Putin’in sosyalizm kumpanyası
Kremlin’in sahibi, öğrencilere birilerinden yardım beklemelerindense Bolşevik şarkılarına kulak vermelerini öğütlüyor. "Bize kimse yardım etmeyecek, ne Tanrı ne çar ne de bir kahraman!' Bunu kendimiz yapmalıyız." diyerek konuşmasını noktalıyor.
Küre bu hafta olağan akışına devam ederken, takvimlendirilmiş toplantılar, ABD senatosundaki oylamalar ve Suriye’nin yeniden bir harekat alanı olarak Türkiye gündemine üst sıradan girmesine tanıklık ettik.
Olağanın dışına çıkan Brexit tartışmaları İngiltere Başbakanı ve Brexit’in ateşli savunucu Theresa Mary’in “Amma çok soruyorsunuz, anlaşma yapıyoruz beğenmiyorsunuz, ben de bırakıyorum ne haliniz varsa görün” noktasına geldi. May, güven oylaması sınavından geçse de, belli ki bu sırat köprüsünde başbakanlık yapmaktan yorulmuştu. Ey Brexit kaç siyasiyi parlamentoya küstürdün de Londra yağmurunda şemsiyesiz bıraktın!
Üst gündem sıralarında bu başlıklar varken ayrı bir konu yine alternatif gündem olarak karşımıza çıktı. Putin’in “bir kurtarıcı beklemeyin, kaderinizi elinize alın” çıkışı bu hafta gündemdeydi. Putin bu sözleri BM ya da NATO öncesi bir toplantıda söylemedi. Ya da ABD Enerjiden Sorumlu Dışişleri Bakan Yardımcısı Francis Fannon’un Rusya ile ortak projeler yürüten şirketleri tehdit etmesi karşında da şirketlere seslenen bir cesaretlendirme de değildi. Bu nasihat aslında daha önemli bir yerde verildi. Bu hafta konumuz Putin’in nasihatı, kime verdiği ve anlamına odaklanacağız.
SOSYOLOG VE KİŞİSEL GELİŞİM KOÇU PUTİN
Beş kişilik bir sahne kameranın konumlandığı zemin. Sahnede her beyaz koltuğun yanında bir de beyaz sehpa var, konuşmacılarının suyunu, notlarını koydukları. Beş koltuk var. Koltuklarda üç kadın konuşmacı iki de erkek katılımcı var. Erkek katılımcılardan birinin koltuğu kameranın görüş açısının da odağında yer alıyor. Diğer konuşmacıya geçmek için özel bir çaba gerekiyorken, ortada oturan konuşmacı için bir şey yapmaya gerek yok, çünkü o tam merkezde. Diğer konuşmacıların adları, kim oldukları ve neden orada oldukları birer cümleyle bile haber bültenlerinde yer almıyor. Gözler merkezde oturan erkek konuşmacıda. Bu toplantıyı ve oradaki konuşmayı haber kılan da ortada oturan kişi. Ortada oturan kişi 2000’den bu yana Rusya siyaseti ve gündeminin de merkezinde yer alan Vladimir Vladimiroviç Putin’den başkası değil.
Putin’in iktidara geldiği dönemden bu yana Rusya büyük bir dönüşüm geçirdi. 1990’ların Şok Terapisi, işlemez ekonomik ve siyasi reçeteleri Rusya denildiğinde ilk bakılan. Oysa Rusya 145 milyon nüfuslu bir ülke. Petrol ve gazdan, bir de Kremlin’in olduğu topluluktan ibaret değil. 1990’ların toplumda yarattığı yıkım bilimsel alanın dikkatinden kaçmasa da medya açısından öyle olmadı. Oysa bir ülke gibi bir toplum da dönüşümden geçiyordu. SSCB’nin yüklediği kolektif bilinç, devletin konumuna dönük eğitim ve kültür, nesiller boyu Rusya halklarının da yaşayışlarını ve zihinleri haritalandırdı. 1991’de sadece bir devlet değil, zihinsel haritalar da yıkıldı. Devletin dönüşümü ne kadar travmatikse toplumunki bundan çok daha travmatikti.
