YAZARLAR

Orta sınıflar ve toplumsal değişme

Kapitalistler orta sınıfların üzerinde durduğu sağlam zemini, yani gelecek kaygısını çok iyi kavradıklarından, hatta bizzat toplumsal tertibatı bu kaygıyı sürekli kılmak üzere şekillendirdiklerinden muazzam bir güce sahipler ve bundan yarım asır sonrasını güven içinde tahayyül edebiliyorlar.

Orta sınıfları, toplumsal değişmeyi önemseyen herkesten daha fazla dikkate aldıklarını bildiğim, tahmin ettiğim kapitalistler ve onların siyasi ajanlarının mesele hakkındaki görüşlerini, ifadelerini aktarmak için yaptığım küçük araştırmada TÜSİAD’ın 2011 yılında yayınlanan Vizyon 2050 Türkiye raporuna denk geldim. Sonra ABD’nin 44'üncü Başkanı Barack Obama 2011’de yaptığı bir konuşmada kendini orta sınıf uğruna savaşan bir savaşçı ilan etmiş. İşçi göçünün 50'nci yılı etkinliklerine katılmak için Viyana’da bulunan dönemin Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, 2014’te, hükümetin açıkladığı ekonomide dönüşüm eylem planı hakkında konuşurken orta sınıfların güçlendirilmesi perspektifinin çok kuvvetli bir şekilde ortaya koyulması gerektiğini ifade etmiş. Sonra, TÜSİAD’ın 46'ncı Genel Kurul’unda konuşan dönemin TÜSİAD Başkanı Cansen Başaran-Symes, konuşmasının küresel ekonomiyi (yani kapitalizmi) etkileyen siyasi ve sosyolojik gelişmelere değindiği kısmında sürdürülebilir büyümenin en önemli bloku olarak tespit ettiği orta sınıfların kazanımlarının eridiğinden şikâyet etmiş. Kapitalistler için ekonomi bülteni olduğunu düşündüğüm Dünya gazetesinin editörü Hakan Güldağ ise, 2011’de, Coca-Cola şirketinin kuruluşunun 125'inci yılı nedeniyle ABD’de düzenlenen etkinlikte yönetici Muhtar Kent’in şirketin 2020 vizyonunu açıkladığı toplantıya katılmış ve Kent’in tespit ettiği altı eğilimden en çok orta sınıfların büyüyeceği tespiti dikkatini çekmiş Güldağ’ın. 2009 yılında Cumhuriyet gazetesi, The Economist dergisinin yükselen ekonomilerdeki yeni orta sınıfı konu edinen sayısını özetleyen bir haber yapmış. Haberde aktarıldığına göre orta sınıfın iki önemli vasfı varmış: Ekonomik kalkınmada ve demokrasinin kurulması ve sürdürülmesinde oynadığı çok önemli rol.

Ekonomik kalkınma denen, esasen ekonomik büyümedir, amaç kârı genişleyen bir ölçekte sürekli olarak büyütmektir, kitlelerin yaşam standartları bu çerçevede kendiliğinden gelişir, bu doğrudan amaçlanmaz. Hiçbir kapitalist, “insan kardeşlerimin suya, ekmeğe, elektriğe, yakacağa ihtiyacı var, bunun için işletme kurmalıyım” demez, tümü kâr için fırsat kollar. Nitekim Türkiye kapitalistlerinin Vizyon 2050 raporunda da kapitalistler için stratejik öneme sahip temel sorun alanlarının ele alındığı her bölüm “Riskler ve Fırsatlar” başlığıyla sonuçlandırılmış. Demek ki orta sınıflar aslında kârın sürekli olarak büyütülmesi amacı bakımından hayatiyet arz ediyorlar. Bir de demokrasinin belkemiği olmaları meselesi var ki mahiyetinin anlaşılmasının kapitalist siyasal-iktisadi matrisi anlamak bakımından ufuk açıcı olacağı kanaatindeyim.

ABD Başkanı’ndan TÜSİAD Başkanı’na kapitalistlerin ve siyasi uzantılarının iktisadi ve siyasi sürdürülebilirlik için elzem gördükleri orta sınıflar gerçekte toplumu bir bütün olarak kuşatan güç dengesini sürekli kılan kesimdir. Demokrasi ve kalkınmayı sürdürülebilir kılma amacı kılığına büründürülmüş asıl amacın tüm açıklığıyla ortaya koyulması, büyük insanlığın yakasını kapitalizmden kurtarmasını mümkün kılabilir. Kapitalistlerin bu denli önemsedikleri orta sınıflar, kapitalizm karşıtları tarafından neden bu kadar az önemseniyor? Kapitalizm karşıtları sınıf denince neden öncelikli olarak yoğun sömürünün yol açtığı iktisadi, siyasi ve kültürel yoksulluktan gözünü açamayan alt sınıfları anlamaktadır? Sayıları fazla olmakla birlikte, toplumsal sınıflar hiyerarşisinin, felce uğratıldıkları için daima efendilerinin işaret ettiği yere hücum edecek bu alt sınıfları kapitalizmin aşılmasını sağlayabilirler mi?

