Anti-Kürt vizyon
Suriye’nin ulusal egemenliği ve toprak bütünlüğü hususunda herkes hemfikir olduğuna göre, Kürtler boyunlarını büküp, “kültürel özerklik” ötesine geçen taleplerinden büyük ölçüde feragat edecek. Öyle olursa buna karşılık, TSK’nin alana girmemesini de ederse Rusya temin edecek.
Irak Cumhurbaşkanı Dr. Barham Salih 3 Ocak 2019 tarihinde Ankara’ya geldi, Beştepe’de resmi törenle karşılandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’la birlikte Muhafız Alayı’nı denetleyen Dr. Barham malum, KYB’li, Kürt. Britanya eğitimli, eski KYB Londra ve Vaşington temsilcisi, 2003 sonrasında Irak Başbakan Yardımcısı ve Irak Kürdistan Bölgesi (IKB) Başbakanı. Ziyaret, 31 Mart yerel seçimlerinin öncesinde ve tam Türkiye Fırat’ın doğusunda askeri harekat baskısını sürdürdüğü sırada gerçekleşti. Irak’ta icra yetkisinin başbakanda olduğunu, cumhurbaşkanının temsili bir konumu bulunduğunu anımsayalım.
Türkiye, IKB’de 25 Eylül 2017 tarihinde düzenlenen Bağımsızlık Referandumu’nun ardından geleneksel olarak iyi ilişkileri olan KDP ve Mesut Barzani ile de köprüleri atmış, ancak IKB Başbakanı Neçirvan Barzani’yi eleştiriden sakındığı izlenimi vermişti. Mesut Barzani de IKB Başkanlığı'ndan feragat etmiş, uzun aradan sonra 2018 Kasım ayında ünvansız olarak ziyaret ettiği Bağdat’ta kanlı bıçaklı olduğu İran destekli milis komutanları dahil diplomatik temaslarda bulunmuştu.
Mesut Barzani Bağdat ziyaretini Dr. Barham’ın Vatikan’a gitmek üzere Irak’tan ayrıldığı güne denk getirmişti. Diğer deyişle, Barzani’nin yüzünü görmeye tahammül edemediği Dr. Barham Ankara’da en üst düzeyde kabul gördü. Oysa, 2017 Ağustos ayında KYB denetimindeki Dukan’dan iki üst düzeyli MİT yetkilisinin PKK tarafından rehin alınarak Kandil’e kaçırılması, 1990’ların başından beri faaliyet gösteren KYB Ankara Temsilciliği'nin kapatılarak, kıdemli temsilci Behruz Galali’nin de ailesiyle birlikte sınır dışı edilmesi sonucunu doğurmuştu. Ayrıca, referandum cezası olarak durdurulan IKB uçuşlarından Erbil hattı yeniden açılmışken, Süleymaniye uçuşları halen kesik.
Dr. Barham’dan sonra, yeni devraldığı IKB Başkanı sıfatıyla Neçirvan Barzani de Ankara’ya gelirse seçim sonrasında Kürt siyasetinde bir şeylerin kımıldanması şaşırtıcı olmaz. Kürt siyasetinde “bir şeylerin kımıldaması” da, 31 Mart’tan çıkacak sonuca göre, girilecek dört yılı aşkın seçimsiz dönemde iktidar koalisyonun yeniden biçimleneceği anlamına gelebilir. Rota ayarında ekonomik krizin de zoraki etmen olacağı öngörülebilir. Neçirvan’ın 31 Mart öncesinde Ankara’ya gelmesi, anakronik “o paçavrayı göndere nasıl çektiniz?!”, “Türkiye Kürdistan’ı tanıdı mı?!” vaveylalarının kopması demek. Dolayısıyla bu ara pek olası değil.
Buna karşılık, komşu Irak Cumhurbaşkanı’nın hemen arkasından ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton’un beraberinde ABD Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey ve Genelkurmay Başkanı Org. Joe Dunford olduğu halde Ankara’yı ziyareti var. Aynı zamanda ABD’den askeri heyetlerin de, hem Türkiye’ye hem Fırat’ın doğusuna geleceği bildirildi. ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, ABD’nin Suriye siyasetinin önceliklerini “Türkiye’nin Kürtleri katletmesini önlemek ve Hıristiyanları korumak” olarak duyurdu. ABD Başkan Trump da “çekilirken Kürtleri koruyacaklarını” açıkladı.
