YAZARLAR

İnternette siber savaş yerine barış

İnternet yönetişimi ile barışın aynı etkinlik dizisi içinde yan yana gelişi de umut vericiydi. Özellikle de internetin yıllar içinde sadece siber savaş, siber saldırı ve güvenlik kavramları ile anılmaya başlandığı düşünüldüğünde bu yan yana geliş daha da anlam kazanıyor.

Global Internet Governance Forum’un (Küresel İnternet Yönetişimi Forumu - IGF) 13'üncüsü 12-14 Kasım tarihleri arasında Fransa hükümetinin ev sahipliğinde Paris’teki UNESCO Genel Merkezi'nde yapıldı. 2006 yılından bu yana gerçekleştirilen küresel IGF toplantısını bu yıl öncekilerden farklı kılan tarihinde ilk defa hem ev sahibi ülke, hem de Birleşmiş Milletler açısından en üst düzeyde katılıma sahne olmasıydı. IGF’ye Fransa Başkanı Macron ve Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres şahsen katıldı. Yine forum tarihinde ilk kez tek başına bir etkinlik olarak değil, Paris Barış Forumu’nun da aralarında olduğu bir dizi etkinliğin bir parçası olarak toplandı.

IGF, ilki 2003 yılının Aralık ayında İsviçre’nin Cenevre kentinde, ikinci toplantısını ise 2005 yılında Tunus’ta gerçekleştiren World Summit of Information Society (WSIS - Dünya Bilgi Toplumu Zirvesi) toplantılarında en tartışmalı konu olarak açığa çıkmış olan internetin yönetişimi meselesini ele almak üzere organize edilmeye başlandı. IGF’nin temelini oluşturan WSIS’in tarihi ise 1990’ların ikinci yarısına yani internetin dünya çapında ticarileşmesi, giderek artan oranda kullanılmaya başlanması sürecine dayanıyor. İnternetin yeni bir demokrasi çağını başlatacağı umutlarının taze olduğu süreçte BM’de olgunlaşan ve asıl olarak UNESCO tarafından düzenlenmek istenen WSIS, UNESCO’nun “sabıkası” nedeniyle ITU tarafından üstlenildi.

UNESCO’nun “sabıkası” ise 1970’lerde ve 1980’lerin başında uluslararası iletişimdeki ABD hegemonyasına meydan okumasından kaynaklanıyordu. Bu konu üzerine daha sonra ayrıntılı yazmak kaydıyla kısaca şu söylenilebilir: Bu meydan okuma ABD’nin 1984’te UNESCO’dan çekilmesi ile sonuçlandı. Sonrasında Britanya ve Singapur 1985’te UNESCO’dan ayrıldı. Böylece örgüt bütçesinin yaklaşık üçte birini kaybettiği gibi uluslararası iletişim alanındaki başlıca aktörlerle bağlarını koparmış oldu.

1990’lara gelindiğinde iletişim alanı serbest ticaret rejimi içine alındı ve UNESCO’nun uluslararası iletişim politikalarını etkileme gücü, yaşananlardan dersini çıkartmış olan ITU’ya kaydırıldı. Tarihte bu denli geriye gitmemin nedeni, BM'nin bir zirve toplama kararının, her ne kadar zirveden sorumlu olan ITU olsa da, uluslararası iletişim ile ilgili tüm kesimlerde yeni bir “enformasyon ve iletişim düzeni” tartışmasını başlatacak olması umudunu yaratmasından. Nitekim Platform for Communication Rights (İletişim Hakları Platformu) Birleşmiş Milletlerin zirve kararından sonra bir kampanya çağrısı yaptı. Dünya çapında çok sayıda hükümet dışı kuruluş medya ve iletişim projeleriyle kampanyaya dahil oldu. “Enformasyon Toplumu için İletişim Hakları” başlığını taşıyan bu kampanyanın temel argüman enformasyon toplumunun esas olarak iletişim hakkına dayandığıydı. İletişim hakkı, insan haklarını geliştirmenin ve halkların ve toplulukların toplumsal, ekonomik ve kültürel yaşamlarını güçlendirmenin bir aracı olarak ele alınıyordu. Kampanya ilk adımda, WSIS’in asıl olarak teknik ve altyapıya dair unsurlara odaklanması düşüncesini eleştirerek, zirvenin gündeminin genişletilmesine neden oldu. Aynı zamanda da kampanyaya katılım sağlayan örgütler UNESCO, ITU ve WSIS’i, zirvenin başarısı için sivil toplum katılımının kilit önemde olduğu konusunda ikna ettiler.

