Doğu-batı mı, kuzey-güney mi?
Türkiye ABD’ye rağmen Fırat’ın doğusuna operasyon yapar ve istediği sonucu alırsa Suriye’nin kuzey şeridini tamamen ÖSO unsurlarına teslim eder ve Fırat’ın batısında aynı unsurlar ile oluşturduğu “paralel devleti” Kamışlı’ya kadar genişletir. Bu durumda Esad’ı devirememiş olsa bile "bölünme tehlikesi"ni bertaraf etmiş ve petrolü ile, tahılıyla çok değerli bir ekonomik alanı kazanmış olur.
Fırat’ın doğusunun, istediğimiz gibi at koşturup Afrin’e kadar vardığımız batısından farkı ne? İkinci ve daha önemli soru: Meseleyi neden Türkiye’de iktidarın kamuoyunu şartlandırdığı “doğu – batı” söylemiyle okuyoruz?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Fırat’ın doğusuna operasyon yapılacağını” açıklaması sonrası “Erdoğan neden böyle bir şey yapmak istiyor, yapabilir mi, yaparsa sonuçları ne olur?” soruları öne çıktı.
“Zeytin Dalı” harekatından yola çıkarak “neden yap(a)masın?” diye düşünenler çoğunlukta. Bu gibi düşünenlere göre Rusya ve Suriye zaten razı, Türkiye ise -en azından sınırlı- bir operasyon için onay almış olabilir.
Önce şu saptamayı yapmak lazım: Fırat’ın doğusuna herhangi bir müdahalenin sonuçları Türkiye’nin ne kadar ileri gideceğinden çok ABD’nin nasıl tepki vereceğine bağlı.
- Fırat’ın batısı yanılgısı:
Fırat’ın batısına yaptığı operasyonları kolaylaştırıcı çok sayıda unsur vardı. O bölgede bulunan ÖSO militanları Türkiye için insan malzemesi oluşturuyordu, Türkiye Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatlarını bu unsurlar üzerinden yürüttü. Her iki operasyonun yapılmasına itiraz ise neredeyse imkansızdı. Suriye’nin o sıralarda zaten o bölgeye gönderecek gücü yoktu. Rusya Türkiye ile işbirliği halinde olduğu için Türkiye’nin isteklerini reddetmedi.
Fırat’ın doğusunda ise çok daha uzun bir sınır şeridi var. Bu sınır hattı boyunca ABD’nin üsleri ve güçlerinin yanı sıra yerleşik, eğitimli Kürt güçleri mevcut. Afrin’de Kürtler “yalnız bırakıldı” ancak doğusu için aynı durum söz konusu değil. Üstelik çok daha geniş bir coğrafyadan söz ediyoruz. Batıda bulunan ve uzun bir yol gitmeden operasyonlara katılan ÖSO unsurları ise doğuda mevcut değil. Nakledilmeleri gerekiyor.
Ama en çok üzerinde durulan nokta ABD’nin Fırat’ın batısına yapılan müdahalelere tepkisiz kalması ve Fırat’ın doğusu için de aynı tavrı tekrarlama olasılığı. Fırat’ın batısı – doğusu karşılaştırmasını aktörler açısından da değerlendirmek lazım:
- ABD açısından:
Birincisi Fırat’ın batısı ABD için çok da önem arz etmiyor(du). ABD’nin Fırat’ın batısında olduğu gibi doğusunda da Türkiye’ye nitelikli bir operasyon karşısında sessiz kalacağı düşüncesi bu ülkenin Fırat’ın doğusunda sadece “Kürtleri korumak ve IŞİD ile mücadele için” bulunduğu yanılgısından kaynaklanıyor.
Oysa tarihinde ilk kez Suriye’ye girme ve İran’ı bloklama imkanı yakalamış olan ABD o bölgede “kendisi için de” var. Yabancı(sı) olduğu o bölgede tek başına direnemeyecek olan ABD, tutunabilmesini sağlayacak “yerel gücü” ise PYD ile sağlamış durumda. Kürtlerin siyasi kazanım / kanton yapılaşması planında Afrin de vardı ancak ABD için sadece Fırat’ın doğusu yeterli. Dolayısıyla bu bölgeye önem veriyor ve Türkiye’nin bu bölgede “niteliği değiştirecek” herhangi bir müdahalesi bütün planlarını bozar. ABD’nin böyle bir olasılığın belirmesi durumunda nasıl tepki vereceği belirsiz. Muavenet ve “çuval” meseleleri hâlâ hatırlarda. Erdoğan ABD birliklerinin hedef alınmayacağını da söyledi. Böyle bir olasılık var mı? Böyle bir durum Türkiye’nin NATO müttefiki ABD’ye savaş açması demek değil midir? Türkiye isterse bile böyle bir şey yapabilir mi?
ABD ile Türkiye arasında anlaşma sağlandığı ve Erdoğan’ın bu anlaşmaya dayanarak konuştuğu ihtimali ne kadar olası? ABD Türkiye’ye “zevahiri kurtarmak için belli bölgelere girebilirsiniz” demiş de olabilir ama bunu da zaman gösterecek. Diğer yandan Münbiç de Fırat’ın batısında kalıyor ve “jest” burada yapılabilir.
