, Exeter Üniversitesi’ndeki (İngiltere) Centre for Kurdish Studies’de konuk hocalık yaptı. Hrant Dink Vakfı tarafından “dünyada, geleceğe dair umudu çoğaltan kişiler”den biri sayılarak “2011’in Işıkları” arasında gösterildi. Radikal gazetesinde başladığı köşe yazarlığına (Kasım 2013-Kasım 2014), Ocak 2017’den beridir Gazete Duvar’da devam ediyor. Dört Türkçe iki Kürtçe şiir kitabı, bir romanı, iki antolojisi, 12 çocuk kitabı, yedi roman-öykü çevirisi, iki şiir kitabı çevirisi, bir çevrimyazısı, bir gazete yazıları ve iki edebiyat kuramı kitabı yayımlandı. 6 Ocak 2017’deki 679 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edildi. Amed’de yaşıyor.