YAZARLAR

Fırat'ın doğusunda Kuzey Irak

Benim daha önce “alacalı çözüm” dediğim şekilde, Moskova’nın değil Vaşington’un yeşil ışığıyla (ve gözetiminde?) TSK, Tel Abyad-Ras El Ayn arasına ve muhtemelen Münbiç’e konuşlanacak. YPG’nin Kobani ve Haseke ceplerinde ABD destekli varlığı korunacak. Aşağı Fırat vadisi, Rakka-Deyrezor havalisi ise yine ABD destekli yerel Arap aşiretlerin Suriye Demokratik Güçleri adı altında denetiminde kalacak.

Rusya Devlet Başkanı Putin, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son Moskova ziyareti sırasında 2010’da geliştirilip, yenilenen 1998 Adana Mutabakatı’na atıfta bulundu – yeniden benzerini önermedi. Tabiatıyla, söz konusu atıf Ankara’yı Şam ile doğrudan diplomatik ilişki kurmaya cesaretlendirmek anlamı içeriyor. Anımsayalım Putin, Rus dış istihbarat teşkilatı FSB’nin başına 1998 Temmuz ayında geçiyor –yani mutabakatın imzalandığı 20 Ekim’den hemen önce.

Ankara, Suriye’de, giderek iç savaş hüviyetine bürünecek, ayaklanmanın başladığı 2011’den bu yana “Esat gitsin” siyasetinde ısrarlı. 2015 sonrasında ise hem ABD hem RF’nin sahadaki askeri varlıkları ve birbirleriyle uyumlu olmayan hedefler gütmeleri Ankara’ya bu iki gücün çekişmesinden yararlanabilme, boşluk doldurma fırsatı sunmuştu. Nitekim 2016 Ağustos Fırat Kalkanı (El Bab Cebi), 2017 Ocak Zeytin Dalı (Afrin Mıntıkası), 2018 Eylül Soçi Mutabakatı (Idlip’in batısı çeperine kurulan 12 askeri gözlem noktası) böyle geldi. Şimdi ABD’nin karadaki varlığını topyekun çekme taahhüdü söz konusu denklemi bozuyor.

Bir bakıma Türkiye’yi, RF Idlip’te Esat ile işbirliğine, ABD ise Fırat’ın doğusunda (dolaylı yahut doğrudan) PYD ile işbirliğine imale etme gayretinde. Muhtemelen her ikisi de Türkiye’nin olası tek taraflı askeri müdahalesinin zamanlamasının Suriye’de güçlükle temin edilen mevcut kırılgan istikrarı bozacağı görüşünde. ABD bir yandan çekileceğini açıklamışken, beri yandan “IŞİD yenilsin, YPG silah bıraksın, İran çevrelensin” gibi hedefler sıralaması tutarsız ve uygulaması olanaksız. Fırat’ın doğusuna sevk edilen yeni 250 kamyonluk silah ve mühimmat da belki bu tutarsızlığın ikrarı. Diğerleri, yani Suriye, RF, İran ve Türkiye, hiçbir şey yapmadan oturup ABD’nin çekilmesini bekleme ve ABD çekildikten sonra amaçlarına ulaşmaya yönelme rahatlığına sahip.

Ankara, 1998 Adana Mutabakatı’nı (ne tuhaf ki Moskova’nın yardımıyla) anımsadı. Bu muhtıranın hem yukarıda saydığım ve toplam yaklaşık 1200 kilometrekarelik, birbirlerine mücavir üç cepteki mevcudiyetini, Şam’ın davetiyle Suriye’de bulunan İran ve RF gibi meşru kılacağını, hem Fırat’ın doğusuna olası tek taraflı askeri müdahalesini de aynı bağlamda terörle mücadele ve özsavunma başlıkları altına alarak keza meşrulaştıracağını savlıyor. Bu akıl yürütmenin cılız olduğunu belirtmek zorunlu.

Buna karşılık RF’nin 1998 Adana Mutabakatı atfından aynı sonucu çıkardığını ileri sürmek güç. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Moskova’daki ikili ortak basın toplantısında ve dönüşünde Harp Akademileri’nde yaptığı konuşmada dile getirdiği “işgal niyetimiz yok”, “Idlip’te işbirliği” ve “Anayasa Komitesi’nin faaliyetlerine bir an önce başlaması” vurguları Rusya’nın, başka vesilelerle sözcülerince ifade edilen “Kürtlerle kardeşiz”, “işte Afrin’e getirdiğimiz hizmetler”, “Suriye Kürtlerini PYD/YPG ‘boyunduruğundan’ kurtaracağız” ve benzeri vurgular ise ABD’nin kaygılarını gidermeye ve diplomatik sahneyi hazırlamaya yönelik.

Oysa gelinen aşamada, Trump’la telefon ve Putin’le yüz yüze görüşmelerin, ABD heyetlerinin Ankara’yı ziyaretlerinin ardından, Erdoğan’ın 12 Aralık 2018 tarihinde duyurduğu “Fırat’ın doğusuna harekat birkaç gün içinde başlayacak” açıklamasından 23 Ocak 2019 Moskova temaslarına kadar geçen bir buçuk ayda, bu “fırsat” penceresinin artık büyük ölçüde kapandığı ortada.

Nitekim Maltalı mevkidaşını ağırlayan Erdoğan bu defa “Bizi birilerinin davet etmesine gerek yok. 1998 Adana mutabakatı Türkiye’nin herhangi bir olumsuz gelişmede Suriye'ye girmesinin önünü açıyor. Güvenli bölge sözü birkaç ay içinde yerine getirilmezse biz oluşturacağız. Müttefiklerimizden Türkiye’nin güvenli bölge çabasına lojistik destek beklemekteyiz. Sahada fiili kontrolün de bizde olması gerekiyor." dedi.

