O eski Jordan'dan eser yok şimdi
Michael Jordan kuşağının taraftarı olarak bu yazıyı yazmak hakikaten çok yaralayıcı esasen. Ama yapacak bir şey yok. O oynarken sahada kırdığı rekorları, vurduğu smaçları nasıl hayranlıkla yazdıysak bugün de eleştirilerimizi en sert şekilde yapmamız gerekiyor.
Dünyada spor denilince akla gelen 3 tane kavram vardır; Takımlar, Süper Yıldızlar ve Şampiyonluk. Dünyanın birçok yerinde takımlar, kulüp hatta dernek statüsünde yönetilmektediri Bazılar ise bildiğiniz şirkettir. Yani seçilen veya atanan bir başkan tarafından değil, bildiğiniz bir patron tarafından yönetilmektedir. NBA'de tüm takımlar şirkettir yani ticari bir firmadır. NBA'de süper yıldız bir oyuncu olabilmek için muhakkak olağanüstü bir yetenek ve tecrübeye sahip olmak gerekir. Peki ya “kazanan”, başarılı bir patron olabilmek için? Elbette ikisi için de gerekli olan yetenek ve meziyetler birbirinden biraz farklıdır. Mesela gelmiş geçmiş en büyük oyuncu, NBA'in bugün dünyanın en popüler organizasyonlarından biri olmasına neden olan adam ya patronluğu beceremiyorsa? Kimden bahsettiğimi gayet iyi anladınız. Michael Jordan!
Ben Michael Jordan'ı 90lı yıllarda, kariyerinin zirvesine ulaştığı dönemde, Madison Square Garden'da izledim. Sizi temin edebilirim ki o, bugüne kadar gördüğümün en iyisi. Bazı sporcular aktif olarak oynamayı bırakınca kariyerine antrenör veya koç olarak devam edebiliyorlar. Michael Jordan ise daha iddialı bir kulvardan koşmaya devam etti. Charlotte Bobcats'i satın alarak NBA'in patronları arasında yerini aldı. Charlotte Bobcats daha sonra adını orijinal ismi “Hornets” olarak değiştirdi. Birçok NBA hastası onun bu hamlesi sonrasında heyecanlandı. Kim bilebilirdi ki işlerin bu kadar berbat gideceğini? Siz bir de kendinizi Charlotte halkının yerine koyun. Son zamanlarda Amerika'da bu mesele gerçek manasıyla tartışılmaya başlandı ve hatta birçok yorumcu ve otorite için alay konusu haline geldi. Gerçekten Michael Jordan nasıl NBA'in gelmiş geçmiş en kötü takım patronu olabilir? Bu soru gerçekten çok komik aslında. Bahsettiğimiz şahıs “basketbol” kelimesinin tasviri belki de. Ama derler ya “iş başka, arkadaşlık başka” diye, bu da öyle bir şey.
Michael Jordan'ın spor tarihine altın harflerle geçen çok meşhur bir sözü vardır: “Yenilmeyi kabul edebilirim. Herkes bir yerde yenilebilir. Ama bir daha denememeyi kabul edemem.”
Evet, etmiyor. Her sene yapılan garip, tuhaf transferler Charlotte takımının belki 10 senesini çarçur etti. İsim isim verip sıkmak istemiyorum. Geçen sezon oradan oraya postalanan Dwight Howard'ı getirerek takımın “loser” imajına bir tekme daha attı. Elindeki Kemba Walker denilen yıldızı ise her an kaybedebilir. Basketbolu çoktan bırakmış Tony Parker'ı kadroya dahil etti bu sezon. Yani son 10 yılın şeceresine girmeden son bir yılda bile ne kadar başarısız hamleler yapıldığını görüyorsunuz.
Michael Jordan'ın bu akıbeti aslında spor dünyasında çok rastlanan bir mevzudur. Bütün mesele “beklenti” ve “karşılık” ilişkisiyle alakalıdır. Aktif spor yaşamlarından sonra büyük basketbolcu veya futbolcuların antrenör veya başka bir şey olduğunda hayal kırıklığı yaşatmasına çok tanık olduk. Uzağa gitmeyelim. Galatasaray'ın eski efsane futbolcusu “Karpatların Maradonası” Gheorghe Hagi'yi ele alın örneğin. Dünyanın büyük kulüplerinde oyna, dünyanın gelmiş geçmiş en büyük oyuncular listesinde yer al, Türkiye'de bir efsaneye dönüş, sonra git antrenör olunca bir baltaya sap olama. Spor dünyası hakikaten ilginçtir. Kimin ne olacağı veya neye dönüşeceği hiç belli olmaz.
NBA'de Jerry West diye biri var. Hani şu NBA'in logosundaki adam. Los Angeles Lakers'ın efsane oyuncusu. Kim derdi ki bir gün Genel Menajer olacak ve menajerlik kariyeri oyunculuğunun önüne geçecek? Kimsenin aklına gelmezdi bundan 50 sene evvel. Bugün artık onun efsane oyunculuğu değil, nasıl bir “basketbol aklı” olduğu konuşuluyor ve ona saygı duyuluyor. Dönelim Jordan'a...
Michael Jordan, böyle devam ederse Charlotte şehri, bırakın şampiyonluğu playoff'larda bir ikinci tur bile göremeyecek. Michael Jordan ya patronluğu bıraksın, Charlotte takımını satsın ya da oraya bir “basketbol aklı” transfer etsin. Çünkü lafla peynir gemisi yürümez. Yeni bir Michael Jordan bulamayacaklarına göre saçma sapan maceraları bırakıp sabırla kadro planlamaları gerekiyor. Çok zor değil. Utah Jazz bile görüyorsunuz ki en dipten birkaç yıl içinde hangi noktaya geldi. Tek gereken acele etmemek ve planlı gitmek. Puzzle yapar gibi parçaları toplamak.
Los Angeles Lakers bile kısa sürede yeniden tırmanışa geçti. Kobe Bryant sonrası dibe vuran Lakers, basketbol operasyonlarının başına efsane oyuncu Magic Johnson'ı getirerek sadece şehre bir hava katmadı aynı zamanda takıma bir “basketbol aklı” transfer etti. Geçen sezon genç oyuncularla bir zemin oluşturdu. Bu yaz LeBron James'i getirerek büyük iş başardılar. Araya bir iki de tecrübeli veteran oyuncu serptiler ve “bam!” işte bu kadar! Yeniden yarıştalar.
Michael Jordan'ın artık takımın basketbol aklı olmaması gerektiğini Charlotte şehri biliyor. Yine de Michael Jordan'ın “kazanma becerisi”ne güveniyorlar. 10 yıldan fazla oldu artık. Bu takımın bir adım ileriye gittiğini görmeyi tüm NBA istiyor. Sonuçta Charlotte başlı başına basketbol kültürünün yaşandığı şehirdir. Michael Jordan kuşağının taraftarı olarak bu yazıyı yazmak hakikaten çok yaralayıcı esasen. Ama yapacak bir şey yok. O oynarken sahada kırdığı rekorları, vurduğu smaçları nasıl hayranlıkla yazdıysak bugün de eleştirilerimizi en sert şekilde yapmamız gerekiyor. Bakalım süper yıldız olarak Chicago şehrinin kaderini değiştirdiği gibi, patron olarak Charlotte şehrinin kaderini değiştirebilecek mi?