Buzya, o güzel ülke
Viranşehir’de Davut, -kalıptaki toprağı sıkıştırıyorduk balyozla - "Peki hocam her yere gittin, Buzya’ya da gittin mi" diye sordu. O gitmişti. Sonra yemek yerken hep birlikte, kerpiç gölgesinde tarif etti bana Buzya’yı...
Israrla bana "Bir kağıt tutalım" diyorlardı. Her gün kim geldi kim gelmedi diye. Yoklama kağıdı. Ben karşı çıkıyordum buna. Viranşehir’de toprak işgal etmiş, evsizlerle birlikte kerpiç evler yapıyorduk. Sadece ev inşa etmiyoruz burada, başka bir hayat inşa etmeye çalışıyoruz, çizelgeli kağıtlarla minyatür devlet piramitleri yapmayalım, diyordum. "Ama hocam bak hiç gelmeyenler var" diyordu Davut. Her gün geliyordu. Uzun yol şoförüydü. O sırada toprak karıyorduk mesela, içinde alçı, kireç ve su, en az 20 litre, iyice ağır oluyordu toprak." Olmuyor hocam diyordu" Davut. Bir gün gelenleri saydık birlikte. Herkes oradaydı…
Marinaleda’da ‘kendi evini kendin yap kooperatifinde’ herkesin belirlenmiş bir çalışma saati vardı. Onu doldurduktan sonra evini alıyordu. Yani bazen haftada 40 saat geliyor, bazen beş saat hiç önemli değildi. Önemli olan o saati doldurmaktı. Böylece evini aldıktan sonra çalışmaktan kaytarmak da olmuyordu. Çünkü zaten o saatini doldurmuştu.
Şimdi yapsam böyle yaparım herhalde.
Halbuki ben daha çok ‘ayıp’ olur üzerinden bir şey kuralım diyordum. Kağıt küreğin canı cehenneme. "Çok hayalperestsin" diyorlardı. Tabii ki öyleyim yoksa bu distopya nasıl kırılır.
Soma’da bir köyde kooperatif kurmaya çalışıyorduk, maden faciasından sonra. Kahveyi mandıra haline sokuyorduk. Kooperatife doğrudan kimse katılamıyordu. En az yüz saat çalışması gerekiyordu. Çalışanlar, çalışma saatlerini yazdırıyordu. A. da bizle çalışıyordu. En az 25-30 saat olmuştu. Birlikte arabayla aşağı iniyorduk. "Abi sen Allah'a inanıyor musun" diye sordu. "Neden sordun" dedim. "Reha abi inanmıyormuş" dedi. -Reha* arkadaşımdı bizle çalışan- "İsteyen inanır, istemeyen inanmaz" dedim. "Ben de inanmıyorum abi" dedi. Biraz durdu, şöyle 20-30 saniye. "Peki abi Allah'a inanmazsam bana günah yazar mı" dedi.
Haciz gelmişti A’ya. "Hangi banka" dedim. "Denizbank bir de İnek bank" dedi. "İnek bank mı ?" "Ha abi inek bank, biz onu sağarız dedik o biz sağdı" dedi.
‘İNG’ydi, İnekbank…
Viranşehir’de Davut, -kalıptaki toprağı sıkıştırıyorduk balyozla - "Peki hocam her yere gittin, Buzya’ya da gittin mi" diye sordu. O gitmişti.
Sonra yemek yerken hep birlikte, kerpiç gölgesinde tarif etti bana Buzya’yı, hani Rusya’dan doğru gidiyorduk, çok uzaktı, çok soğuk, her yer buz…
Sibirya’ydı tabii ki..
Yeni yılda, yeni hayaller inşa etmeye, bu distopyayı yıkacak.
*Reha çok iyi bir ustadır. Bir telefonla gelip, bir hayale, bütün emeğiyle, hüneriyle dahil olacak kadar iyi. İnsan böyle arkadaşları olduğu için onur duyuyor.