Şam'a dönüş zamanı
Suriye ülkenin bir bölümünü yerle bir eden savaştan sonra Ortadoğu ve dünya sahnesine yeniden dönecek denilebilir. Öyle olursa Suriye Cumhurbaşkanı Esad’ın da Ortadoğu liderleri arasında eski yerini aldığını göreceğiz.
Suriye Dışişleri Bakanı Velid El Muallim savaşın en başından bu yana düzenlediği hemen her basın toplantısında “gün gelecek bize karşı düşmanlık sergileyenler Şam’a geri dönecek” mesajını verirdi.
Coğrafyamızda bir gün sonrası için bile çoğu zaman tahmin yapmak zor ama son günlerde yaşananlar Velid Muallim’in haklı çıkacağını düşündüren işaretler barındırıyor.
Suriye ülkenin bir bölümünü yerle bir eden savaştan sonra Ortadoğu ve dünya sahnesine yeniden dönecek denilebilir. Öyle olursa Suriye Cumhurbaşkanı Esad’ın da Ortadoğu liderleri arasında eski yerini aldığını göreceğiz.
Pek bilinmeyen ya da dile getirilmeyen şudur: Aslında birçok Arap ülkesi Suriye’ye karşı savaşa ya da Suriye’nin Arap Birliği üyeliğinin askıya alınmasına karşıydı, ancak Arap Birliği’nde Suudi Arabistan ve Katar’ın borusunun öttüğü dönemlerde birçok ülke bu ikisinin hışmından çekindiği için Suriye’ye savaşa karşı açıktan tavır alamadılar, Suriye’nin Arap Birliği üyeliği de askıya alındı. Bu gelişmelere rağmen birçok Arap ülkesi Suriye ile teması kesmemişti.
Süreç içinde birçok Batı ülkesi aktif savaştan çekildi, savaşın bölgesel alt yüklenicileri Suudi Arabistan ile Katar birbirleri ile mücadeleye başladı, Türkiye Katar’ın yanında yer aldı ve bugünlere gelindi.
Sudan Devlet Başkanı El Beşir’in ziyaretinden önce Suudi Arabistan Beşşar Esad’a “İran ile ilişki düzeyini ve dolayısıyla İran’ın bölgedeki etkisini düşür, sana ülkeni imar ve iktidarda kalman için açık çek verelim” teklifinde bulunmuştu. Ancak Esad kendisine savaş açılmasına sebep olan tavrını sürdürdü ve İran konusunda taviz vermedi.
Suudi Arabistan’ın müttefiki Sudan Devlet Başkanı Ömer El Beşir’in ziyareti ile ilk işareti verilen “yeni dönem” Suudi Arabistan’ın bölgedeki en yakın müttefiki BAE ve kendi ülkesindeki isyanı Suudi Arabistan’ın askeri desteği sonucu bastırabilen Bahreyn’in Şam’a yeniden dönmesi ile resmiyete kavuşmuş oldu. 2012’de Suudi Arabistan ve Katar’ın baskısı ile Suriye’deki büyükelçiliklerini kapatan Körfez İşbirliği Konseyi diğer ülkeler de bu ikiliyi takip edecektir.
Esad’a ve Esad Suriyesi’ne zorunlu dönüşün sebeplerine kısaca göz atmak lazım:
Suriye’ye karşı yürütülen savaş hiçbir zaman gerçeklerin oluşturduğu bir zemine dayanmadı ve meşru değildi. Bu sadece savaş anlamında değil, savaşı yürüten ülkelerin desteklediği “muhalifler” için de geçerli. Halka dayanan bir hareketin başarısız olması mümkün mü? Başarısız olmaları bu ülkelerin Suriye halkına dayanmadığının en büyük göstergesi. Hiçbir zaman için “somut olamayan” bu “muhalefetin” desteklenmesi tam bir komediydi. Öyle ki, Suriye’nin Arap Birliği’ndeki koltuğunun verildiği ve Katar’da ikamet eden “Suriye halkının temsilcisi muhalif" pasaportunu yenilemek için Suriye konsolosluğuna gitmek durumunda kalmıştı.
Körfez ülkelerinin bu “muhalefetin kumaşından elbise dikemeyeceğini anlaması uzun sürdü. Şimdi sergilenen geri dönüşler bu gibi ölümcül hataların karşısında Esad’ın ve desteğin aldığı Suriye halkının gücü karşısında özür ve af dilemekle eş anlamlıdır.
Suriye’ye geri dönülmesinin ardındaki tek sebep Esad’ın kendi gücünü kabul ettirmesi değil elbet.
Her ne kadar bugünlerde Arap dünyasında İsrail ile ilişki kurulması girişimleri olsa da Arap dünyası iki başlıkta Suriye’ye her zaman gereksinim duyar: Filistin ve Lübnan.
Suriye her zaman Filistin meselesinde net tavır alan ve bu tavrını somuta döken Arap ülkelerinden biri oldu. Filistin meselesinde 1967’de konumuna dönülmesi ve Golan’ın BM kararlarının öngördüğü şekilde eski statüsüne kavuşması halinde İsrail ile diplomatik ilişki kurulmasına itirazı olmayan Suriye, önümüzdeki dönemde de Filistin meselesinde Arap dünyası için eski önemini devam ettirecek.
Suriye diğer yandan iç savaş ya da Taif anlaşması örneklerinde olduğu gibi Arap dünyasının Lübnan’da “istikrarı” sağlayacak eli olma konumunu halen koruyor.
Savaş sırasında yaşanan gelişmeler ve yetersiz görülen cevaplar her iki başlıkta da Suriye’nin yokluğunun Araplar tarafından hissedildiğini gösteriyor. Burada şu notu düşmek lazım: Bazı Arap ülkelerinin İsrail ile ilişkiye sıcak bakmaları tüm Arapları temsil etmiyor.
Bir başka konu Suriye’siz bir Arap dünyasının eksikliği. Suriye güçlü olduğu dönemde Arap ülkeleri arasında mümtaz bir yere sahipti. Bunda oğul Esad tarafından aynı şekilde devam ettirilen ve baba Esad tarafından yerleştirilen dış politikanın etkisi büyük.
Kendi iç sorunları ile ilgili değerlendirme ve tartışmalar ayrı konu ancak Suriye’nin dış politikası aydınlanmacı–antiemperyalist Araplar tarafından daima takdir gördü ve Suriye’nin sahneden çekilmesi ile oluşan bu alandaki boşluk hiçbir lider ve ülke tarafından doldurulamadı.
Bugün Suriye’ye karşı savaşta yer alan Arap ülkelerinin vatandaşları bile kendi liderleri tarafından ikna edilebilmiş değildir. “Savaşın gerçek bir zemine oturmadığı” ifadesini bu nedenle kullandık. Ortada sanal sebepler ve acısını Suriye halkının çektiği sanal bir savaş vardı. Ancak savaşı açan ülkelerin halkları ile Suriye halkı arasında sanki savaş yokmuş gibi günlük ilişkiler devam etti. Körfez’e uçak seferleri sürdü, Suriyeliler ve bu ülkelerin vatandaşları bu uçaklarla Körfez başkentlerine, Şam’a gidip gelmeyi sürdürdüler. Şimdi yapılan herkesin dizi film gibi izlediği bu büyük yalandan geri dönüştür.
Bu dönüşe konsolosluk düzeyinden başlamak üzere Batı ülkelerinin de katılacağını öngörebiliriz. Elbette duruma göre “Esad diktatördür, meşru değildir” söylemleri de sürecek bir yandan ama bu söylemler gerçeği değiştirmeyecek ve Batı da Esad ile ilişkileri tekrar başlatacak.
Türkiye ne yapacak? Bugüne kadar uyguladığı yanlış politikalar sonucu geldiği “cihatçı himaye eden” konumunu daha büyük hatalar yaparak sürdürecek mi yoksa aklın yolunu seçip Suriye ile normale dönmeyi mi isteyecek?
Her seferinde “oyun dışı kalıp yalnızlığı seçen” iktidar “ben küstüm” deyip herkesin geri döndüğü Şam’a dönmeyi reddeder mi?
Suriye kendi içinde bir kısmı savaş öncesine dayanan, bir kısmı bizzat savaşın yol açtığı devasa sorunlar ile karşı karşıya ve daha uzun yıllar bu sorunlar ile uğraşmak zorunda kalacak. Bu duruma rağmen Arap ülkelerinin Suriye’ye dönüşü ile birlikte yeni dönem başlıyor ve ekonomik, sosyal, Kürt süreci gibi iç sorunlar Suriye’nin Ortadoğu sahnesine dönmesine engel değil. Eğer Kürtler ile Şam arasında anlaşma sağlanırsa bu dönüş çok daha güçlü olabilir, sağlanmazsa zayıflar ama yine de olur.
Meşhur piyasa deyimi ile Arap ülkeleri ve onları takip edecek Batı ülkeleri de bunu “satın almış” görünüyorlar.
Geçirdiği acı tecrübe ise Suriye’ye çok şey öğretti. Şimdi soru şu: Ortadoğu treni birçoğu eski yolcu olan isimler ile yine yeni maceralara doğru yoluna devam edecek. Bakalım kim binecek, kim inecek, kim kaçıracak?