İsimsiz Muhreçler Sözlüğü
Edebiyat: Durup ince şeyler düşünmeye vakit vardı artık. En incelikli olan da edebiyattı. Sınav kağıtları, makaleler, sunumlar arasında sıranın kendilerine gelmesini sabırla bekledi romanlar, öyküler, şiirler. Güzel metinler, iyi yazarlar okuyan daha iyi yazdı. “Dışarıya” iş yapmaya alıştı.
OHAL KHK’ları ile ihraçlarımızın yıl dönümleri geldi, bazılarımızınki geçiyor bile. Ben de bu yıl dönümlerinin mana ve ehemmiyetine yakışır bir küçük sözlük hazırlayayım dedim. Kendi tecrübelerim ve arkadaşlarımın anlattıkları ilham verdi. Akademiden Sonra Hayat adı da verilebilir bu sözlüğe. Buyurun.
Çerçeve: Çerçevelerin kendileri değil de, indirilmek zorunda kaldıkları duvarlarda bıraktıkları izler anlattılar o yerlerde geçirilen günleri. İnsanın ailesinden çok gördüğü, bazen dost, bazen düşman olduğu mesai arkadaşlarını mesela. Öğrencilerin birbirleriyle kolayca yer değiştiren hayallerinin, hayal kırıklıklarının, öfkelerinin, hayranlıklarının; sonu gelmeyen sınanmalarının, rekabetin, yetişmesi gereken işlerin, harflerin, sayıların kaldırdığı tozu biriktirdiler. Kopkoyu izler ile silik olanlar birbirinden farklı hikayelerin kahramanlarıydılar. Kopkoyu olanlar, yolun sonunda, silik olanlar ise başında dışarı itilenleri çerçevelediler. Yitirilen bir iş değil de bir yaşam biçimiydi. İşte o yüzden boş duvarlarda kalan izlerin silinmesi mümkün değil.
Dizi: Evin bazen derinleşen kuyusu bizi yutmasın diye, başkalarının hikayelerine diktik gözlerimizi. Başka evler, hayatlar, yollar, sevdalar, kederler, neşeler gördük. Zaman eskisine göre daha boştu. O boşlukta başka zaman ve mekanların insanları belirdiler. Bazen bizi sonraki haftaya teyellediler, bazen de 32 kısım tekmili birden izletip şafağı söktürdüler. Dizi karakterlerinin ellerinden tutup atladık kuyu gibi evlerin eşiklerinden.
Edebiyat: Durup ince şeyler düşünmeye vakit vardı artık. En incelikli olan da edebiyattı. Sınav kağıtları, makaleler, sunumlar arasında sıranın kendilerine gelmesini sabırla bekledi romanlar, öyküler, şiirler. Güzel metinler, iyi yazarlar okuyan daha iyi yazdı. “Dışarıya” iş yapmaya alıştı. Terimlerden tasvirlere, mütefekkirlerden ediplere/edibelere yumuşak geçiş yaptı.
Kitap kafe: Yıllarca bir çalışma odasında çalışmış, söyleşmiş, gülüşmüş, kederlenmiş olanların yeni mekan tutmaları gerekti. Ev yetmedi bazen, dar geldi. İşte o zaman sınavlar cumhuriyetinin genç vatandaşlarıyla tanışılacak kitap kafeler keşfedildi. Anatomi atlasları, çözümlü matematik testleri, medeni hukuk külliyatı yazı müsveddelerine, kenarı kıvrık, altı çizili kitaplara; özenli kalem kutuları ile afili cep telefonları yakın gözlüklerine yakın durdular. Yeniyetmelerin test kitaplarının üzerinden birbirlerini süzüşlerine bakarak keyifli molalar verildi çalışmalara...
Komşu: Birbirimizin farkına vardık birden. Kimisi selamı sabahı kesti, kimisi selam vermezken bağrına bastı. Bazen sarmalayan kucak oldular, bazen ayıplayan göz. Komşu, bazen kapıdan uzatılan bir aşure kasesiydi, bazen apartman boşluğunda asılı kalan bir beddua.
Konserve: Yazlığı kıştan ve kışlığı yazdan hazır etme harekatının eziyetini ve de kıymetini eve çekilince anladık çoğumuz. Daha çok kadınlar anladı haliyle. Annelerden gelen kavanozların omuz başına dizildi kendimizinkiler. Belki daha yamuk yumuk doğradık zerzevatı, tuzunu, sirkesini eksik ettik. Ama bir kadınlık bilgisi, bilgeliği doldu mutfağa. Bir de doğanın dengesi, döngüsüne uyma telaşı. Tatlı bir telaş.
