Koşulsuz sevginin asırlık İlhan kaynağı
Toprak, ağaç, İstanbul, çiçek, yosun, kadın, güneş, ay ve deniz parfümlü bir sergi, İlhan Berk'in 100'üncü yıl yaş günü sergisi. Bu sergi özelinde, gerek imgeler ve gerekse kelimelerle dolu, koşulsuz sevginin asırlık İlhan kaynağından içmeniz için sayılı günler kaldı.
Tamam biliyoruz kış geldi. Soğuk. Birikmiş bir sürü borç. Cebi bir o ısıtıyor belki. Gönüldekiler, hakeza. Ama, gelin, kendinizi elde avuçta ne varsa denkleştirin. Heykeltıraş İlhan Koman'ın, Yapı Kredi Kültür Merkezi cam cephesine konulmuş iyot kokulu devasa 'Akdeniz' kadınını düşünün, hemen şimdi.
Dişisel tarihinde, önce Mecidiyeköy, ardından Levent'te bir süre konaklayan yorgun Akdeniz'in, adeta bir Cumartesi Annesi gibi hayatın sözde İstiklâl akışına tepeden baktığı, Galatasaray Meydanı'na, sessizliğiyle sahip çıktığı, adeta ellerini hayata açarak 'elden ne gelir' dediği, eğilmediği günler bunlar...
Sürekli camdan bakan bilge, gri saçlı güzel bir olgun kadın sanki artık Akdeniz. Beyazlarını gizlemekten, köpürtüsünü giymekten gocunmayan, bununla kıymetlenen, duygusal med-ceziriyle bizi kâh dolduruşa kâh tükenişe sevk eden, mavi, ak birikmişlikten bir vakurluk denizi. Hele ki, lodosunda, dobra hırçınlığından, yanında bulunmayı bile, hiç dilemeyeceğiniz.
Tamam, biliyoruz, kış. Bu günler ayrıca, Koman'ın dostu heykeltıraş Şadi Çalık'ın, Cumhuriyetin 50'nci yılını temsil eden heykeliyle, gündeme sicim sicim baş kaldırdığı günler.
Sanki iki heykel, iki dost birbirinin farkında. Bir şeylerin cam önü veya ardında... Yine de farkında. Camın kırılgan pahasına. Biri gecenin ay, diğeri gündüzün ak ışığında.
Ya, tamam, anladık ve biliyoruz. Kış.
Ama bir de, Yapı Kredi Kültür Merkezi'nde 20 Ocak'ta sona erecek bir sergi var. Gelin, bu soğukta üşümeyin, Bodrum'un sıcaklığı, ılık nebatın şifalı nefesine buyurun. Şu resmî 100'üncü yıl hedefini bir an için bir kenara koyun ve şair, ressam İlhan Berk'in 100'üncü yaş günü partisine katılın. Onun kana kana içtiği adaçayı sıcaklığında, şifalı otlar kitabının bereketli kucağında...
Tülay Güngen idaresindeki merkezin, Veysel Uğurlu koordinasyonunda hazırladığı sergi, İlhan Berk'e çok benziyor biliyor musunuz?
Önce, küratör ve eleştirmen Necmi Sönmez imzalı sergide hiçbir şey yokmuş sanıyorsunuz. Tipik bir sergi, yani ne olacak ki? Resimler, kelimeler, kitap ve defter örnekleri, bir kütüphane. Birkaç şapka, vesikalık, kalemler, pasaport ve kimlikler... Değil mi?
Hayır tabii. Çünkü ardından, merakınız, jestlerinize, empatinize güven duymaya başlayan ve sizinle yakınlaşmayı kabul eden imgeler, kelimeler, nesneler, kitap kokuları ve çok çok özel, çocuksu kalıntılar, her yanınızı usulca ele geçiriyor.
Sergi, Borusan Contemporary'e verdiği destek ve emekle de bilinen, AICA (UNESCO Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Birliği) bağımsız üyesi, küratör Dr. Sönmez'in özel koleksiyonundan parçalarla bir nebze daha kişiselleşiyor.