Anlaşılan kapitalizm karşıtları, bu geniş, çaresiz kitlenin efendilerinden bağımsız olacağı kapitalizmin en zayıf anını kolluyorlar, o ana kadar da dillerinden düşürmeyecekleri “sınıf” söylemiyle kitleyi söz konusu anda kapitalizmi yıkmaya sevk edeceklerini umuyorlar: “Sınıfa dönmek, sınıfın ihtiyaçları, sınıfa gitmek…”. Evet, kapitalist olmayan bir dünya tahayyülüne sahip olanlar en alt sınıflar değil, ironik bir biçimde radikal orta sınıflar. Hemen ifade edilmeli, kapitalizm karşıtlarını radikal kılan diğerkâmlıkları, doğa ve insana karşı duyarlı oluşlarıdır; tartışmanın seyri açısından daha uygun olduğunu düşündüğümden orta sınıfa mensubiyetin ne anlama geldiği sorusu üzerine düşünmeyi bir adım sonrasına erteliyorum. Sayıları daima sınırlı olacak radikal orta sınıf mensuplarının (solcular), büyük bir siyasi-iktisadi-askeri kompleks olan kapitalizmi tek başlarına alaşağı etmeleri mümkün olmayacağından, ilk olarak kapitalizmin en zayıf anını kollamaları, ikinci olarak kapitalizmin alaşağı edilmesinden azami derecede faydalanacak alt sınıfları bu işin faili, daha doğrusu aparatı yapmaya çalışmaları gerekecektir. Bu tercihleriyle ilk açıdan fırsatçı, ikinci açıdan ikiyüzlüdürler. Alt sınıflar için en iyinin ne olduğuna onlar yerine karar verdiklerinden, asıl ajandalarını alt sınıflardan gizledikleri için ikiyüzlüler; fırsatçılık ise ironik bir biçimde orta sınıf radikallerin kendilerine zerrece yakıştıramadığı bir tutumdur. İşte “sınıf” söylemi, hem fırsatçılığı hem de ikiyüzlülüğü görünmez kılan bir araç olarak bu noktada işletilmeye başlar. Muhteremler lütfedip “sınıfa yöneldikleri, sınıfa gittikleri” için, alt sınıflar bu eşsiz kılavuzların gösterdiği istikamete hücum edecektir güya. Bu düşünceyi olgu gibi görüp inanan orta sınıf radikalleri günün sonunda alt sınıflar tarafından daima en süfli çıkarları uğruna terk ediliyorlar. Ne yapacaklardı peki?

Orta sınıf radikallerin başat ahlaki zaafları olan fırsatçılık, alt sınıfların çaresizliklerine yaptıkları yatırımda görünür oluyor. Yani bu işte kapitalistleri taklit ediyorlar esasen. Kapitalistlerin başarısı sistemin sahibi olmalarından ileri geliyor, alt sınıfların çaresizlikleri iktidar sahipleri tarafından kolaylıkla bir manipülasyon aracına dönüştürülebiliyor. Diğer taraftan kapitalistlerin ayakları, olması gerektiği gibi, son derece yere basıyor, alt sınıfları özellikle temsili demokrasi oyununun figüranları olarak yedekte tutarken, asıl ortaklarının, dayanaklarının orta sınıflar olduğunu biliyor ve onları siyasi-iktisadi-kültürel iktidarının asli birer parçası kılıyorlar. Ekonomik artığın onlarla paylaştıkları görece büyük kısmı, sistemi inkâr etmeleri halinde büyük kayba uğramaları sonucunu doğuracağı için orta sınıfları kapitalist barbarlığın ikiyüzlü dayanakları kılıyor. Orta sınıflar, kapitalizmin barbarlık olduğunu bilecek kadar olan bitenin farkındalar, ama işte ahir ömürlerinde serbest piyasa ekonomisi ve temsili demokrasiden daha erdemlisini göremeyeceklerine inanmak zorunda hissederler kendilerini. Oysa insanın insana su satması için Yezid olması gerektiğini onlar da bilir, seçmenin yarısından fazlası ücretiyle geçinenler olsa da bunların mecliste neredeyse hiç temsil edilmediklerini onlar da bilir ama ev alınmıştır, yazlık alınmıştır, çocuklar özel okula gönderiliyordur, birkaç tane araba sahibi olunmuştur, bir kenara üç beş kuruş para konmuştur, tatile gidilebiliyordur. Bütün bunları ne uğruna terk edecektir, belirsiz bir gelecek. Kapitalistler orta sınıfların üzerinde durduğu sağlam zemini, yani gelecek kaygısını çok iyi kavradıklarından, hatta bizzat toplumsal tertibatı bu kaygıyı sürekli kılmak üzere şekillendirdiklerinden muazzam bir güce sahipler ve bundan yarım asır sonrasını güven içinde tahayyül edebiliyorlar. Bir tehlike, zamanın TÜSİAD Başkanı’nın ve diğerlerinin küresel finansal krizin hemen ardından dikkat çektikleri üzere finans kapitalin orta sınıfların statülerini finansal balonlarla tehlikeye sokması; bu çerçevede son toplumsal kalkışmaların odağında orta sınıfların olması dikkatlerden kaçmamalı.

Şimdi, ertelediğimiz sınıf tartışmasına dönelim. Sınıftan kasıt, toplumsal sınıf olduğu için, ilk olarak toplumdan ne anlamak gerek, onu açıklığa kavuşturalım. Bu tartışma bağlamında toplumlar, ulus devletlere bölünmüş günümüz dünyasında, devletler içindeki tüm bireylerin oluşturduğu kendiliğinden bütünler değil, söz konusu siyasi-iktisadi-kültürel komplekslerin (devletler) varlıklarını sürdürmelerini mümkün kılan olmazsa olmaz bileşenlerin oluşturduğu bütünlerdir; yani ülkede yaşayıp topluma dâhil olmayanlar olabilir. Toplumsal sınıflar, iktisadi-siyasi-kültürel güç dengesinin olmazsa olmaz bileşenleridir, başka bir deyişle alt, orta ve üst sınıfların olmadığı bir (kapitalist) toplum düşünülemez. Bu sınıflar, tüm (epistemik, etik, estetik, ekonomik) değerlerin genel olarak mübadele değerine göre hareket ettiği, dolaşımda olduğu, herkesin varlığını garanti eden güç dengesinin buna göre belirlendiği bir toplumda siyasi-iktisadi-kültürel çıkarları bakımından birbirlerinden ayrılırlar. Yani örneğin alt sınıflar diğerlerinden siyasi, iktisadi, kültürel saiklerinin farklı olması bakımından ayrılırlar. Nitekim kapitalistlerin hegemonik gücü, alt ve orta sınıfları söz konusu veçhelerden farklı saiklere göre maniple edebilmelerinden ileri gelmektedir: Epey zamandır, hemen her ülkede düzenlenen Survivor yarışmaları, yetenek yarışmaları, bilgi yarışmalarının sınıfsal saikleri dikkate alan küresel manipülasyon araçları olmaları örneğinde olduğu gibi. Bununla birlikte, toplumsal değişim arzulayan ve bunun için çaba sarf eden orta sınıf radikaller, sınıfsal aidiyeti yaratan saikleri anlamsızlaştıran ücretli olmak gibi “nesnel” kriterleri siyasi programlarının dayanağı kılacak kadar gayri maddi bir zemindeler. Kaldı ki epistemik, etik, estetik değerler bakımından orta sınıf radikallerinin gelecek tahayyülünün toplumun diğer kesimlerinin arzularına açık bir üstünlüğü var. Bu nedenlerle orta sınıf radikaller (sosyalistler, anarşistler, solcular), toplumsal değişmeyi sağlayacak asıl kesim olan orta sınıfları yeni bir dünya mücadelesinin öznesi kılmaya çalışmalıdır, alt sınıflar her bakımdan kapitalizmden çok daha gerçekleştirilebilir olan bu yola kendiliğinden meyledeceklerdir. Kapitalistlerin konformist, fırsatçı orta sınıflar üzerinden dünyayı sürüklediği felaketi ortaya koymak, orta sınıfların barbarlığa nasıl ortak olduklarını görünür kılmak ve orta sınıfları kapitalizm sonrası kurumların prototiplerini oluşturmaya teşvik etmek orta sınıf radikallerin toplumsal değişim adına yapabilecekleri en iyi iş bana kalırsa. Borç ve açlıkla terbiye edilen, felce uğratılmış, çaresiz alt sınıflardan erdem beklemek, onlara taşıyamayacakları bir yükü yüklemek olmayacak mıdır?


Aydın Ördek Kimdir?

1979'da İmranlı'da doğdu. ODTÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat bölümünden mezun oldu. Siyasal-iktisadi bir kategori olarak parayı tanımlama sorununu konu alan doktora çalışmasını Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nde sürdürmektedir.