Mahkeme: Devletten, yasadan, düzenden en uzağa kaçanları yanına çağırdı, karşısına dizdi o tahta sıralı, yılların hükmünü taşıyan salonlar. Adalet yerini bulmadıkça kalınlaşan ve tozlanan dosyalar hayatın demirbaşı oldu. Mahkeme kapılarında buluşuldu, gülüşüldü, ağırlıklar atıldı, duruşmalarda devletin gözünün içine beraberce bakıldı. Orada olmanın yersizliği, haksızlığın bilgisi tarihe geçirildi.
Örgü: Eve aitti ve zamanı yavaşlatmayı talep ediyordu örgü. Yalnızken her ilmekte bir anı diğerine eklendi, bir fikir parlayıp söndü. Dostlarla birlikteyken o ilmekler birbirine tutundu, sohbetler derman dertler duman oldu. Sonrası en çok zor zaman battaniyeleri, ağaçlara örülen elbiseler…
Proje: Irmağın bir kolu iken hayat suyuna dönüştü proje. Şehirler arası otobüsler, kimi dingin, kimi çiğ ışıklı kütüphaneler, sahada karşılaşılan bambaşka hayatlar, insanlar. Ekip arkadaşlarının dert ortağı olmaları... Projelerle başka bir dilin, yordamın, sistemin içine yerleşildi. Devletin ittiği yerde sivil olan belirdi. Dünyanın her yerindeki hemdertler keşfedildi, hemhal olundu. Akademi dışarı taştı.
Saksı: Boşaltılan odaların alamet-i farikasıydı. Üşenmeyip, özenle eve taşındı kimi, kimi hatıra niyetine geride kalanlara emanet edildi. O saksılardan ne yeşiller, allar, morlar gelip geçti. Arkadaş hatırı, aşk, sevinç, moral köklendi yahut kuruyup gitti. Ait olmaktı, dal-budak salmaktı, solarken yeniden yeşillenmekti, yeni filizler vermekti. O sebepledir ki, kime emanet edildiyse tez zamanda dönesiniz dileğiyle, gözlerde bir damla yaşla, merasimle teslim alındı, göz gibi bakıldı.
Sütçü: Yaşadığımız mahalleyi keşfettirdi, zamanın döngüsünü değiştirdi. Sütçünün geleceği gün, saat, süt kamyonetinin etrafında kümelenen teyzeler, amcalar, mahallenin sakin atan nabzı, küçük kaygılar, sıra kavgaları, komşu dedikoduları, tansiyon problemleri… Hoyrat bir rüzgarla savrulduğumuz, kalp çarpıntısıyla yaşanan dış dünyadan, süt gibi ılık ve yumuşak ama bazen de çalkantılı bir iklime, başka dertlere deva arayışına geçmeyi kolaylaştırdı. Sütün bir gecede yoğurda sevdalanışı içimizi ümitle, heyecanla doldurdu.
(Alfabetik sırayı ve oyunu bozan son madde)
Dayanışma: İnsan insanın acısını alır!
Funda Şenol Kimdir?
Doğma büyüme Ankara'lı. Ama aslen Niğde'li. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okurken basın sektöründe çalıştı. Mezun olunca akademisyenliğe geçiş yaptı. 1994-2010 yılları arasında Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde, 2010 yılından, 686 No'lu KHK ile ihraç edilene kadar Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde çalıştı. Kent sosyolojisi, kent tarihi, toplumsal cinsiyet, basın tarihi çalışma alanlarıdır. İletişim Fakültesi ve Kadın Çalışmaları Programı'nda lisans, yüksek lisans ve doktora dersleri verdi. Yabanlar ve Yerliler: Başkent Olma Sürecinde Ankara (İletişim Yayınları, 2003); Sanki Viran Ankara (der), (İletişim Yayınları, 2006); Cumhuriyet'in Ütopyası: Ankara (der) (Ankara Üniversitesi Yayınevi, 2011); Kenarın Kitabı (der) (İletişim Yayınları, 2014) ve İcad Edilmiş Şehir: Ankara (der) (İletişim Yayınevi, 2017) adlı kitapları, çalışma alanlarında çok sayıda makalesi, araştırması bulunmaktadır. Şehirleri keşfetmeyi, sokaklarda yürümeyi, fotoğraf çekmeyi, arşivlerde eşelenmeyi, okumayı sever. Tuna'nın annesidir.
Selim Sırrı Tarcan: Bedeni ve zihni terbiye etmek 18 Ekim 2024
Batının vaatkar bedeni: Baraj Gazinosu’nun Avrupalı artistleri 04 Ekim 2024
Dişil enerji dedikleri ne ola ki? 20 Eylül 2024
Annemin karnıyarık tenceresi 30 Ağustos 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI