Düşüşte olmak her zaman kötü değildir
Milli Takım'ın küme düşmesi sadece bir durum. Bunalımlar, kaoslar, travmalar, kavgalar, çekişmeler atlatan bir milli takımın güncel ruhsal durumuna bakmadan yapılan eleştiriler ise hep güdük. Hedef, mevcut koşullar sonucu yaşanan değişimi kabullenmek, yenilenmek olmalı.
A Milli Takım maç kazanma yeridir yenilenme yeri değil tartışması son günlerde bir hayli popüler. Uluslar Ligi'nin taze bitmiş olması konuyu sıcak kılan gerekçe. Şaşırtıcı değil ki tartışmanın derinleştiğini ise pek görmedim. Açığı gördüm, dolduruyorum.
Milli Takım ne yeridir? Kuşkusuz ki yan gelip yatma yeri değildir. “O ülkenin yetiştirdiği” demek geliyor içimden ancak Türkiye Milli Takımı için dilim varmıyor bunu demeye. Ancak ve ancak Türkiye Cumhuriyeti pasaportu olanlar arasından en iyi olanların oynadığı takım diyebiliyorum Türkiye Milli Takımı için. Daha en baştan milli takımın ne olduğunu anlatmaya çalışırken bile gerçekleri göz ardı edemeyince sorunlar baştan başlıyor. Balık fena halde baştan kokuyor fakat kokuyu alabilene.
Şu andaki Türkiye Milli takımı o ülkede yetişmiş en iyi oyunculardan oluşamıyor. Ağırlıklı olarak başka topraklarda yetişmiş iyi futbolculardan kurulu bir milli takım. Türkiye dışında yetişmişlere kapıyı kapatalım demiyorum tabii ki ama başka ülkede yetişmişlerin varlığına kendini armağan etme rahatlığı da takımı bugünkü kısır tartışmalara sürüklüyor. Özellikle de Türkiye Milli Takımı gibi bunalımlar, kaoslar, travmalar, kavgalar, çekişmeler atlatan bir milli takımın güncel ruhsal duruma bakmadan yapılan eleştiriler güdük kalıyor.
JENERASYONLAR ARASI GEÇİŞ
Bugün kazanılamayan maçların nedenlerini bilhassa EURO 2016'da ve sonrasında aramak gerek. Çünkü 2016 yazının ardından gelişen mâlum olaylar sonrasında neşter vurularak değişime gidildi. Neşter hafif bile kaldı, bildiğiniz katır kutur girildi budanması gereken dallara. Değişim bodoslama yapılırken de budanması gereken bölgeler biraz fazla kesildi. Haliyle de o ağacın büyümesi meyve vermesi bir hayli uzun sürüyor, sürecek de.
Galibiyet almak bir yana iyi futbolun en önemli yapı taşı birlikte oynama alışkanlığıdır. Milli Takım'ın maç kazanması için de, ki burası Lucescu'nun tek haklı olduğu nokta, bu alışkanlığa ihtiyacı var. Milli Takım'ın geçmiş başarılarını överken hep altı çizilen şeyler bunlar değil mi? 2002 Dünya Kupası'na giden takım Galatasaray ağırlıklıydı, ki ondan önce Euro 1996 ve Euro 2000'e giden takımdı Japonya ve Güney Kore'de 3. olan takım. Şenol Güneş çok başarılı bir teknik direktör ancak o takımın başarı almaması için de hiçbir gerekçe yoktu. Çünkü daha da geriye gidersek 1992'den bu yana alt yaş gruplarında birlikte oynayan oyunculardan kuruluydu. Soyunma odası lideri, saha içi lideri ve hücum lideri hatta liderleri vardı. Aynısı olmasa da benzeri Euro 2008'de başarı kazanan milli takım için de söylenebilir. 83'lüler jenerasyonuyla birlikte Fenerbahçe'de başarılı performanslar ortaya koymuş oyunculara kendi takımlarında birlikte oynayan 2'liler 3'lüler eklenince sonuç alınabildi. Önceki başarılar elde edilirken hücum ağırlıklı oynatılan bir oyuncu grubunun varlığının yanında hem kulüp hem de milli takımlarda yaş gruplarında bir arada oynamış jenerasyonların varlığı da önemliydi.
