YAZARLAR

Şaka gibi!

Hafta bitiyor, şakalar hız kesmiyor! Meclis Başkanı ve AKP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım, haftanın şakacısı olma konusunda herkese fark atmış bulunuyor! Aktarması benden, Yıldırım’ın sözlerinde gizli, siyaset bilimcilere diploma yaktıran şakayı bulmak sizden! Haydi bakalım...

Gerçeküstü bir dünyada bulunduğunuza, belki de aslında bir düş görmekte olduğunuza dair bir zanna kapıldığınız oluyor mu? Hani şöyle kendinizi çimdikleyip gerçekten uyanık mısınız anlama ihtiyacı duyduğunuz anlarda olduğu gibi… Sizi bilmem ama benim için Türkiye’de yaşamak giderek bu zannın gerçek olmasını umduğum bir hale dönüşüyor.

Hani bir aralar herkesin dilinde olan, bu gerçeküstü anları tanımlamak için kullandığımız ifadeyle her şey “Şaka gibi!” İçinde olduğumuz bu hafta da diğerlerini aratmayacak biçimde şaka bolluğundan nasibini almış. Haftaya hızlı başladık. Önce 7 Ocak’ta eski milletvekili, gazeteci Eren Erdem’i sabah önce tahliye edip, sonra daha akşam olmadan ve tahliye gerçekleşmeden “ayy ne safsınızzz, şaka yaptık şaka” diyerek tahliye kararını yakalamaya, sonra da tutuklamaya dönüştüren mahkemelerimizin şakacılıklarına maruz kaldık. Yine hafta başında kendisine Mozart dinletmeye kalkanların densizliğini, "Mozart’lı faşizmi" tabak gibi önümüze seren konuşmasıyla gündemi belirledi yine Cumhurbaşkanımız. Tam, yok canım kendileri şaka yapmış olmalılar, diyordum ki faşistlerin şu yaptıklarına bakın, başladılar sosyal medyada Mozart’ın Türk Marşı’nı çalan ünlü piyanistlerin videolarını yaymaya. Vallahi bu da şaka gibi! Neden Türk Marşı? Mozart, Türk Marşı bestelediği için Türk dostu oluyor, ancak böyle yüce milletimizin asil kulaklarına hitap edebiliyor herhalde. Utanmasalar Türk milliyetçisi filan ilan edecekler! Şaka olmalı bu değil mi? Öyledir öyledir, kesin öyledir. Değilse yandık, o zaman akıl dönmemek üzere tatile gitmiş demektir!

Neyse tam bu konuda ortada karşılıklı bir şakalaşma durumu olduğuna kendimi ikna etmiştim ki Gazete Duvar’da Orhan Gazi Ertekin’in Palu Ailesi ile ilgili yazısına denk geldim. Yazıda bahsedilen skandalın sıradanlığı meselesini anlamak için o ana dek dikkatimi çekmemiş olan Palu Ailesi ile ilgili hızlı bir internet taraması yaptım. Yazıyla öğrendiğim detaylar birleşince, sıradanlaşmış kötülüğün, o kötülüğü ısrarla görmezden gelen Türk yargısının, bir TV kanalının ekranlarının reyting peşinde bu kötülüğe pervasızca açılmasının garipliğinin karşısında donup kalmış halimiz tiksindirdi beni. Şaka olmalıydı, şakası bile ağırken gerçeğine katlanmak imkansızdı.

Derken dünkü akademisyen yargılamalarında, yine adalet dağıtan (!) yargımızın bir şakasıyla karşı karşıya kalmaz mıyız!? “Beraatımı istiyorum. ‘Yaşasın adalet!’ diyorum” sözleriyle savunmasını tamamlayan akademisyene hakimin cevabı şaka değilse ne olabilirdi: “Çok iddialı şeyler söylemeyin.”

Bu hafta Cumhurbaşkanımızın şakacılığı üstünde. Son konuşmalarından birinde kıyılarımızın betonlaşma tehdidi altında olduğunu, bazılarının kıyıları, ormanları yağmalayarak dikey yapılaşma peşinde çevreye zarar verdiğini anlatmış. Kendisi bu şakayı seviyor, daha önce de İstanbul için çirkin yapılaşma eleştirisi yapmıştı. Büyük projeler için kıyıma uğratılan İstanbul’un Kuzey Ormanlarını, Ankara’nın Atatürk Orman Çiftliği ağaçlarının Saray’ın inşası ve ucube bir oyun parkı için, ODTÜ ormanlarınınsa yol yapma bahanesiyle nasıl yok edildiğini düşününce bu bir şaka olmalı değil mi?

Hafta bitiyor, şakalar hız kesmiyor! Meclis Başkanı ve AKP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım, haftanın şakacısı olma konusunda herkese fark atmış bulunuyor! Aktarması benden, Yıldırım’ın sözlerinde gizli, siyaset bilimcilere diploma yaktıran şakayı bulmak sizden! Haydi bakalım:

“Tartışma Anayasa 94’e göre siyasi faaliyetler yapılır mı? Yapılmaz… Bizim yaptığımız bir siyasi faaliyet yok. Seçim bir siyasi faaliyet değildir.  Seçim aday olduğunuz işle ilgili vatandaşlara ne yapacaksınız, niye aday oldunuz, bunu anlatmaktır. Ben şimdi işin mahiyeti olarak soruyorum, eğer Meclis başkanı bağımsız bir milletvekili olsaydı ne olacaktı, belediye başkan adayı olsaydı ona ne diyecektik?”

Yaa işte, hal böyleyken böyle. Bu sözler tecrübeli bir politikacının ağzından çıktığına göre ancak şaka olarak kabul edilebilir herhalde. Yoksa??? Aklımı yitirmiş olmalıyım, bunları gerçek sanıyorum. Derken Devlet Bahçeli imdada yetişti. Ruh sağlığımız bozukmuş. Belli ki ben de sanrılar içindeyim, şakayla gerçeği ayıramıyorum; aklımı gören varsa haber versin.

Galiba birileri bizimle dalga geçiyor!


Nur Betül Çelik Kimdir?

Ankara’da doğdu ve yetişti. 1978’de Cebeci Kampüslü oldu, 1986 yılında asistan olarak girdiği Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesinden Barış Akademisyeni olduğu için 7 Şubat 2017 tarihli 686 no.lu KHK ile haksızca ihraç edilişine kadar da öyle kaldı. Yükseköğretim Kurulu bursuyla gittiği İngiltere Essex Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümünden, 1996 yılında, “Kemalist Hegemony: From Its Constitution to Its Dissolution” başlıklı teziyle doktora derecesini aldı. Kemalizm, hegemonya, söylem kuramları, politik ontoloji alanlarında makaleleri, İdeolojinin Soykütüğü I: Marx ve İdeoloji başlıklı bir kitabı var. Ayrıca Ernesto Laclau’nun Popülist Akıl Üzerine başlıklı kitabını çevirdi. Metodoloji, bilim felsefesi, postyapısalcılık, ideoloji kuramları, söylem kuramları, siyasal düşünce alanlarında çok sayıda ders verdi. İhraç sonrasında ADA (Ankara Dayanışma Akademisi) Kitaplığı bünyesinde iki arkadaşıyla birlikte Türkiye Siyasetinde Popülizmin İzini Sürmek başlıklı bir kitap çalışmasının hazırlıklarını sürdürüyor.