KATYUŞA’DAN YULYA’YA RUSYA’NIN YOLU
30 yaşına kadar SSCB değerleriyle hayatı adımlayan Katyuşa, artık bu değerlerin “peş para etmez” olduğunu, kapitalizmin maddi değerler sistemiyle yüz yüze geldiği maaş kuyruğunda, Moskova’da görmeyeni dövdükleri bir hamburger zincirinin saatler sonra erişilen, kuru ve ilginç tatlı hamburgerinden anlıyordu. Katyuşa kafasını Moskova’daki başka bir sokağa çevirdiğinde arada bir sokak da olsa, ekonomik, siyasi ve konum itibariyle kendilerinden fersah fersah uzak olan zenginlik ve ihtişamı görüyordu. Bazıları daha hızlı uyum sağlamıştı, yeni dedikleri düşünce biçimine. Üstelik bu yeni düşünce SSCB’nin son lideri Mihail Gorbaçov’un Yeni Düşüncesi de değildi. Bu yeni düşünce için Gorbaçov çok geç kalırdı. Yeni düşünce temellerini Adam Smith’ten, John Lock’tan, David Ricardo’dan alıyordu. Bir de yeni gözde isim Milton Friedman’dan.
Katyuşa bunu bilmiyor değildi, Markist düşünce bezeli SSCB okullarında kapitalizm de anlatılıyordu elbet. Ama nasıl olmuştu da bu kötülenen düşüncenin failleri bir anda bir grubun amentüsü olmuştu. Devlet neden boyun eğmişti? Bu soruya sadece Katyuşa değil, bilim dünyası da hâlâ yanıt arıyor. “SSCB neden yıkıldı” sorusuna net bir cevap verilemiyor. Hele düşman kampın istihbarat örgütü CIA raporlarında SSCB’nin 2000’lere kadar süreceğine dönük öngörüler de okununca “kesin bilmediğimiz bir şey oldu” iddiası komplolara da kapı aralıyor.
Katyuşa’nın 1990’larda öğrendiği en önemli şey “survival of the fittest” ilkesiydi. Yani güçlü olanın ayakta kaldığı yapı. Darwin’in Türlerin Kökeni'nde açıkladığı bu kavram, kapitalist düşünce sisteminin bireyden beklediği en büyük gereklilik. Hayatta kalmak için güçlü olacaktı artık toplum ya da daha doğru ifadeyle birey. “Güçsüzler bir zahmet de yaşamasınlardı, zaten kuru kalabalık. Her şeyi de devlette beklemeyin” diyordu asık suratlı kravatlı adamlar. 1990’lar boyunca devletin amacı rant dağıtma, dönüşüme amirlik yapmaydı. Bunun dışında onu hissetmeyen toplum, kendinden başka kimseye güvenmeme ilkesini çok dramatik biçimde öğrendi.
Katyuşa’nın bir kızı var, Yulya. SSCB’nin devlet olarak var olduğu son yazda doğmuş. Yulya, July’dan yani hazirandan eliyor. SSCB çöküyor ve Julya hayatının artık kıştan ibaret olduğunu annesinin kafa karışıklığı, sarsıntıları ve yoksulluklarından anlıyor. Katyuşa kızına “Hayatta kalmak için, kendini kurtarmak için kendinden başka kimsen yok” diyor. Bu ilke Yulya’nın yol göstericisi olmak zorunda.
YULYA’NIN KAFA KARIŞIKLIĞI VE TOPLANTI
Yulya artık bir yüksek lisans öğrencisi, beş beyaz koltuklu toplantıya o da katılmış. Yeniden güçlü Rusya diyen, 1990’lara göre hayatlarında kısmi iyileştirmeler yapan insanın sözlerini duymak için orada. Beklenen an geliyor ve Putin söze giriyor.
"Her birey, kişisel başarının yüzde 90'ının kendine bağlı olduğunu anlamalı. Her birimiz hayattaki yolumuzu kendimiz arayıp bulmalı, yazgımızı kendi ellerimize almalıyız, aksi halde başarı elde edemeyiz diyor.