ABD’nin Suriye’den çekilmekten vazgeçmediği, yalnızca çekilme süresinin bir aydan dört aya doğru (ki Trump kendi ağzından “dört ay” süresinin çıkmadığını belirtti, bu bir çıkarım) yayılacağı anlaşılıyor. Çekilme biçiminin de apar-topardan, derli-topluya evrildiği görülüyor. O “derli-toplunun” içinde ABD’nin 31 Mart sonrasında Türkiye’yi Suriye Demokratik Güçleri (SDG) şemsiyesi altında PYD ile masaya oturtma gayreti bulunduğu da ortaya çıkıyor. Dışişleri ise Pompeo’ya verdiği tepkide “Türkiye’nin Suriye Kürtlerini PYD’den koruyacağını” kaydediyor.
Burada virgül koyup, şöyle bir hafıza tazeleyelim: ABD’nin güney sınırlarımızda ilk komşuluğunda, 1989-1993 arasında merhum Turgut Özal Cumhurbaşkanı’ydı. Özal, dağınık durumdaki KDP ve KYB’yi içererek PKK’ye karşı ağırlık yapacak ve Kerkük petrol yataklarına dek uzanacak ve belki zamanla hukukiye dönüşecek bir fiili “genişleme” ile 1926 Ankara Anlaşması’nın rövanşını da alma hayali kurdu. Bugünlerde “fırsatçılık” olarak aşağılanagelinen Özal’ın pozitif Kürt vizyonu, 1992’de ABD’nin 36. paralelin kuzeyini Saddam’a Uçuşa Yasak Bölge (“NFZ”) ilan etmesine dayanıyordu.
1993 yılında ölen Özal’ın söz konusu vizyonunu hayata geçirmeye, ömrü vefa ve siyasi iktidarı kifayet etmedi. Aynı yıl, Jandarma Genel Komutanı Org. Eşref Bitlis de uçağının şüpheli kazasıyla öldü. Lice’de Tuğg. Bahtiyar Aydın karanlık biçimde kim vurduya gitti. Sonrasında KDP ile KYB arasında 1994 Mayıs ayında 3 bin ila 5 bin peşmergenin öleceği iç savaş (“brakuji”) başladı. 1996’da KDP ve KYB arasında Ankara Mutabakatı devşirilerek, Türkmen ve Asuri-Keldanilerden oluşan Ateşkes İzleme Gücü kuruldu, kalıcı TSK konuşlanmasının da önü açıldı. 1997 yılında yine TSK, “Çekiç” ve “Şafak” harekatlarını yaptı. Nihayet 1998’de Vaşington Anlaşması’yla kalıcı ateşkes tesis edilebildi.
Yakın tarihe, Suriye’ye gelelim: IŞİD, 2014 sonbaharında Kobani’yi kuşattığında Ankara, tarihe geçecek bir ıskalamayla sahaya pozitif vizyonun peşinden girmek dururken, “düştü düşecek” diye avuçlarını ovuşturdu. İslamcılar ve ulusalcılar Kürt karşıtı “anti-vizyonda” buluştu. 7 Haziran 2015 seçimlerinde HDP, TBMM’ye MHP’yi de geçerek yerleşti. Anamuhalefet CHP’nin aymazlığı ve söz konusu “anti-vizyona” ortak oluşuyla 1 Kasım 2015’e gelindi. 28 Kasım 2015’te Diyarbakır’da Tahir Elçi öldürüldü. Sonunda, 15 Temmuz 2016 kanlı darbe girişimine varıldı.
