YAZARLAR

Sayın Bakan’dan istirhamımdır

Medyanın soğan terörü ile mücadele açısından büyük önem taşıyan bu bilgiyi kasten mi bizlerden sakladığı sorusunu bir yana bırakacak olsak bile, beni asıl endişelendiren depolardaki geriye kalan 199 bin 970 ton soğanın nasıl ve hangi zamanlamayla vatandaşın moralini bozmak ve ekonomimizi sarsmak için kullanılacağı. Nihayetinde soğan bu, depoda durduğu gibi durmaz.

Soğan lobisinin son hamlesi, ekonomi bakanımız Berat Albayrak’ın sorunu anında görüp ilgili makamları uyarması ile bertaraf edildi. Elbette Sayın Cumhurbaşkanımız Türkiye’nin karşı karşıya bulunduğu tehditler ve apaçık saldırılar karşısında tetikte olmak gereğini her fırsatta ortaya koymasa, soğan üzerinden ülke ekonomimize yapılan bu saldırı kolayca bertaraf edilemezdi. Ancak, ekonomimizi hedef alan tehdidin büyüklüğünün tam olarak anlaşılamadığı kanaatindeyim. Zira Albayrak 200 bin ton soğan stoğunun olduğunu açıkladıktan sonra Mardin’de yapılan operasyonda bir depoda 30 ton soğanın ele geçirildiğini öğrendik. Medyamız, Demirören Haber Ajansı’nın servis ettiği bu haberi, kuru olarak ele geçirilen soğanların etkisiz hale getirilip getirilmediği bilgisini vermeden aktardı. Medyanın soğan terörü ile mücadele açısından büyük önem taşıyan bu bilgiyi kasten mi bizlerden sakladığı sorusunu bir yana bırakacak olsak bile, beni asıl endişelendiren depolardaki geriye kalan 199 bin 970 ton soğanın nasıl ve hangi zamanlamayla vatandaşın moralini bozmak ve ekonomimizi sarsmak için kullanılacağı. Nihayetinde soğan bu, depoda durduğu gibi durmaz.

Aslına bakarsanız mesele sadece soğanla kalsa, koskoca Türkiye Cumhuriyeti devletinin bakanlarının baş edemeyeceği bir mevzu değildi. Ama öyle mi? Memleketimizin ezeli, ebedi, tarihi, coğrafi, milli ve kelli felli düşmanlarının saldırıları bitmek bilmiyor. Misal, daha geçen gün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi “bizi bağlamayacak” bir karara daha imza attı. Selahattin Demirtaş’ın tutukluluğunun siyasi olduğuna hükmetti ve bir an önce serbest bırakılmasını talep etti. Hem de ne zaman? Ankara’da Dışişleri Bakanı Sayın Çavuşoğlu, AB Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Mogherini ve Avrupa Komisyonu’nun genişlemeden sorumlu üyesi Hahn bir araya gelmeden bir gün önce. Elbette bu toplantıda AİHM’nin Demirtaş kararına da değinildi. Ayrıca son dönemde akademisyenlerin gözaltına alınmasının endişe yarattığı da belirtildi. Dahası yapılan ortak açıklamada “Türkiye’den 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ortaya çıkan hukukun üstünlüğü ve temel haklar konusundaki gidişatın tersine döndürülmesi için kararlı eylem” beklendiği dile getirildi. Soruyorum size? ABD ile ipleri kopma noktasına getiren Rahip Brunson davası olsun, Almanya ile Türkiye arasında büyük bir krize yol açan tutuklu gazeteci Deniz Yücel davası olsun, yargımızın bağımsız ve tarafsızlığını defalarca kanıtlamış olduğu böylesi bir dönemde Avrupa Birliği’nin Türkiye’de hukukun üstünlüğünün olmadığını iddia etmesi, “siyasi” değilse nedir? Nitekim, Çavuşoğlu saldırının büyüklüğünü derhal idrak ederek AB’yi müzakereleri siyasi değil teknik temelde yürütmek gerektiği konusunda uyardı da, bizlerden hem medeniyet hem hukukun üstünlüğü bakımından fersah fersah geride bulunan “batı” kötü emellerine ulaşamadan saldırı bir kez daha bertaraf edilmiş oldu. Akademisyenlere gelince, ihraç edilmiş olduklarına bakmadan belediyelerin, sivil toplum kuruluşlarının düzenledikleri seminerlerde, atölyelerde konuşma yaptıkları, ders verdikleri tespit edilmesin mi? Yok, bu sefer Milli Eğitim Bakanı değil, onun şu sıralar “karanfillerin kaktüslere tepeden bakmayacağı” gibi derin manalar barındıran öğretmenler günü mesajı yayınlamak gibi pek önemli işleri var. Hem her işi de bakanlarımızdan beklememek lazım, değil mi ama? Arada böyle ufak tefek işlerin havale edildiği, basın demeyelim de, ne diyeceğimi bilemedim, kâğıda basılan propaganda aygıtları var ya, işte onlardan biri duruma derhal el koydu, haberi patlattı. Bu sayede uzmanlıkları anayasa, iktisat, siyasal teori filan olan akademisyenlerin demokrasi, hukuk, haklar ve özgürlükler gibi konularda konuşup milletimizin beynini bulandırmasının bir nebze de olsa önüne geçilmiş oldu.

Bütün bunlar bir yana, benim naçizane, ekonomi bakanı olur, dışişleri bakanı da olur, hatta gereğinde adalet bakanının bile alanına girebilir, artık hangisine kolay gelirse, Sayın Bakan’dan bir istirhamım olacak. Lüks tüketimimizin önüne ket vurmaya ve ekonomimizi bombalamaya kalkışan kozmetik lobisi yüzünden kozmetik fiyatları çok yükseldi. Alamıyoruz. Meseleye bir el atsalar.


Ülkü Doğanay Kimdir?

Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi mezunu. ODTÜ’te siyaset bilimi alanında yüksek lisans ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde yine aynı alanda doktora yaptı. Doktora çalışmaları sırasında bir yıl süreyle Paris II Üniversitesi Fransız Basın Enstitüsü’nde bulundu. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler Bölümü'nde öğretim üyesi iken kamuoyunda “barış bildirisi” olarak bilinen “Bu Suça Ortak Olmayacağız” başlıklı bildiriyi imzalaması nedeniyle 686 sayılı KHK ile ihraç edildi. 'Demokratik Usuller Üzerine Yeniden Düşünmek' isimli kitabının yanı sıra Eser Köker’le birlikte kaleme aldığı 'Irkçı Değilim Ama…Yazılı Basında Irkçı-Ayrımcı Söylemler' ve Halise Karaaslan Şanlı ve İnan Özdemir Taştan’la birlikte kaleme aldığı 'Seçimlik Demokrasi' isimli kitapları yayınlandı. Ayrıca siyasal iletişim, demokrasi kuramları, ırkçı ve ayrımcı söylemler konularında uluslararası ve ulusal dergi ve kitaplarda çok sayıda makalesi basıldı. İmge Kitabevi Yayınları’nda editörlük yaptığı beş yıl boyunca çok sayıda kitabın editörlüğünü üstlendi ve Türkçeye kazandırılmasına katkıda bulundu. Ülkü Çadırcı adıyla yayınladığı çocuk kitapları ve Gökhan Tok’la birlikte kaleme aldığı 'Teneke Kaplı İvan' isimli bir çocuk romanı da bulunmakta.