AIDS'in yeni metaforları
Operation Room sanat mekanında açılan Pozitif Alan sergisi ölümcül AIDS krizine tanık olmayan yeni bir neslin düşüncelerini karşımıza getiriyor.
1995 yılından bu yana 1 Aralık, Dünya AIDS Günü olarak tanınıyor. 1980 ve 1990'lı yıllarda dünyayı sarsan AIDS salgınının toplumsal hayatta, LGBTİ+ hareketinde ve sanatta yarattığı dönüşüm bugün unutulmuş gibi. HIV+ kişiler artık sağlıklı bir hayat sürebiliyor. Ancak AIDS'e dair algının geniş kitlelerce değiştiğini söylemek o kadar kolay değil.
2 Kasım 1985 tarihli Hürriyet gazetesinin manşetini "İşte AIDS'li Türk" başlığı süslüyordu. HIV+ olduğu manşetten duyurulan, hatta kendisi de virüs taşıdığını bu haberle öğrenen Murtaza Elgin'in hayatı HIVfobinin ülkemizdeki en korkunç halini gösterir. Ancak Elgin, işi "gullüme" döndürür ve iki sene sonra ününü kullanarak İzmir Fuarında assolist olarak sahne alır. Dramaqueer Sanat Kolektifi'nde "M. Paniği" isminde bir sunum yapan bağımsız araştırmacı Serdar Soydan, Elgin'in başına gelenlerin yanında onun mücadelesini de anlattı.
Aynı gün Amerikan Hastanesi'ne bağlı olarak çalışan Operation Room sanat mekanında da Pozitif Alan sergisi açıldı. Alper Turan'ın küratörlüğünü yaptığı sergi ölümcül AIDS krizine birebir tanık olmayan, ancak her fırsatta bu korku hatırlatılan genç bir nesil için AIDS'in ne anlama gelebileceğine dair imgeler sunuyor.
Kaos GL online platformunda Yunus Emre Demir "1 Aralık gelirken: Yapılmaması gerekenler" başlıklı bir yazı yazdı. Demir, üreme sağlığı etkinliklerinin, ağlak film gösterimlerinin HIV+ kişiler üzerindeki travmatize edici ve daha önemlisi de yanlış etkilerini eleştirip yapılması gerekenleri vurguladı. Küçük bir kesim AIDS konusunda artık o kadar bilgisiz değil. Ancak geniş kitlelerce halen AIDS = ÖLÜM vurgusu sürüyor.
"Sergi, evrensel ve kuşaklararası bir travma olarak bedenlerde ve zihinlerde yer edinmiş, devam eden bir salgın olmasına rağmen, ilaçlarla baskılanıp etkisiz hale getirildiğinde ve bulaşıcılığını yitirdiğine dahi kronik bir rahatsızlıktan farklı anlamları olan İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü'nü anlamaya çalışır." Alper Turan sergi metninde bu iddiayla yola çıktığını belirtiyor. Ve devamında şunları belirtiyor: "Pozitif Alan, görünme, saklanma, kamusal bir yüze sahip olma ve yüzünü saklama meselelerini HIV/AIDS üzerinden irdeler; damgalanma, korku ve bilgisizliğin ancak görünür kılınarak ve bir çehreye sahip olarak aşılacağını önerir ve HIV/AIDS'E kişisel ve kolektif, soyut ve kuir bir yüz ve bir anlatı atfetmeye çalışır."
Serginin girişinde yer alan Can Küçük'ün Geçici Dövme'si biyozararlı dövmesini geçici bir dövmeye dönüştürerek izleyicilerin pozitif alan içine girmesini sağlar. Sadık Arı, hastane paravanının tülü üzerine işlediği deseninde hastalık metaforlarını tarihselleştirir. Furkan Öztekin'in Sekme başlıklı kolajları medyadaki AIDS'in görsel algısını yorumlar. Serdar Soydan'ın arşivinden çıkan gazete kupürleri ve AIDS üzerine basılmış eski kitaplar ve broşürler de aslında Pozitif Alan sergisinin nasıl fobik bir görsel anlatıyı kırmaya çalıştığını gösterir. Çünkü Ardıl Yalınkılıç'ın annesiyle yaptığı yazışmalarda da gördüğümüz üzere ölümcül tehdit kalksa dahi yaratılan korku halen hüküm sürmektedir.
Pozitif Alan sergisi küratör Turan'ın belirttiği gibi AIDS'e yeni bir yüz ve anlatı atfetmeye çalışıyor. Bunu da büyük oranda gerçekleştirdiğini söyleyebiliriz. Ancak ondan fazla sanatçının ve kolektifin yer aldığı sergi daha önemli bir şeyi başarıyor. LGBTİ+ hareketiyle birlikte büyümüş, daha güçlü ve bilinçli bir kuşağın düşüncelerini bir araya getiriyor.