Bugünkü milli takımın da en büyük eksikliği bu. Arada koskocaman jenerasyon kopuklukları var. Bu kopukluğun yaşanmaması için 2008'den sonra oluşturulan ve bugün (futbol olarak) olgun döneminde olan 87-88 jenerasyonundan en az 5 oyuncunun takımda bulunması, o oyuncuların pozisyonları dışındaki bölgelere de diğer yaş gruplarının en iyilerini serpiştirerek bir kadro yapısı kurulmalıydı. Ancak 85'lilerden başlayarak 88'lileri de kapsayan grubun yarattığı huzursuzluk nedeniyle oluşan kangrenden kurtulmak için yukarıda bahsettiğim operasyonla birlikte 89-92 jenerasyonunun formsuzluğu ve yetersizliği nedeniyle kadroda bulunmayışları bugünkü milli takımın jenerasyon geçişinde büyük bir kopukluk yaratıyor. O aradaki yaş grubunda bulunan en iyi oyuncular ise Türkiye Milli Takımı'nın yaş gruplarında değil Hollanda ve Almanya yaş gruplarında ulusal mücadele veren Cenk, Oğuzhan ve Yunus Mallı. Bu isimlerin hepsi de bugün formsuz. Türkiye genç yaş gruplarında bir arada oynayarak milli takıma yükselebilen ve kulüp kariyeri olarak da orta üst seviyeye gelebilmiş son oyuncular 1994 jenerasyonundan Okay Yokuşlu ve Hakan Çalhanoğlu.
DUYGUSAL HAFIZA
Arada bu tür bir kopukluğun olması sonucunda takım ortak bir oyun ortaya koymayı engelliyor. Takımın ortak bir duygusal hafızaya sahip olmasını da engelliyor. Duygusal hafızadan neyi mi kastediyorum? 2018 Dünya Kupası'nda Hırvatistan Milli Takımı'nın kaptanı Luka Modric'in penaltı atışlarıyla eledikleri Danimarka maçı sonrasında, Euro 2008'de Türkiye karşısındaki penaltı atışları sonrasında yaşadıkları hüsranı hatırlatmasından bahsediyorum. Bu duygusal hafıza takımı diri tutan ve motive eden bir şeydir. Oyuncular bu yaşanmışlıklar üzerinden birbirini motive eder maç içinde. Türkiye Milli Takımı'nda bu da yok.
Bu bağları, jenerasyonlar arası iletişimi ve yaş aralığındaki kopukluğu illa ki Milli Takım yaş gruplarında birlikte oynamış oyunculardan kurmaya gerek de yok. Geçiş sürecinde ara oyunculardan yararlanarak bir kadro kurulabilir ve takımı ileriye taşıyabilirsiniz. Üç sene önce Türkiye'nin 3-0 yendiği Hollanda, bugün tekrar zirve yaptı bu sayede.
Türkiye bu değişimi Hollanda ile aynı dönemde yapmadığı ve Dünya Kupası elemelerini 'kazanmak' için geri çağırdığı adam gibi adam (!) grubuyla oynamaya devam ettiği için bugün bu duruma düştü. Bu oyuncu grubundan hâlâ bıkmamış olanlar var ki, sırf milli takım maç kazansın diye bu ve benzeri tipteki oyuncuları tekrar milli takımda görmek için can atıyorlar. Bu isimlerin takımda olmasını problem olarak görmeyenler aynı takımın Ukrayna'yı Dünya Kupası 2018 elemelerinde de yenemediğini çok çabuk unutmuşlar. Aynı oyuncuların bugün kadroda olup Ukrayna'yı yenememesi durumunda da “Artık bu oyuncuların miadı doldu (örneğin) Enes Ünal neden oynamıyor?” sorusunu soracaklarına hiç şüphe yok.
DÜŞMEK DEĞİŞİM İÇİN FIRSAT
Milli takımın küme düşmesi ise sadece bir durum. Bugün uluslar ligi oynanmasa oynanacak hazırlık maçlarında, ki o hazırlık maçlarının bir çoğu da Uluslar Ligi C Grubu'nda yer alan takımlarla yapılacaktı, alınacak benzer sonuçlarla milli takım UEFA sıralamasında geriye düşecek ve Euro 2020 Elemeleri'ne 3. torbadan girecekti. Yani aslında değişen bir şey yok şu anda da. Sıfır buçuk puan fark ile sonuncu sıradan bulunulabilen B Grubu'nda kalabilmek büyük başarıydı. Ancak mevcut koşullar sonucu yaşanan değişimi kabullenmek yenilenmek öndeki hedefler olmalı. Hem başarılı sonuçlar alan 17 ve 19 yaş altı takımları da alttan alttan geliyorlar. Düşüşte olmak o kadar da kötü değildir, aslında tekrar ayağa kalkabilmek için iyi bir fırsattır. Bu dönüşümü gerçekleştirecek ileriye taşıyabilecek kişiler ise kuşkusuz ki Lucescu da, mevcut TFF yönetimi de değildir. Değişimin buralarda da gerçekleşmesi gerektiği önümüzdeki tek gerçektir.