YAZARLAR

Barbaros Hayreddin Paşa Akdeniz’de ne arıyor?

Ankara TPAO ile arama faaliyetlerine başladı. Ancak Doğu Akdeniz enerji kaynakları 2 bin-4 bin metre derinlikte ve çıkarılması güç kaynaklar. Çıkarma için iyi bir uzmanlık ve teknoloji gerekiyor. Türkiye’nin bu anlamda kapasite ve deneyim eksikliği var. Bu nedenle uluslararası ortaklıklar kurması gerekiyor.

Doğu Akdeniz, 2018’de hiç olmadığı kadar hareketli bir yıl yaşadı. Doğu Akdeniz’i görünür kılan ve yüksek tansiyonun merkezi haline getiren enerji kaynakları, özellikle 2009’dan bu yana keşfedilen doğal gaz ve petrol yatakları.

Doğu Akdeniz bölgesi, kayda değer enerji kaynağının keşfedilmesiyle beraber küresel enerji piyasasında dikkatle izlenen ve şirketlerin projelerden pay almak için çabaladığı bir bölge. Burada Münhasır Ekonomik Bölgeleri’nde (MEB) doğal gaz arama ve çıkarma faaliyeti yürüten dört ülke var: İsrail, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), Mısır ve Lübnan. Bu ülkelerin arasına 2018’de Türkiye de katıldı. Benzer biçimde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) arama faaliyetlerine başladı.

Her ne kadar kağıt üzerinde konu özetlenirken arama faaliyeti, çıkarma faaliyeti yapılıyor denerek soğuk biçimde ele alınıyorsa da bölgedeki gerilimin düzeyi hiç düşük değil. Bu yazıda Doğu Akdeniz’de 2018’de yaşanan gelişmelere ve Türkiye’nin pozisyonuna mercek tutacağız.

DENİZ ANLAŞMAZLIĞININ DÜĞÜMÜ: KIBRIS SORUNU

Kıbrıs sorunu, yani adanın kuzeyiyle güneyi arasında barışın tesis edilmesi için pek çok aktör uğraşıyor. Taraflar arasındaki görüşmeler, 2017’de yine akamete uğradı. Kıbrıs adasında halihazırda KKTC ve GKRY var. Deniz alanın paylaşılmasındaki ilk sorun burada baş gösteriyor.

1960’ta ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyeti her ne kadar adadaki iki halkın beraber yönetme ilkesini temel alsa da taraflar arası çatışma sonucunda GKRY, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tek başına temsil ettiğini iddia ediyor. Güney Kıbrıs’ın Yunanistan ile birleşme girişimine karşı Türkiye garantör devletlerden biri olarak (diğer iki garantör Yunanistan ile İngiltere) 1974’te müdahale etti. 1975’te BM nezaretinde çizilen sınırla Ada ikiye ayrıldı. Kıbrıs Türk Kesimi, 1983’te bağımsız devlet ilanında bulundu.

Son dönemde taraflar arasında anlaşmazlığın yeni nedeni 2004’te Güney Kıbrıs’ın tek taraflı olarak ve kimseye danışmadan kendi bitişik bölgesini 24, MEB’ini 200 mile çıkaran kararı. Çünkü ilan edilen MEB, adanın bütününe dönük bir perspektife dayanıyor. Bir anlamda KKTC’nin bu alandaki haklarına el konulduğu söylenebilir. Bu adıma karşı Türkiye ile KKTC, nota verme, sorunu BM’ye taşıma gibi adımlar attı. Lefkoşa’ya göre şayet Kıbrıs MEB’inde enerji kaynakları işletilecekse; KKTC, müzakere süreçleri dahil tüm aşamalarda yer ve gelirden pay almalı. Ancak KKTC Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Kudret Özersay’ın açıklaması, böyle bir uzlaşının olmadığını gösteriyor. Özersay, 9 Mart 2018’de “Ada civarındaki hidrokarbon kaynakları ya Güney Kıbrıs ile birlikte arama çıkarma konusunda anlaşırız ya da biz de onlar gibi tek başımıza hareket ederiz” demişti. Yani adada bir nevi “gemisini kurtaran kaptandır” durumu var.