WSIS, ilk toplantısını 2003 yılının Aralık ayında (1865’ten bu yana ITU’ya ev sahipliği yapan) İsviçre’nin Cenevre kentinde, ikinci toplantısını ise 2005 yılında (fikri gündeme taşıyan) Tunus’ta gerçekleştirdi. Ancak bu toplantıların hemen öncesinde yaşanan iki gelişme WSIS’e bağlanan umutların gerçekleşmesine engel oldu. Bunlardan ilki 2001 yılında NASDAQ’da yeni teknoloji şirketlerinin batması ya da borsa değerlerinin hızla düşmesiyle görünür hale gelen krizdi. Zirveye adını veren enformasyon toplumunun ekonomik temelini oluşturacağı varsayılan bu sektörde yaşananlar, bilgi ve iletişim teknolojilerinin beklendiği ölçüde büyük ve hızlı bir dönüşümü yaratmadığını ortaya koymuş, dolayısıyla da enformasyon toplumunun, üretimin teknolojik yoğunlaşması, bilgi ve iletişim teknolojisi kullanan sanayilerin sadece kısa dönemli yararlara yönelmeleri nedeniyle beklenen yakınsamanın gerçekleşmemesi, gelir ve refah eşitsizlikleri yaratması nedeniyle eleştirilmesini beraberinde getirmişti. İkincisi ise 11 Eylül saldırıları ve 20 Mart 2003'te ABD ve İngiltere liderliğinde oluşturulmuş Çokuluslu Koalisyon Kuvvetlerinin Irak’a askeri harekatıydı. Bu iki durumun, yani telekomünikasyon endüstrisindeki yıkım, güvenlik ve askeri konuların küresel gündemin ilk sıralarına yerleşmiş olmasının, WSIS’in enformasyon ve iletişim konularını iletişim hakkı bağlamından geniş bir biçimde ele alma olasılığını ortadan kaldırdı. Nitekim zirvenin her iki toplantısı da internet ve telekomünikasyonla ilgili altyapı sorunlarının teknik ve dar kapsamlı bir gelişme kavramsallaştırması ile ele alındığı toplantılar olarak gerçekleşti ve böylece uluslararası sivil toplumun vurguladığı iletişim hakkı ve medya reformu konuları büyük ölçüde gündemden dışlandı.

İşte IGF bu zirvenin bir sonucu olarak ortaya çıktı. Çok-paydaşlılık ilkesi ile çalışan IGF, çeşitli kişi ve paydaş gruplarını bilgi alışverişi yapmak, internet ve iletişim teknolojileri ile ilgili politikaları ve uygulamaları paylaşmak ve tartışmak üzere aynı masa etrafında buluşturmayı amaçlıyordu. Bu forumun amacı herhangi bir karara varmak değil, daha ziyade karar vericilere bilgi sağlamak ve ilham vermek olarak belirlendi. Katılımcıları ise hükümetler, uluslararası kuruluşlar, özel sektör ve sivil toplum olarak tasarlandı.

2006 yılından bu yana yerel ve küresel düzeyde toplanan internet yönetişim forumlarının gözle görülür sonuçlarından bahsetmek olası değil. Zira forumun sonuç olarak ele alınabilecek kararları, önerileri, yaptırımları yok. Tamamen söylemsel düzeyde işleyen IGF, geçen 12 yıl içinde yapısal bir değişim geçirmedi ama foruma katılan aktörlerin birbirlerini tanımaları, sivil toplum, özel sektör ve hükümetler düzeyindeki katılımcıların arasındaki karşıtlıkların geriliminin azalmasına neden olmuş olabilir. Ama bu azalan gerilim, karşıt grupların diyalog halinde olması, her toplantının sonuç raporlarında defalarca kez internet erişiminin özgür ve demokratik olması gerektiğine yapılan vurgular pratik sonuçlar yaratmadı.

Örneğin küresel İnternet Yönetişimi Forumu 2014 yılında İstanbul’da yapıldığında, ev sahibi ülke olarak Türkiye’nin “internet yönetişimi” konusundaki engin deneyimleri 2014 yılı itibariyle URL tabanlı site engellemelerinden, sosyal medya paylaşımlarından kaynaklı olarak verilen hapis cezalarına doğru genişliyordu. Sonraki birkaç yılda ise Türkiye Freedom House’in İnternette Özgürlük Raporu'na göre “internet özgürlüğünün en hızlı azaldığı” ülke haline geldi.

IGF 2018 ise Macron’un konuşmasında -sonraki yazımda 1970’lerde UNESCO’nun “Yeni Uluslararası Enformasyon ve İletişim Düzeni” çalışmalarının ayrıntıları ile birlikte ele almak istediğim- internette Kalifornia ve Çin modelleri olarak adlandırdığı yapılanmaları eleştirdi. Ağ tarafsızlığını, özgür ve güvenli interneti vurguladı. Macron’un açılış konuşmasında temel öneri “düzenleme” olarak somutlaşıyordu. Toplantının sonunda ise “internet zaman ve enformasyon pazarı olmamalı, hiçbir hükümet yurttaş özgürlüğünün tek garantisi olamaz. Ancak açık ve özgür bir internet bizi birbirimize eşit kılar” sözlerinin yüksek sesle dillendirilmiş olması bu düzenlemenin niteliğine ilişkin bir tartışmayı açacak gibi görünüyordu. Diğer yandan internet yönetişimi ile barışın aynı etkinlik dizisi içinde yan yana gelişi de umut vericiydi. Özellikle de internetin yıllar içinde sadece siber savaş, siber saldırı ve güvenlik kavramları ile anılmaya başlandığı düşünüldüğünde bu yan yana geliş daha da anlam kazanıyor.

İşte tüm bunlar, belki bu kez küresel IGF toplantısına hem Fransa, hem de Birleşmiş Milletlerin en üst düzeyde katılmış olmasının, internet yönetişimi ile barışın bir dizi etkinlik çerçevesinde yan yana dillendirilmiş olmasının ve forumun geneline hakim olan “özgür internet” söyleminin bir fark yaratabileceğini, bir tartışmayı başlatabileceğini düşündürdü. Belki bu tartışmayla internete egemen olan ticarileşme, kapanma, özel şirketlerin ve hükümetlerin denetimine girmesi karşısında “özgür internet” talebi somut bir program kazanır; internetin bir savaş aracı olarak yeniden yapılanmasına karşı “barış” düşlenebilir hale gelir. Değil mi ki “her şey düş kurmakla başlar”.


Funda Başaran Kimdir?

1990 yılında Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Bilgisayar Mühendisliği bölümünü bitirdi. 1995 yılının Eylül ayında Yüksek Lisans öğrencisi olarak başladığı Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü’nde 1996 yılının Ocak ayında araştırma görevlisi oldu. 7 Şubat 2017 tarihinde 686 nolu KHK ile ihraç edilene dek, 21 yıl boyunca aynı fakültede sırasıyla araştırma görevlisi, yardımcı doçent, doçent ve profesör ünvanlarıyla çalıştı. Akademik çalışmaları yanında TMMOB Elektrik Mühendisleri Odası Ankara Şubesi'nde Yönetim Kurulu üyeliği, yine TMMOB’ye bağlı Bilgisayar Mühendisleri Odası’nın kurucu yönetim kurulu başkanlığı yaptı. Hala TMMOB Bilgisayar Mühendisleri Odası’nın Onur Kurulu üyesidir. Ayrıca Alternatif Medya Derneği ve Halkevleri Vakfı’nın Yönetim Kurulu Başkanlığı görevlerini yürütmektedir. İşçi Filmleri Festivali’nin başlangıcından bu yana değişik süreçlerinde gönüllü olarak yer almıştır.