Güle güle mavi fil: Didier Drogba
Mavi fil futbolu bıraktı, sahada gözlerimiz onu arayacak. İleride çocuklarıma onu izlediğimi anlatacağım. Çok uzatmadan Drogba hakkında bir şey söyleyecek olursak Jose Mourinhoder ki: “Bir gün olur da savaşa gidersem, yanıma sadece Drogba'yı alırım.”
Futbol alemi bir gariptir. Ya kahraman olarak ölürsünüz ya da kötü adama dönüştüğünüzü görecek kadar uzun yaşarsınız. “The Dark Knight” yani Kara Şövalye filminde Harvey Dent karakterinin ağzından çıkan bu replikten başka hiçbir cümle herhalde futbol dünyasını bize bu kadar güzel anlatamazdı. Kurt kocayınca köpeklerin maskarası olur ya! Bir yıldız futbolcu performansında biraz inişte olsun hemen onun yavaştan futbolu bırakması beklenir. Ki bu yanlış bir fikir de değildir. Çünkü fanları, onu hep hatırlamak istediği seviyede izlemeye devam etmek ister. Ömrünün sonuna kadar öyle oynayabileceğine bizi inandıran çok az sporcu vardır dünya tarihinde. Hatta bazıları tabiri caizse sinemanın hayali kahramanlarından Benjamin Button gibidir. Zaman ilerledikçe, yıllar geçtikçe yaşlanmak yerine gençleşen. Evet, fazla uzatmadan ismi hemen not düşelim yazının tam burasına: Didier Yves Drogba. Dünyada birçok kişi onu “fil” diye anar ama ben başlığımı “mavi fil” diye yazmak istedim. Çünkü o sadece Fildişi Sahili'nin efsanesi değil aynı zamanda Premier Lig'de Mavilerin yani Chelsea'nin beden bulmuş temsillerinden biridir.
Drogba, bu hafta için resmi olarak futboldan emekli olduğunu açıkladı. Tabii futbolu 40 yaşında bıraktı ama ona kalsa bir 10 yıl daha oynayacaktı. Oturup bir Didier Dorgba biyografisi yazacak değiliz. İnternet önünüzde, bir zahmet açıp okuyuverin ya da kitabını falan alın. Ama eğer illa ki aktif kariyerinden bahsedeceksek elbette bir şeyler karalayabiliriz, neden olmasın? Kariyerinin bütün basamakları kıymetliydi esasında fakat bizi de ilgilendiren çok önemli dönemeçleri vardı aynı zamanda. Marsilya yıllarıydı mesela onun dünya futbolu tarafından fark edilmesini sağlayan. Chelsea yılları ise aslında hikayenin tamamını anlatıyor. Chelsea formasıyla resmi olarak 164 gol atmış bu adam. Premier Lig şampiyonlukları, Şampiyonlar Ligi Şampiyonluğu, yaz yaz bitmez. Çin'e gidişi ve oradan Türkiye'ye gelişi çok enteresandır. Belki o dönemlerde hiç görülmemiş bir rekor paraya imza atarak Çin'de emekli olmaya giden Didier Drogba, birkaç ay bile duramadan yeniden savaşın içinde olma isteğine girdi. Ünal Aysal ve Fatih Terim döneminde devre arasında Galatasaray'a transfer edilen Drogba sadece Türkiye'nin gündemine değil, dünya spor gündemine de büyük bir yankıyla oturdu. Açıkçası Akhisar maçına üzerinde parçalı formayla çıktığı anı gözlerimle görene kadar ben bile inanamamıştım.
Baktığınızda Didier Drogba, dünyanın gelmiş geçmiş en iyi 10-20 santraforundan biridir diyebiliriz. Galatasaray'dan yeniden Chelsea'ye transfer oluşu ve Premier Lig'de Jose Mourinho'yla bir kez daha şampiyonluk yaşaması gerçekten inanılmaz bir şey. Sanki bir masalın canlı temsili. Neredeyse emekli olacakken sen Türkiye'ye bir takıma transfer olarak radikal bir karar ver, oradan bir Premier Lig transferi daha yap. Akıl almayacak kadar büyüleyici gerçekten.
Didier Drogba, son 1,5 senesini ABD'nin US side Phoenix Rising takımında oynayarak geçirdi. İşin ilginç tarafı kendisi bu takımın sahiplerinden biri. Yani ortağı olduğu takımda oynayarak emekli oldu. Aslında Drogba futbol oynamaktan emekli olmuş oldu çünkü görünen o ki her zaman futbolun içinde, bir yerlerinde yer alacak.
BİR HALK KAHRAMANI
Didier Drogba sadece futbol figürü değil aslında. Çok futbolcu emekli oluyor ama bu haftaki köşemizi ona ayırmamızın sebebi bilmem kaç gol atmış olduğu, kaç şampiyonluk kazanmış olduğu değil açıkçası. O gerçek bir halk kahramanı. Bir savaşı durdurdu. Bir top dünyayı değiştirebilir mi? Ben size anlatayım, cevabını siz verin.
8 Ekim 2005... Yani 13 senelik bir hikaye. Kanlı bir iç savaşın içinde olan Batı Afrika ülkesi Fildişi Sahili’nin milli takımı Sudan'ı yendi ve 2006'da Almanya'da yapılacak Dünya Kupası'na katılmaya hak kazandı. Futbolcuların soyunma odasındaki kutlamaları ülkedeki tüm televizyonlardan canlı yayınlanıyordu. Bir dünya yıldızı ve takımın kaptanı Didier Drogba mikrofonu eline aldı ve dizlerinin üzerine çöktü. Öyle bir konuştu ki dünya spor tarihinde ne bir benzerine rastlandı ne de rastlanacak. Drogba'nın konuşması;
"Bayanlar baylar. Fildişi Sahili'nin kuzeyindekiler, güneyindekiler, merkezindekiler, batısındakiler. Biz bugün tüm Fildişi halkının bir arada var olabileceğini, tek bir amaç uğruna oynayabileceğini gösterdik. Biz kutlamaların insanları birleştireceğinin sözünü verdik. Size dizlerimizin üzerinde yalvarıyoruz. Affedin! Affedin! Affedin! Afrika'da bunca zenginliğe sahip bir ülke savaşa sürüklenmemeli. Lütfen silahlarınızı bırakın. Seçimlere gidin. Her şey daha iyi olacak..."
Didier Drogba canlı yayında yaptığı bu konuşmayla bir futbol yıldızının nasıl bir sporcudan fazlası olabileceğini bütün dünyaya gösterdi. Sadece Fildişi Sahili için değil, koskoca Afrika kıtası için rol model, bir halk kahramanına dönüştü. Orada doğup büyüyecek hiçbir çocuk onun yaptığının hakkını ödeyemeyecek.
Bugünlerde televizyonlarda soytarılık yapan, bir sporcudan fazlası gibi tabirler yakıştırılan sporcular gibi değil Didier Drogba. O, Galatasaray'da oynarken Orduspor maçında ikili mücadeleye girdiği David Baral'ın sakatlanması üzerine maçın hemen ardından hastaneye koşup meslektaşını ziyaret eden adam. Mavi fil futbolu bıraktı, sahada gözlerimiz onu arayacak. İleride çocuklarıma onu izlediğimi anlatacağım. Çok uzatmadan Drogba hakkında son bir şey söyleyecek olursak Jose Mourinho'nun sözüyle bitirelim yazımızı. Mourinho der ki: “Bir gün olur da savaşa gidersem, yanıma sadece Drogba'yı alırım.”