AKDENİZ’DE DERT BİR DEĞİL: TÜRKİYE-GKRY ANLAŞMAZLIĞI

Güney Kıbrıs’ın 2004’te ilan ettiği bitişik bölge ve MEB yalnızca KKTC’nin sorunu olmayıp Türkiye’yi de etkileyen bir kapsama sahip. Güney Kıbrıs’ın 2004’teki kararındaki sınır, Türkiye’nin Akdeniz’deki karasularıyla çakışıyor. Dolayısıyla Güney Kıbrıs’ın tezinin geçerlilik kazanması, Türkiye'nin Akdeniz’deki karasularından olmasına neden olacak. Bununla beraber uluslararası hukuk kaideleri ve 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesi gereği karasularının MEB karşında bir üstünlüğü var.

Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki yetki alanı sınırlandırmaya dönük tutumu, Doğu Akdeniz’in uluslararası hukuka göre yarı kapalı bir deniz olarak kabul edilmesi ve sınırlandırmanın ilgili devletlerin ortak bir platformda uluslararası hukukun hakkaniyet ilkesi çerçevesinde müzakere edilmesine dayanıyor. Bunun yanında MEB ilan etmeyen Ankara, buradaki fiilen (ipso facto) ve başlangıçtan beri (ab initio) olan haklarını muhafaza ettiğini ve bu hakların geçerli olduğu sahalarda hidrokarbon arama-çıkarma faaliyetlerine izin vermeyeceğini ilan etti.

SÖYLEMDEN EYLEME: FATİH SONDAJ GEMİSİ AKDENİZ’DE

Türkiye, yukarıda özetlendiği üzere yıllardır Güney Kıbrıs’ın tutumuna dönük karşıt söylemlerde bulunuyor ve sorunu uluslararası platformlarda dile getiriyordu. Bununla beraber açıklamadan eyleme 2018’de geçildi ve engellemenin yanında, arama faaliyetlerine başladı.

Türkiye’nin ilk engellemesi ENİ ile Total, 8 Şubat 2018’de Güney Kıbrıs’ta, Calypso alanında Mısır’a ait Zohr alanındaki gaz kapasitesine denk gaz kaynağı keşfettiklerini duyurmasının ardından geldi. Güney Kıbrıs bölgeye dair tarafların uzlaşısı olmadan ilan ettiği deniz alanını 12 Bloka ayırmıştı. İşte bu bloklardan olan 3. Blok Kuzey Kıbrıs, Türkiye ve Güney Kıbrıs arasındaki sorunlu bölge. Bu noktada Türkiye ENİ’nin Güney Kıbrıs’ın 12 Bloka ayırdığı bölgedeki 3. Blokta arama yapmasına 11 Şubat’ta Türkiye’nin deniz kuvvetleri engel oldu. Türkiye burada bir “oldubittiye” izin vermeyeceğiz diyerek bu blokta arama hakkı olan KKTC’nin Türkiye ile 2011’de yaptığı anlaşmayı hatırlattı.

Yıl içinde de savaş gemileriyle çeşitli engellemelere devam edildi. Ancak Ankara bununla sınırlı kalmadı. Mayıs 2018’de Fatih sondaj gemisi Akdeniz’de arama faaliyetine başladı. Benzer biçimde daha önce ilan edilen Güzelyurt Araştırma sahasında 2013’ten beri bölgede olan Barbaros Hayreddin Paşa arama gemisi 2018’de de faaliyetini sürdürdü.

BÜYÜK ŞİRKETLER VE ADI ANILMAYANLAR

Türkiye cephesinde bunlar yaşanırken sahadaki diğer aktörler de benzer faaliyetlerini sürdürdü. İsrail, Tamar ve Leviathan sahalarında çıkarma faaliyetlerine devam ediyor. Mısır ENİ ile beraber Zohr alanında çalışıyor. Dahası, geçtiğimiz yıl, Yunanistan, İtalya, İsrail ve Güney Kıbrıs arasında imzalanan ve Doğu Akdeniz’den AB’ye gaz taşınmasını hedefleyen anlaşma Şubat 2019’de AB’nin onayına sunulacak. Anlaşmanın, enerji çeşitliliği konusuna önem veren Brüksel tarafından onaylanması bekleniyor.

