YAZARLAR

Erken evlilik değil o çocuk istismarı!

Bir ülke düşünün ki, parlamentosundaki partiler erken evlilik adı altında çocuk istismarcılarının affından doğacak oy hesabına bel bağlamış olsun. ‘Ört ki ölem, bu ülkeden bi cacık olmaz’ der çoğunluk. Öyle ya, ülkede onca ayrımcılığı, hak ihlalini inkar ederken insani değerlere sıra geldiğinde “yazık, evlendikleri için hapisteler” hafifsemesiyle sadece tecavüzcülerle empati kurma becerisine sahip siyaset.

Son yazımı yerel yönetimlerde kadın varlığına ilişkin bazı rakamlar vererek bitirmiştim. Cumhuriyet tarihi boyunca seçilmiş 31 bin belediye başkanı içinde sadece 119 kadın belediye başkanı olmasının tesadüfle izah edilmeyeceği açık. Seçmenin teveccüh etmediğini de söyleyemeyiz. Malum, aday adayları parti merkezlerinde değerlendirilip kimin aday gösterileceğini dar kadrolar karara bağlıyor. Yani 119 sayısı siyasi partilerin, söylemleri ile eylemleri arasında dağlar kadar fark olduğunu gösterir. İddialarının aksine partilerin kadın politikacıları desteklemediklerinin kanıtı bu sayılar. Ne var ki, parti karar vericilerinin kadın politikacılara çıkardığı engeller kadın politikacıların aşmak zorunda kaldığı tek zorluk değil.

11-12 Ocak günlerinde Ankara’da UN-Women (Birleşmiş Milletler Kadın Birimi) ortaklığıyla gerçekleştirilen Kadın Koalisyonu Toplantısı'nda, siyasette kadına yönelik şiddet de konuşuldu. Eril şiddetin, siyasetteki hali hayatın diğer alanlarından hiç farklı değil. Toplumun dayattığı kadınlık rolleri bahane edilerek dışlanmaya çalışılıyor kadın politikacı. Politik tartışma ve eylemlerde bile kadınlar, ürettikleri politikalarla değil cinsiyet ayrımcılığı yapılarak eleştiriliyor. Cinsiyetçi küfürler ve cinsel içerikli göndermelerle saldırılarak siyaset arenasını terke zorlanıyor. Bir de sanal şiddet var tabi. Gerçek hayattaki eril şiddetin sanal alemdeki iz düşümü, tüm kadınların yaşadığı tehditlerden. Tahmin edilebileceği gibi tüm kadınların uğradığı sanal şiddet, siyasi kimliğiyle görünürlüğü yükselen kadınları da çok sık hedef alıyor. Kişilik katliamı, politikacı kadın söz konusu olduğunda sanal alemde öyle çabuk yaygınlaşıyor ki bir çırpıda linç kampanyasına dönüştüğünü görebiliyoruz. Bugün siyasette ve sanal ortamda kadına yönelik eril şiddeti örneklerle, bu alanda çalışan kadınların toplantıda sunduğu verilerle yazmak istiyordum. Hesabımca bir sonraki yazımda da Milli Eğitim Bakanlığı'na ait Eğitimde Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi (ETCEP) hakkında yürütülen karalama kampanyasını yazacaktım. Ancak burası Türkiye ve öyle üç-beş günlük planları tutturmak kolay değil.