Aslında sergide, serginin görsel ve yazılı anlatısında konakladıkça, İlhan Berk sizi kabul ediyor. Tekrar söyleyeyim. Sizi, o kabul ediyor. Ama kendi mesafesini de, siz kapıdan çıkıncaya kadar gözetmesini biliyor. Gördünüz, gördükleriniz içinize işledikçe yanılıyorsunuz, Berk'in dizelerinin masum isyankârlığına maruz kaldıkça, kendinize tekrar tekrar ve bile isteye yeniliyorsunuz.
Berk'in, el yazısı 'ŞİİR HER YERDEDİR' baloncuğu ile taçlanan sergi, Ara Güler'in kadrajlarıyla onurlandırdığı, Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık imzalı özel bir kitapla da kalıcılaşmış. Bu, yaş günü partisinin dilim dilim pastası olmuş sanki. Üstelik kitabın daha ilk sayfaları, serginin grafik tasarım belleğini de kayıt altına alarak çok ama çok önemli bir gereksinimi "yahu ama sergi nasıl bir şey idi" sorusunu kayıt altına almış.
Sergi, Omurga adı altındaki 25 şiir kitabı, Evren başlığı altındaki Berk resimleri, Yörünge parantezindeki Berk kitaplığı, Kılavuz'luk eden Berk defterleri, Kabuk içindeki özel eşyalar ve Harfler kısmındaki formlandırma çabalarından oluşmakta.
Şairin evlâdı Ahmet Berk ile Ferit Edgü, Güven Turan, Orhan Koçak, Ekrem Işın, Selahattin Özpalabıyıklar, Efe Murad, Turgay Fişekçi, Sevengül Sönmez, Yalçın Armağan, Gonca Özmen, Rafet Arslan, Barış Acar ve İlhan Usmanbaş, bu yazılı 'İlhan Berk Müzesi'nin sivil demirbaşları arasında.
Bir kere evvelâ, bu kitaptaki içten paylaşımıyla, 'Baba'ya Kart' atan Ahmet Berk'in karşısında, bu metindeki tüm harflerimin şapkasını çıkarıyor ve altına, ben de bir gazeteci ve yazar olarak imza atıyorum.
Berk, Babalar Günü'nde Karaburgaz Asri Mezarlığı'ndaki ebedî istirahatgâhında yatan sevgili İlhan Berk'e 17.06.2018 tarihinde Paşatarlası'ndan attığı kartta, bakın ne demiş:
"Yine selam Babalar Günü'nde. Bu sefer de Danca'ya çevrilen bir kitabın gelince dedim ki sen sadece yazarak ve çizerek geçinebilseydin. Kim bilir daha ne yapıtlar bırakırdın! Sen gittikten sonra daha iyi anladım telif paralarının bizdeki sanatçıları neredeyse artık hiç yaşatamayacağını. Sen iyi dayandın, sıra bende..."
Öznenin arkeolojisine nesnel delil yerine geçebilen, toprak, ağaç, İstanbul, çiçek, yosun, kadın, güneş, ay parfümlü bir sergi, Berk'in 100'üncü yıl sergisi. Bir duygu hamamı. Belleği sevgiyle keseleyen, göbek taşı gibi devasa Berk kütüphanesinin evrensel, bilgiç sıcaklığıyla sizi kendinizden geçirip, uzayın karanlık, huzurlu uykusuna uğurlayan bir sergi. Agorası olan bir sergi.
Ama kendi odaları, koridorları da olanı. Aykut Köksal, Turgay Fişekçi, Roni Margulies, Gonca Özmen, Serhan Ada, :mentalKLİNİK, Rafet Arslan veya Barış Acar gibi öncül kültür sanat figürlerinin zihinsel refakatinde gezdiğiniz, diyalektik bir gezinti.
Berk'in dize-desen defterlerinin neredeyse Platonik-projeksiyon 'damlataş' mağaralarıyla örülü bir sergi bu. Teşhire teşne her şeyin önlü arkalı, ilerisi, gerisi olan, yürek esnekliğinde, deniz beklentisizliğinde, engin bir sergi. Yolculuğunun merakınız düzeyinde uzadığı, göçebe bir duygu malikânesi.