Fas’tan konuşan Rus Dışişleri Bakanı Lavrov ise "Güvenli Bölge Rusya ile Türkiye arasında bir anlaşmanın konusu olamaz. Bu, Suriye hükümetinin katılımıyla müzakere edilmelidir. Bu bölge dahil olmak üzere bütün toprakların kontrolünü Suriye hükümetinin yeniden sağlaması gerekir. Bu herkes için çok açıktır." ifadelerini kullandı.

Şimdi soru, ABD’nin YPG’nin sınırlardan uzaklaştırılması ve Şam’ın egemenliğinin yeniden tesis edilmesi karşılığında, Astana Süreci’ndeki RF-İran işbirliğine ilaveten Türkiye’nin Esat’la da doğrudan ilişki kurmasına göz yumup yummayacağı. Belki Patriot önerisi ve F-35 konusundaki yumuşama bu yönleriyle hesaba katılabilir. Orta vadede ise ABD’nin yukarıda değindiğim hepsinin aynı anda gerçekleşmesi imkansız hedefleri gibi, Türkiye’nin de bölgesel siyasetinin ve değişken geometrili ittifaklarının sürdürülmesi olanaklı görülmeyen yapısal tutarsızlıklar barındırdığı gözden kaçmamalı.

Herhalde Erdoğan’ın arzusu Fırat’ın doğusuna 32 km. derinlikte ve Kobani’den Kamışlı’ya neredeyse 500 km. genişlikte alana askeri güçle girip yerleşmek ama bu eylemin işgal sayılmaması ve bu kendine özgü Güvenli Bölge’nin meşruiyetini Adana Mutabakatı’nda bulması. Bu hamlenin 31 Mart seçimlerinden önce gerçekleşmesi de sanırım “birkaç ay içinde” mühletini açıklıyor. O arada korkarım McGurk’ler, Bolton’lar gibi hızla gözden düşmekte olan ABD Suriye Özel Temsilcisi Jeffrey de Beştepe’nin kapısını çalıp Başdanışman Kalın’ı evde bulamıyor, bari Dışişleri’nde bir kahve içerim derken Bakan Yardımcısı Önal’la da aynı gün teması mümkün olamıyor.

Erdoğan Moskova’ya giderken ABD’de, aciz bendenizin yarım aklıyla pek anlamlandıramadığı, bir “Ruslar Türklere bizden daha iyi bir teklif yaparsa” telaşesi baş göstermişti. Oysa Vaşington’da asıl telaşı, Ankara’nın yeniden Şam’la diplomatik ilişki kurması, Idlip’te Rusya, İran ve Suriye’yle işbirliğini sıkılaştırması ve ABD askeri mevcudiyetinin çekilmesiyle tahıl ambarı, su haznesi, petrol sahası Fırat’ın doğusunun Şam’ın tam egemenliğine geçmesi olasılıklarının yaratması gerçekçi değil mi?

Sonuç olarak, benim daha önce “alacalı çözüm” dediğim şekilde, Moskova’nın değil Vaşington’un yeşil ışığıyla (ve gözetiminde?) TSK, Tel Abyad-Ras El Ayn arasına ve muhtemelen Münbiç’e konuşlanacak. YPG’nin Kobani ve Haseke ceplerinde ABD destekli varlığı korunacak. Aşağı Fırat vadisi, Rakka-Deyrezor havalisi ise yine ABD destekli yerel Arap aşiretlerin Suriye Demokratik Güçleri adı altında denetiminde kalacak. Tüm bunların tepesine de bir biçimde ABD havadan koruma şemsiyesi açacak.

Ancak benim aklıma görece yatkın duran bu formül de kuşkusuz hariciye ağzıyla sadece bir “ara çözüm.” Asıl çözüm, Rusların sürekli BM’yi ve Şam’ı işaret ederek dile getirdikleri gibi, siyasi ve diplomatik yollarla, ayrıca yeni Suriye anayasasını yazacak komitenin faaliyete geçmesiyle bulunacak. Öyleyse, tüm bu askeri çabalar, Taksim’e Topçu Kışlasının ihya edilmesi gibi “gecekondu” denemeleri. Zaten 1998 Adana Mutabakatı da aslına bakarsanız buram buram “eski Türkiye” kokmuyor mu?

*Meraklıları için, saygıdeğer Behlül Özkan hocamdan öğrendiklerimden esinle ara ara “özünde bir karşılıklı husumet tarihidir” diye nitelediğim Suriye-Türkiye ilişkileri hakkında San Diego’daki University of California’da doktora öğrencisi Reuben Silverman’ın iki makalesinin linkini bırakıyorum:

https://reubensilverman.wordpress.com/2019/01/04/south-of-the-border-the-turkish-syrian-crisis-of-1957-part-1/

https://reubensilverman.wordpress.com/2019/01/10/south-of-the-border-the-turkish-syrian-crisis-of-1957-part-2/


Aydın Selcen Kimdir?

1969 İstanbul doğumlu ve Saint Joseph Lisesi ile Marmara Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler Bölümü mezunudur. 1992-2013 arasında Dışişleri Bakanlığı'nda meslek memuru olarak çeşitli görevlerde bulundu. Son olarak 2010-13 tarihleri arasında Erbil Başkonsolosluğu görevinde bulundu. Merkeze döndüğü gün "memuriyetten istifa etti." Genel Energy petrol şirketinde bir buçuk yıl siyasi danışmanlık yaptı. 2015'den beri bağımsız olarak özellikle Irak ve Suriye konularında yazıyor. Galatasaray kongre üyesidir. Alaz adında bir kızı var.