ÇOCUK İSTİSMARINA AF YİNE GÜNDEMDE

Gündem hızla değiştiği ve kadınlar yeni bir saldırıyla karşı karşıya kaldığı için şu meş’um af meselesini yazmak elzem oldu. Saldırı yeni değil aslında konu da yeni değil. Çantalarda raflarda tutulduğu, vakti geldiği an kullanılmak üzere hazır bekletildiği bilinen, çocuk istismarına af konusu, üç gün önce gündeme taşındı. İktidara yakın basın organlarında yer alan haberler, 2016 Kasım'ında kadınların ortak hareket etmesiyle savuşturulan gece yarısı önergesinin, temcit pilavı gibi ısıtılıp yeniden önümüze sürülmesi. Endişe yaratan yanıysa iktidarın konuya ilişkin yaklaşan yerel seçimlerden önce bir düzenleme yapacağı bilgisine de haberlerde yer verilmesi oldu. Yine da yazı planımı değiştirmemiştim. Ta ki, bugün (Çarşamba) yazıya başladıktan sonra İbrahim Kalın, haber bültenlerinde arz-ı endam ederek, kabine toplantısında Adalet Bakanı'nca sunum yapıldığını söyleyene kadar. Korktum çünkü bu yazı bitene kadar çocuk istismarına af kararı Bakanlar Kurulu'ndan çıkıp meclise gönderilmiş bile olabilir. Acilen neden bu affa karşı olduğum(uz)a ilişkin açıklayıcı yazılar şart oldu. Tekrar tekrar yazmak, söylemek, kampanyalar yapmak kaçınılmaz. Çünkü haberlerde üç partinin bu konuda anlaştığı bilgisi de yer alıyor. Doğruysa bu bilgi tablo vahim demektir. Af çabasının geçmişini hatırlamak için eski yazılarımdan birine bakılabilir.

Önce biz kadınlara çocuk istismarına af geliyor endişesi yaşatan önerinin, kamuoyuna lanse edilen ismini hatırlatarak başlayayım. Topluma kendilerini erken evlilik mağdurları olarak tanıtıyorlar. Erken evlilik nedeniyle ceza alan erkeklere af getirme konusundan söz ediyoruz yani. Peki, erken evlilik deyince ne anlıyor çoğunluk? Doğrusu ne? Bu sorulara net cevap vermek yerine dolambaçlı ifadeler ve handiyse günden güne biner biner arttırılan sayılar uçuşuyor havada. O meşhur ve meş’um önergenin tartışıldığı günlerde zamanın Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, af çıktığı takdirde yararlanacak kişi sayısını iki yüz küsurlar olarak telaffuz edip cümlenin sonunda en fazla üç yüz kişi deyivermişti. Sonraları üç binlerden söz edilir oldu. Yakın zamanlarda bu sayı sekiz bine çıkarıldı. 13 Ocak'tan itibaren basında yer alan haberlerdeki aftan yararlanacak kişi sayısı ise on bin olarak belirtiliyor. 26 ayda erken evlilik suçu nedeniyle hapiste olmasına acınıp tahliye edilmek istenen kişi sayısının üç yüzden on bine çıkması nasıl izah edilir?

1- Af söylentileri yaratan gece yarısı önergesinden yararlanacağı umuduyla çocuk istismarcıları fazla mesai yapmış, aileler küçük yaştaki kız çocuklarını, damatları nasıl olsa aftan yararlanacak düşüncesiyle tereddütsüz evlendirme yarışına girmiş olabilir.

2- Seçim öncesi siyasi partilere oy hesabı kolaylığı sunmak için aradan geçen bu 26 ayda sayılar stereoidlerle beslenmiş olabilir.

Birinci ihtimal doğruysa kadın hareketinin yıllardır erken evliliklere karşı mücadele ederken dile getirdiği, siyasi iradenin önemine ilişkin söylemin yerindeliği bir kere daha görülür. Siyasi irade, Medeni Kanun hükümlerine aykırı evliliklere karşı zaaf içerisinde olduğu son 26 ayda, dokuz bin yedi yüz kız çocuğunun daha hayatının karartılmasına yol açmış demektir. Vahim. Peki diğer ihtimal daha mı ehven? Kesinlikle hayır. Bir ülke düşünün ki, parlamentosundaki partiler, erken evlilik adı altında çocuk istismarcılarının affından doğacak oy hesabına bel bağlamış olsun. ‘Ört ki ölem, bu ülkeden bi cacık olmaz’ der çoğunluk. Öyle ya, ülkede onca ayrımcılığı, hak ihlalini inkar ederken, insani değerlere sıra geldiğinde “yazık, evlendikleri için cezaevindeler” hafifsemesiyle sadece tecavüzcülerle empati kurma becerisine sahip siyaset.

NEDEN ERKEN EVLİLİKLERE ÇOCUK İSTİSMARI DİYORUZ?