- Rusya açısından:
Rusya’nın Suriye Kürtleri ile sıcak bir ilişki içinde olmadığı malum. Ancak bu, Rusya’nın Türkiye’nin Kürtleri “ham yapma” politika ve hamlelerini onayladığı anlamına gelmiyor. Çünkü Rusya için de asıl problem Kürtler değil ABD. Dolayısıyla sadece küresel değil Suriye’de de rekabet içinde olduğu ABD’ye karşı Türkiye’nin atacağı her adımı destekler. Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova açıkladı: Türkiye ile temas halindeyiz ancak her konuda aynı düşünmediğimizi defalarca belirttik. Bunu “YPG’yi terör örgütü olarak kabul etmiyoruz, Kürtlere ölümcül darbe vurmanızı onaylamıyoruz” diye okumak lazım.
- Suriye açısından:
Şam ise Kürtler ABD ile işbirliği yaptığı ve kendi çizgisine gelmediği için sessizliğini koruyor. O bölgedeki aktörlerin (Türkiye, Kürtler, ABD, Rusya, İran) mücadelesinin nasıl bir hal alacağını görmek istiyor. Şam açısından da bir süre önce başlayıp her ne sebeple olursa olsun kesilen görüşmelerin tekrar başlama beklentisi var çünkü. Bu duruma engel olarak görülen ABD’ye karşı Türkiye’nin atacağı herhangi bir adım aynı zamanda doğal olarak Kürtleri de kendisine yaklaştıracağı için Şam’ın sessiz memnuniyeti ile karşılanacaktır.
- Kürtler açısından:
Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna müdahalesi ve sonuç alması Kürtlerin bugüne kadar Suriye’de elde ettiği kazanımların bir anda buharlaşmasına ve Kürt hareketinin daha uzun yıllar felç olmasına neden olabilir. Bu nedenle Kürtler Afrin’den farklı tavır gösterebilirler. Peki “Afrin için de aynı şey söyleniyordu ama tek kurşun atılmadı” düşüncesi ne kadar geçerli? Yukarıda Türkiye’nin olası operasyonunun sonuçlarını ABD’nin tavrı belirleyecek öngörüsünde bulunmuştuk, Kürtlerin “savunmasının başarısı da” ABD’nin tavrına bağlı. Eğer ABD net bir biçimde savunmazsa Kürtler direniş ne kadar şiddetli olursa olsun TSK’nın saldırılarına karşı koyamaz.
- Türkiye açısından:
Türkiye’nin 2012 öncesi Suriye ajandasında sadece Esad’ı devirmek ve Müslüman Kardeşler anlayışının da içinde olduğu bir yönetimi getirmek vardı. Esad’ın devril(e)memesinin üstüne 2012’den sonra “Kürt tehlikesi” ortaya çıktı. Afrin “Kürt denizinde bir damlaydı” ve Türkiye’nin tanımlamalarına göre “tehlike” doğu – batı ekseni üzerinden okunuyordu. Ancak Türkiye’nin asıl hedefi Suriye’nin kuzeyi ile Türkiye’nin güneyi arasındaki bağlantıyı kesmek. Fırat’ın doğusu denildiğinde bunu anlamak lazım.
Türkiye ABD’ye rağmen Fırat’ın doğusuna operasyon yapar ve istediği sonucu alırsa Suriye’nin kuzey şeridini tamamen ÖSO unsurlarına teslim eder ve Fırat’ın batısında aynı unsurlar ile oluşturduğu “paralel devleti” Kamışlı’ya kadar genişletir. Bu durumda Esad’ı devirememiş olsa bile "bölünme tehlikesi"ni bertaraf etmiş ve petrolü ile, tahılıyla çok değerli bir ekonomik alanı kazanmış olur. Bundan sonra Suriye için uzun yıllar sürecek yeni bir Golan problemi başlayabilir. Ama tekrar etmek lazım: Bütün bunlar ABD’nin tavrına bağlı olasılıklar.
Bu olasılıklardan hangisi gerçekleşir bilebilmek mümkün değil. Ancak akla yatkın olan şu: Türkiye’nin etki alanını genişletecek, o bölgede dengeleri değiştirecek ve Kürtlerin Türkiye tarafından yutulmasına yol açacak adımlara ABD de, Rusya da, Suriye de karşı çıkar. Hiçbir bölge gücü -sorunlar yaşasa da- Kürtlerin tamamen yok olması ile sonuçlanacak bir adıma izin vermez.
Erdoğan’ın açıklamasındaki “birkaç gün” ne kadarlık bir süreye tekabül ediyor belli değil, zira bizim anladığımız kadar bir süre ise, operasyonun şimdiye kadar başlaması gerekirdi. Ama belli ki “gireceğiz” demesine ve içeride “çok büyük malzeme sağlayacak olmasına rağmen” başlamamış olması, bu yazıda çerçevelendirmeye çalıştıklarımız da dahil bazı olasılıkların sonuçlarından emin olunamadığını gösteriyor.