Bütçesiz kurmaca film olur mu?
Çok güçlü bir hikayeye sahip bir senaryo, mutlaka kendi oyuncularını bulur. –Çocuğu veren Allah rızkını verir-kendisini okutan senaryo oyuncusunu bulur!-
Kolektif çalışma ile bütçesiz ve özellikle kurmaca bir film yapmak bu sistemin içinde oldukça zordur. Birçok kişiye göre imkansızdır. Ancak bu zorluk aynı zamanda paradoksal olarak bir kolektif enerji de yaratır. Eğer herkes kendisini, bu güç işin bir parçası olarak hissederse o zaman bu her şeyin yabancılaştığı bir dünyada, bir şeyi yapmanın parçası olmak çok önemlidir. Bu özellikle ‘sinema’ gibi hegemonik bir şeyi ortaya çıkarma işi ise ne kadar güçse o kadar çok yapabilme arzusu doğurur.
Kolektif bir çalışmaya katılmak tek yanlı değildir aslında. Bu kolektif çalışmanın ortaya çıkardığı farklı alanda yer almak, katılanlar için de bir yarar sağlayabilir ya da katılanlar bu düşünceyle katılmış olabilirler. Bu tabii ki onların katkılarının değerlerini düşürmez ama aslında karşılıklı bir ‘yoğurt bakterisi’ durumu yaratır. Özellikle yeni oyuncular için kolektif bir çalışma, kendini gösterme şansı doğurur ya da uzun süredir oyunculuk yapanlar için daha iyi bir pozisyonda yer alabilme durumu ortaya çıkarabilir. Bu sadece sinemada daha iyi bir duruma gelmeye ilişkin değildir. Çok usta oyucular da böyle bir çalışma da yer alarak, bir yandan düşüncelerine uygun bir filmi desteklemek, içinde bulunmak isteyebilirler. Bütün bu hareket geçirmenin en önemli dinamiği hikayenin kendisidir. Çok güçlü bir hikayeye sahip bir senaryo, mutlaka kendi oyuncularını bulur. –Çocuğu veren Allah rızkını verir-kendisini okutan senaryo oyuncusunu bulur!-
Ancak ücretsiz olarak filme katkıda bulunmak isteyen oyuncularla kontrat imzalamak, etik olarak pek mümkün değildir. Oyuncu size güvenip emeğini ortaya koyuyorsa, sizin de ona güvenmeniz gerekmektedir. Arkadaşınıza borç verdiğinizde karşılığında kağıt imzalatmak gibi bir şeydir bu. Hatta borcu sizin almanıza rağmen kağıt istemek gibidir. Ayrıca bu profesyonel çalışılan yapımlarda, her türlü cezai tazminata rağmen olabileceği gibi, sadece gönüllülükle çalışılan setlerde de çok mümkündür. Çünkü ortada olan sadece karşılıklı güvendir.
D filmini çekerken dizilerde ünlü olan bir oyuncu, önce kendisine çekim saati iki saat erken söylendiği için ve bir otomobil çarpışması olacak sahneyi, çok normal olarak iki saatte tamamlayamadığımızdan, bir randevüm* var diyerek bırakıp gitti. Ortada dönem filmi olduğu için eski bir belediye otobüsü ve ona çarpması gereken bir Anadol marka otomobil ile baş başa kaldık. İşin başka tarafı filmde o sahnede kullanacağımız, ona ait bir kaplumbağa Volkswagen'i de vardı ve ona atlayıp gitti. Burada hiç telaş etmeden onun yanındaki oyuncuyu başrole transfer ederek filme devam ettik. Sahne aynen şöyleydi: Kendisine çarpılacak belediye otobüsü köşede duruyordu. Ona çarpacak araba henüz yerinden kalkmadan duman efektiyle yanmaya başlamıştı. Sahneyi 25'inci tekrarımızdı. Bunların önemli bir kısmı ünlü oyuncunun Anadol'u kullanamadığındandı. –o zamanlar biraz ünlüydü galiba pek bilmiyorum- Oyuncu, erken duman almış arabanın içinden çıktı. Dönem filmi olduğu için yandan geçiş yapmak için kullandığımız kendi Volkswagen'ine atlayıp gitti. Biz 30 kişi kadar, bir belediye otobüsü, dumanlar çıkan Anadol, bizi seyreden mahalleli ile kalakaldık…
Devrimci mahallede çekiyorduk filmi. O sırada bir küçük çocuk geldi, "Mahir Çayan abinin filmini çekiyorsunuz değil mi abi?" diye sordu.
Bütçesiz kurmaca film olmaz diyorsanız. Abdülhamit seyretmekten başka şansımız yok demektir...