Bugüne geri dönelim: ABD’nin Suriye’den topyekun çekilirken, kalıcı olduğuyla aynı zamanki öncelikleri hasıl etmesinin tek yolu 1992’de Kuzey Irak’ta olduğu gibi bu defa Fırat’ın doğusunda “NFZ” ilan etmek. NFZ’yi Ankara’ya yutturmanın yolu da, bu kararı “TSK IŞİD’le mücadele için 400 km. güneye inerken havadan destek vermek” diye açıklamak. NFZ, diplomatik bir karar değil, bir yönüyle savaş ilanı (“act of war”). Zira, yerdeki hava savunma hedeflerini ve NFZ’yi ihlal eden savaş uçaklarını, helikopterleri vurmak demek. ABD’nin Suriye yüzünden Rusya’yla savaşmayacağı izahtan vareste.
Sahadaki askeri varlığı küçük ancak diplomatik gölgesi büyük Fransa ise Körfez’de konuşlu Rafale uçakları ve sınırın hemen Irak tarafında yerleşik obüsleriyle (“Taskforce Wagram*”) IŞİD’le mücadeleyi sürdürmeye kararlı. Macron, Suriye Demokratik Konseyi (SDK) heyetini Elize Sarayı’nda kabul etmiş, fotoğraf vermemişti. ABD-Fransa’nın hem Esat/Putin zafer kazanmasın, hem IŞİD geri dönmesin, hem Türkiye IŞİD’le mücadele etsin ama YPG/YPJ’ye dokunmasın, hem İran alana giremesin yaklaşımının gerçekçi olamayacağı açık.
Nitekim Pompeo 4 Ocak günü Suriye konusundaki bir soruya yanıtında bu defa ABD’nin önceliklerini: "çekilme takviminin askerlerinin güvenliğiyle uyumlu olacağı; IŞİD karşıtı mücadelenin sürdürüleceği ve İran karşıtı koalisyonun bir arada tutulması için elden gelen her şeyin yapılacağı” şeklinde sıraladı. Böylece IŞİD’in yok edilmesi ve İran’ın ABD’nin ardında bırakacağı boşluğu doldurmaması amaçlarını yumuşatırken, “Kürtlerin korunması” maddesini ise es geçti.
Son olarak PYD’nin “Kuzey Suriye’de mevcut özyönetim yapılanmalarını Suriye anayasasına ithal edecek” ve (bir nevi bunun karşılığında, Fırat üzerindeki barajlar ve petrol sahaları gibi) “kaynakların adil kullanımını temin edecek” bir yol haritasını Şam’a sunduğu ve bu teklifin uygulanması için Rusya’nın arabuluculuk ve güvencesini aradığı Reuters tarafından paylaşıldı. WSJ ise, Türkiye’nin Fırat’ın doğusuna müdahale için ABD’den o denli büyük çapta askeri destek talep ettiğini yazdı ki, talep karşılandığı takdirde, ABD’nin Suriye’deki harcama ve varlığı azalmamış, aksine artmış olacak.
Türkiye’nin “çekilen” ABD’yi değil, “kalan” Rusya’yı daha can kulağıyla dinleyeceği zaten belli. Öyleyse yukarıdakilerden tüm tarafların paylaştığı yegane öncelik olan IŞİD’i kalıcı biçimde tepelemek üzerine odaklanılacak. Suriye’nin ulusal egemenliği ve toprak bütünlüğü hususunda da herkes hemfikir olduğuna göre, Kürtler boyunlarını büküp, “kültürel özerklik” ötesine geçen taleplerinden büyük ölçüde feragat edecek. Öyle olursa buna karşılık, TSK’nin alana girmemesini de ederse Rusya temin edecek. Kalacak geriye halen iç kapışma yaşanan Idlip ile Afrin ve Bab cepleri meseleleri...
*Sembolizme bakınız: “Wagram”, Napolyon’un topçu bataryalarını tek yerde toplayıp, tek hedefe yöneltmesiyle (“grande batterie”) Avusturya-Macaristan ordusunu 1809’da hezimete uğrattığı savaş.
Aydın Selcen Kimdir?
1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.
Kürt yurttaşların derdine Diyarbakır'dan bir bakış 06 Ekim 2021
Soçi'nin ardından dış politikada dağınıklık sürüyor 03 Ekim 2021
Almanya seçimlerinden bize bakan sonuçlar 29 Eylül 2021
Erdoğan'ın görkemli New York seferi 26 Eylül 2021 YAZARIN TÜM YAZILARI