ENİ, Total, Delek ve Nobel Doğu Akdeniz’de faaliyet yürüten uluslararası şirketler. 2018’de aralarına iki yeni şirket katıldı: ExxonMobil ve Katar Petrolleri. Söz konusu iki şirket, Güney Kıbrıs’a ait sahada (10. Blokta) arama çalışması yapıyor.

Öte yandan, ExxonMobil ve Katar Petrolleri’nin Güney Kıbrıs ile arama faaliyetlerine katılmasına Türkiye’nin sessiz kalması ilginç bir durum oluşturuyor. Katar ile Türkiye iyi ilişkilere sahip. Buna karşın Katar devletine ait şirketin Türkiye’nin anlaşmazlık yaşadığı Güney Kıbrıs’la anlaşması Ankara tarafından gündeme taşınmadı. İktidar, çeşitli platformlarda Güney Kıbrıs’la çalışan şirketleri eleştirse de ne ExxonMobil ne de Katar Petrolleri'nin adını andı. Üstelik ExxonMobil faaliyetlere başlarken ona ABD’ye ait 6. Filo eşlik etti.

Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları enerji politikaları açısından dikkatle izleniyor. AB’nin bir üyesi doğal gaz faaliyetlerinin merkezinde. Ayrıca üç AB üyesi ve İsrail arasındaki doğal gaz anlaşması bu yıl onaya sunuluyor. ABD'nin, Avrupa enerji pazarında çeşitliliği savunurken örnek verdiği bölgelerden biri Doğu Akdeniz. Yani ExxonMobil’in şirket odaklı çalışmalarının yanında ABD yönetimi siyasi olarak da bölgedeki faaliyetleri destekliyor. Rusya’ya karşı mevzi kazanmaya çalışan ABD’nin Gazprom’u geriletmek için 2019’da Doğu Akdeniz’deki faaliyetlere daha fazla destek olması şaşırtıcı olmayacak. Benzer biçimde “petrol neyse de, ben doğal gazda marka olmak istiyorum” diyen Katar, uluslararası projelerde görünürlüğü önemsiyor. Doha da bölgede kalıcı olmaya çalışacaktır.

Bu çerçevede 2017’de Ulusal Enerji ve Maden Politikası Belgesi yayınlayan Türkiye’nin ne yapacağı merak konusu. Ankara TPAO ile arama faaliyetlerine başladı. Ancak Doğu Akdeniz enerji kaynakları 2 bin-4 bin metre derinlikte ve çıkarılması güç kaynaklar. Çıkarma için iyi bir uzmanlık ve teknoloji gerekiyor. Türkiye’nin bu anlamda kapasite ve deneyim eksikliği var. Bu nedenle uluslararası ortaklıklar kurması gerekiyor. Ankara’nın 2019’da faaliyetlerine uluslararası ortaklarla devam edip edemeyeceği ve Güney Kıbrıs ile çalışan şirketlere ve bunları destekleyen müttefiklerine dönük politikası 2019’un merak edilen konularından olacak.


Mühdan Sağlam Kimdir?

Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktorasını yapmıştır. Enerji politikaları, ekonomi-politik, devlet-enerji şirketleri ilişkileri, Rus dış politikası ve enerji politikaları, Avrasya enerji politiği temel ilgi alanlarıdır. Gazprom’un Rusyası (2014, Siyasal Kitabevi) isimli kitabın yazarı olup, enerji ve ekonomi-politik eksenli yazıları mevcuttur. Barış için Akademisyenler “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzaladığı için 7 Şubat 2017'de çıkan 686 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edilmiştir. 8 Kasım 2023'te Ankara İdare Mahkemesi kararıyla Mardin Artuklu Üniversitesi'ndeki görevine iade edilmiş, ancak 27 Şubat 2024'te İstinaf Mahkemesi kararıyla yeniden ihraç edilmiştir. 2017-2023 yılları arasında aralarında Gazete Duvar, Almonitor, Kısa Dalga ve Artı Gerçek'in de bulunduğu medya kuruluşlarında çalışmıştır.