Önce yukarıdaki soruyu cevaplayayım. Nedir erken evlilik sorusunun cevabı Medeni Kanun'da. Medeni Kanun'a göre evlenen kişilerden en az birinin 18 yaşının altında olması hukuken erken evlilik ve yasak. Ancak 18 yaş sınırı bizim ülkemizde katı kurallarla uygulanmıyor. Sık kullanılması nedeniyle istisna denemeyecek erken yaşa çekme alışkanlığı da yine kanunla düzenlenmiş halde. Buna göre 17 yaşında aile/veli/vasi iznine bağlı evlilikler yapılıyor. Ayrıcı 16 yaşında hakim kararıyla evliliklere izin veriliyor. Bu durumda erken evlilik denildiği zaman aklımıza gelecek yaş grubu 16 yaşından küçük çocuklar olmalı. 15, 14, 13, 12 yaşındaki kız çocuklarıyla evlilikler. Bu evliliklerde hapse giren erkek değil hayatı kararan, çocuk yaşta hayatına el konulan kadınlar. Kendi kızlarını bu yaşlarda evlendirmez ama memleketin evladına bu istismarı reva görüp, kesin bir dille hayır deme iradesinden yoksun bu ülkede siyaset. Bir de konunun fail tarafına bakalım. Hani şu cezaevinden salıverilmek istenen kocaların yaşına bakalım. 18 yaşından küçükse fail de yani evlenen koca da reşit değilse evlilik tarihinde ve evlendiği çocuk/kadın 15 yaşını tamamlamışsa düşük ceza alıyor uygulamada. Fail/koca reşit ve evlendiği çocuk 15 yaşını doldurmuşsa ve eğer cebir, şiddet, hile, baskı yoksa o vakit iki ila beş yıl arasında ceza alıyor. E, buna da acımak olmaz.

Ancak kamuoyuna yansıyan bilgilerde hep 16 yıl cezadan, 18 yıl cezadan söz ediliyor. Sırf evlendiği için hayatının büyük bölümünü hapishanede geçireceği yönünde ajitatif çarpıtmalar gördüğünüzde ne yapmalısınız? Hemen elinizi kaldırıp “heey hopp” demelisiniz. Yaşı büyük erkeği değil yaşı küçük kız çocuğunu korumak zorunda hukuk, siyaset ve insanlık. Çünkü bu cezalar yaşı 18 den büyük bir erkeğin yaşı 15'ten küçük kız çocuğuyla evlenmesi durumunda veriliyor. Hele 18 yıl 12 yaşından küçük çocuklara yönelik cinsel suçlara verilen ceza. Kime acımanız gerektiğini iyi düşünün. 18, 20, 30 yaşlarındaki erkeklerin 12, 13, 14 yaşındaki kız çocuklarıyla evlenmesi, düğün dernek kurulmuş olsa da çocuk istismarıdır. Ve önlemek için istismarcı kocanın affı değil bilakis düğün dernek kurup küçücük çocuğu evlendiren ailelerin de cezalandırılması gerekir.

Kadın hareketi bu gerçekler ışığında erken evlilik değil çocuk istismarı diyor. Yapılmaya çalışılan düzenleme de evlilik affı değil tecavüzcü affı.


Berrin Sönmez Kimdir?

Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi mezunu. Aynı üniversitede araştırma görevlisi olarak akademiye geçti. Osmanlı Devleti’nin 1. Dünya Savaşı’na giriş süreci üzerine yüksek lisans tezi yazdı. Halkevi ve kültürel dönüşüm konulu doktora tezini yarıda bırakarak akademiden ayrılıp öğretmenlik yaptı. Daha sonra tekrar akademiye dönerek okutman ve öğretim görevlisi unvanlarıyla lisans ve ön lisans programlarında inkılap tarihi ve kültür tarihi dersleri verdi. 28 Şubat sürecindeki akademik tasfiye ile üniversiteden uzaklaştırıldı. Dönemin keyfi idaresi ve idareye tam bağımlı yargısı, akademik kadroları “rektörün takdir yetkisine” bırakarak tasfiyeleri gerçekleştirdiği ve hak arama yolları yargı kararıyla tıkandığı için açıktan emekli oldu. Sırasıyla Maliye Bakanlığı, Ankara Üniversitesi, Milli Eğitim Bakanlığı ve Afyon Kocatepe Üniversitesi’nde ortalama dört-beş yıl demir atarak çalışma hayatını tamamladı. Kadın, çocuk, insan hakları, demokrasi ve barış savunucusu, feminist-aktivist Berrin Sönmez’in çeşitli dergilerde makale ve denemeleri yayınlanmıştır.