Sözü bu virgülde evvelce, küratör, eleştirmen Sönmez ve ardından Berk'e bırakarak, sizi bu sergiye çığlık çığlığa bir suskunlukla ama olabildiğince taraflı biçimde çağırıyorum:
"...Onun her şiir kitabı, bir sonrakine uzanan ağları, kökleri içeriyordu. Bu ağları görünür kılmak için, kitapların kendilerini sergilenecek objeler olarak seçtim. Bu kitaplar hakkında, 90 kelimelik metinler yazmaya davet ettiğim kişiler de İlhan'ın ağlarına, köklerine benzer bir şekilde günümüzün bakış açısıyla onun tüm şiir kitaplarına yakınlaşıyorlar.
Serginin omurgasını destekleyen diğer önemli öğe ise İlhan'ın çizgileri. Bu çizgilerin resim olmayıp, yazılı ile çizili imgeler arasında gidip gelen özel mesaj taşıyıcıları olduğunu düşünüyorum. İç sıkıntılarımdan kurtulmak için çizmeye yönelen İlhan'ın figüre , kadın figürüne yakınlaşması hep baştan çıkarıcı bir arzu etrafında döner. Portreler, soyut çalışmalar, kaligrafik denemeler de yapsa, onun 'kadın vücudunu' çizgisinin odağına yerleştirmesi, bir yörünge alanı oluşturma çabasıdır.
Kendi şiir kitapları, çizgileri ve kitaplığından sonra, serginin son durağını, İlhan'ın her biri gerçek hazine değerindeki defterleri oluşturuyor..."
Şimdi sözü, baş başa kalma onuruna eriştiğim, imge ve şiirleriyle de ölene dek baş başa kalacağım, birçok kişiyle de baş başa bırakmaya gönül andı içtiğim Berk'e bırakacağım.
Kendisiyle arşive dalıp da çıkardığım, BirGün gazetesinde iken yaptığımız 24 Kasım 2006 tarihli uzun söyleşiden bir yudumu ikram ederek...
"Yanlış anlamadıysam siz, bir deftere başlamayı, bitirmekten daha çok seviyorsunuz...
(Gülüyor.) Doğru bir laf. Yani o defter kapandığı zaman, kapanmasını istiyorum; onu hemen değiştirmek istiyorum. İyi bulmuşsunuz bunu. Bağırıp duruyor bana yani. Sabahleyin uyanıyorum, birbirimize bakışıyoruz.
Yazının resme, resmin yazıya çevrildiği bir mekân oluyor defterleriniz. Bir mütercimhane...
Evet, aralarında bir mekân kuruyorlar. Bir yol, şehir, sokak... Evet bir beraberlik kuruyorlar.
Şu an hangi defterdesiniz?
Yazık ki şimdi iki defterle meşgulüm; bir tanesi bahçedeydi. Üç yerde varken, şimdi iki yerde var. Çünkü bahçedeki odaya pek girmiyorum. Yani az girdiğim için orada defter yok. Böyle oluşuna üzüldüğümü söylemeliyim.
Atlaslara da benziyor bu defterler...
Öyle de düşünebiliriz onu. Yazık ki, defterleri resimleyemedim ben. İçine resimler koyabilirdim, koyamadım. Her şey kitabın kapağında döndü. Yani benimle beraber içeri girmediler.
Kült Kitap', 'Şeyler Kitabı'... Bir Tanrı gibi, kitaplarınıza/aslında defterlerinize 'Ol!' diyor ve öylece başlıyorsunuz. Sanıyorum bu cüret, yılların verdiği bir kazanıma dayanıyor olsa gerek...
Evet, yani defter beni zorluyor. 'Beni doğur!' diyor mütemadiyen. Böyle boş durması da beni rahatsız eder yani. Her gün bir dize koymak isterim; benim veya başkalarının dizeleri. Orada defter, defter olduğunu yaşasın isterim; o bir canlı çünkü. Yaşadığına, ancak ona çizdiğim zaman inanıyorum."
Şiir Her Yerdedir, İlhan Berk 100 Yaşında Sergisi 20 Ocak'a dek Yapı Kredi Kültür Merkezi'nde. Bilgi: 0212 252 47 0006
Ne içindeymişiz, serginin… 09 Ekim 2022
Yüzünde yüzyılı taşıyan ressam: Lucian Freud 02 Ekim 2022
Komet’i kuyruğundan tutabilmenin cüreti 24 Eylül 2022
Varlık ve hiçlik arasından, Godard’a projeksiyon vakti 18 Eylül 2022 YAZARIN TÜM YAZILARI