Suyundan bir yudum alıp devam ediyor, "Hep iyi kalpli amcanın bize bir şeyler getireceğini düşünüyoruz" diyor. Yulya ile beraber salonu dolduran diğer öğrencilerin kafaları karışık. “Bilmediğimiz ne söylüyor?” sorusunu akıllarından uzaklaştırarak dinlemeye devam ediyorlar.
Kremlin’in sahibi, öğrencilere birilerinden yardım beklemelerindense Bolşevik şarkılarına kulak vermelerini öğütlüyor. "Bize kimse yardım etmeyecek, ne Tanrı ne çar ne de bir kahraman!' Bunu kendimiz yapmalıyız." diyerek konuşmasını noktalıyor.
Nihayet bitiyor toplantı. Yulya biraz şaşkın doğrusu, neyse ki Moskova soğuğu onu kendine getiriyor. Sorgulamaya başlıyor, kendine engel olamıyor. "İyi de 2000’lerden bu yana kurtarıcı gibi görünmek için elinden geleni yapmadın mı Ey Put.." Bunu sesli mi söyledim diye etrafını kolaçan ederken öylece ortada bırakıyor cümlesini. "Kendimi kurtarır mıyım bilmem ama böyle eleştirel konuşunca sonumun en iyi ihtimalle hapis olacağını biliyorum" diyor. Öyle ya Rusya ifade özgürlüğü merkezi değil, olmadı da zaten.
"Acaba üniversite harçları artacak mı" demek istedi, öyle ya "kendi kaderinizi tayin edin" demişti mimiksiz Başkan. Yoksa ulaşıma zam, yeni vergiler mi? Bolşevik marşları güzel de bu sorulara cevap vermiyor ki, hem onlar bu marşları kolektif bir bilinç için söylemedi mi diye düşünüyor… Bolşevikler sosyalizm için yola çıkmıştı, kendilerince bunu yapmaya çalıştılar. Ama Putin sosyalizm değil, kendinize sizden başka kimse yardım etmeyecek, diyordu. O zaman anladı. Karşısında bir kumpanya vardı. Çarpıcı sözler özenle seçilmiş, insanın tek başına olmasına dair ne kadar özlü söz varsa sıralanmıştı. Uygun söz bulunamadığındaysa kapitalizmin en büyük düşmanlarından Bolşeviklerin marşları yardıma çağrılmıştı, hem de bireycilik ve kapitalizm için. “Neredeyse 30 yıldır içinde yoğrulduğum değerlerin sosyalizmsiz kumpanyasını izlemiş oldum derken” bir yandan da cebindeki rublelerin metro biletine yetip yetmediğini kontrol ediyordu…
Mühdan Sağlam Kimdir?
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktorasını yapmıştır. Enerji politikaları, ekonomi-politik, devlet-enerji şirketleri ilişkileri, Rus dış politikası ve enerji politikaları, Avrasya enerji politiği temel ilgi alanlarıdır. Gazprom’un Rusyası (2014, Siyasal Kitabevi) isimli kitabın yazarı olup, enerji ve ekonomi-politik eksenli yazıları mevcuttur. Barış için Akademisyenler “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzaladığı için 7 Şubat 2017'de çıkan 686 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edilmiştir. 8 Kasım 2023'te Ankara İdare Mahkemesi kararıyla Mardin Artuklu Üniversitesi'ndeki görevine iade edilmiş, ancak 27 Şubat 2024'te İstinaf Mahkemesi kararıyla yeniden ihraç edilmiştir. 2017-2023 yılları arasında aralarında Gazete Duvar, Almonitor, Kısa Dalga ve Artı Gerçek'in de bulunduğu medya kuruluşlarında çalışmıştır.
'Ortadoğu’da Kürt meselesinin çözümü Türkiye'siz düşünülemez' 13 Kasım 2024
'Erdoğan Kürt Sorununu çözmeye değil stabilize etmeye çalışıyor' 04 Kasım 2024
Yapay zekanın açıldığı kapı: Nükleerin yeniden keşfi 30 Ekim 2024
Cumhuriyet'in 101. yılı: Demokrasi, laiklik, anayasa, eşit yurttaşlık 29 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI