Hesap bakiyeniz, en kallavi oturma izniniz!
Neredeyse her ülke, kanunlarıyla belirlenen meblağı getirene “başım gözüm üstüne” diyor. Ancak sığınma, yaşam hakkı gibi insani değerlerin parayla ölçülür olmasından ziyade toplumlar, alt sınıflardan gelen göçmenlere, mültecilere diş biliyor. Yetmiyor tüm ekonomik çıkmazların, işlerin rayında gitmeyişinin müsebbibi olarak göçmenleri, mültecileri görüyor.
Kürenin yedi gününde bu hafta Venezuela’daki ABD destekli müdahale tartışılmaya devam edildi. ABD, kendine yakın ve Venezuela siyasetinde pek bilinmeyen bir ismi başkanlık koltuğuna layık görüyor. Küresel düzlemde tartışma, “Maduro iyi bir yönetici değil, pek çok yanlış politikası var. Buna bir itiraz yok ancak ABD güdümünde ülkenin siyasi kaderine müdahale edilmesi kabul edilmez” noktasına evrildi. Öte yandan Venezuela’yı kıskaca almaya çalışan Trump yönetimi, Venezuela’nın en büyük petrol şirketi Petroles de Venezuela 'nın (PDVSA) ABD’deki varlıklarını ve hesaplarını hafta başında dondurdu. Petrol akışına doğrudan bir engel gelmese de ödemelere erişemeyen şirketin ABD’ye petrol akışını yavaşlatması, hatta durdurması beklenebilir.
Hafta ortasında ABD menşeli gündem devam etti. ABD, Reagan ve Gorbaçov arasında süren görüşmeler neticesinde 1987’de imzalanan Orta Menzilli Silahların Sınırlandırılması (INF) anlaşmasından çekildiklerini duyurdu. Benzer biçimde anlaşmanın diğer tarafı Rusya, INF anlaşmasını dondurduklarını belirtti. Bu hamleler kıyametin kapılarını açarken, büyük tartışmalara da gebe.
Kürenin üst gündem sırasında bu ve benzeri konular vardı. Ancak iç ısıtan iki hikaye bu hafta kısıtlı da olsa gündemde kendine yer buldu. İki göç hikayesi. Bazen oturma izni almanın mutlu son addedildiği yaşamlar. İlk hikaye Hollanda’dan, ikincisi Pasifik Okyanusu’ndan.
Yoksulluk ve varsıllık arasında sıkışmış insanlık ve göçmenler
Dünyanın pek çok ülkesinde insanlar zorlu yaşam koşulları, siyasi baskı, tehdit, yaşamlarının tehlike altında olması nedeniyle başka ülkelere sığınmak zorunda kalıyor. Adı üstünde sığınma, insan peşinde ölüm olmazsa neden yerini yurdunu, ağacını, parklarını, kültürünü geride bırakıp yollara düşer ki... Söz konusu yolculuklar hiç kolay değil, dahası her adımda dışlanma, hor görülme baskısı var. Ölüm botlarında yaşama yeniden tutunmak isteyenlerin çabası günümüzde insanın insafına kalıyor. Oysa herkesin bildiği ve sır olmayan bir gerçeklik var.
Kapitalist sistem, göçmenin de sığınmacının da en makul olanını seçebiliyor, nasıl mı? Eğer sığınmak istediğiniz ülkeden bir ev alabiliyorsanız, 250 bin dolardan başlayan yatırım getiriyorsanız, hükümetler size ülkelerinin kapılarını sonuna kadar açıyor. Bu, bizim ülkemiz için de geçerli. Örneğin Türkiye’de 19 Eylül 2018’de Vatandaşlık Kanunu'nda bir düzenleme yapıldı. Buna göre 500 bin dolar yatırım, taşınmaz ya da döviz getirebilecek olanlar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı alabilecek. Bu noktada şu yorumda bulunmak yerinde olacak, dünyada sınır kavramı ve kötü muamele yoksullar için geçerli. Hesap bakiyeniz, en kallavi oturma izniniz.
Neredeyse her ülke, kanunlarıyla belirlenen meblağı getirene “başım gözüm üstüne” diyor. Ancak sığınma, yaşam hakkı gibi insani değerlerin parayla ölçülür olmasından ziyade toplumlar, alt sınıflardan gelen göçmenlere, mültecilere diş biliyor. Yetmiyor tüm ekonomik çıkmazların, işlerin rayında gitmeyişinin müsebbibi olarak göçmenleri, mültecileri görüyor. Toplumlar, farklılıklara mı karşı, yoksul göçmenlere mi sorusu hançer gibi insanın kalbine saplanıyor.
Hollanda’da bu yazıya konu olan hikayenin özneleri zengin değil. Bir Ermeni aile Hollanda’ya 2009’da sığınıyor. Bulundukları ülkede yani Ermenistan’da hayatlarının tehdit altında olduğunu ifade etmişler. Hollanda, önce bu insanların talebini kabul ediyor. Ancak nedendir bilinmez hükümet kararı bozuyor. Hollanda hükümeti göçmen aileyi sınır dışı etmek için elinden geleni ardına koymuyor.
Tamrazyan ailesi, hükümetin şerrinden kaçmak için 26 Ekim’de Lahey’deki Protestan Bethel Kilisesi'ne sığınıyor. Ailenin kiliseyi kurtuluş yolu olarak görmesinin nedeni Hollanda’da ayin yapılırken polisin kiliseye girememesi. Ailenin dramı medyaya yansıyınca Fransa, Almanya, Belçika’dan yaklaşık 650 din adamı kiliseye geliyor ve ayine katılıyor. Gece gündüz kesintisiz biçimde ayin sürüyor. Dünyanın çeşitli bölgelerinden de Ermeni aileye destek geliyor. İmajında büyük bir sorun yaşayan Hollanda hükümeti göç yasasında değişikliğe gidiyor ve aileye yeniden sığınma hakkı veriliyor.
Sığınma hakkının elde edilmesiyle son bulan bu ayin, bir nevi mutlu son, ancak herkes Tamrazyan ailesi kadar şanslı değil. Hollanda ve pek çok ülke, hâlâ sığınmacıları sınır dışı ediyor. Ermeni aile Tanrı’nın evine sığınarak kendisini istemeyen dünyevi iktidara meydan okudu. Ancak herkes biliyor ki eğer bu aile vatandaşlık için yeter ücretli bir hesaba sahip olabilseydi, bunların hiçbiri yaşanmayacaktı. Şimdi vicdanınızla düşünün, sizin derdiniz ve yasalarınız göçe mi dönük yoksa yoksul insanların ölüm korkusu olmadan güvenli bir yere sığınmasına mı? İnsanlığın ve vatan sevgisinin ölçüsü para mıdır? Cüzdanların kabarıklığı ne zamandan beri bir arada yaşamı kolaylaştıran bir kritere ve insanın hayatta kalma hakkının ön koşuluna döndü?
Edebiyatın sınır tanımazlığı ulus devlete karşı
Ulus devlet kavramı uluslararası ilişkiler ve siyaset bilimi alanındaki en genç kavramlardan biri. Bunun nedenini sınır kavramı ve “ulus”, ne zaman bir ülkenin devlet olmasını sağlayan kritere döndü sorusunu sorduğumuzda görebiliyoruz. Örneğin I. Dünya Savaşı’nın Ortadoğu’ya etkisi ne zaman konu haline gelse, İngiltere ve Fransa’nın bölgedeki devletlerin sınırlarını masa başında cetvelle çizdikleri girizgah oluyor. Bu bilginin doğruluğun merak edenlere yanıt, evet bu doğru diyelim. Peki sizin vatandaşı olduğunuz devletin sınırları ne kadar gerçekçi?
Sınırın düz bir çizgi olmaması mı tek doğruluk karinesi... Sınır kavramını ele alan isimlerin başında Richard Sennett gelir. Gözün Vicdanı isimli kitabında Sennett (1) iç ve dış arasındaki ayırımları Antik Yunan’dan günümüze taşır. İnsanın içi ile bedeninin olduğu yer arasındaki farklılıkla yazar yola koyulur. Sınır kavramı kötü, istenmeyen, kutsal ile olmayanın arasındaki çizgidir. Örneğin ABD Başkanı Donald Trump, bu hafta attığı bir tweet'te, Meksika’daki uyuşturucu savaşları nedeniyle ölenlerin fazlalığına dikkat çekti ve “duvar” örmek ne kadar gerekli görüyorsunuz dedi. Böylece Trump’ın ABD’si kötü niyetli(!) uyuşturucu müptelası(!) yoksul ve çeteci(!) Meksika halkından kurtulabilecek, ABD tüm hijyenikliğini koruyacak... Burada da görüldüğü gibi başarısız siyasi aklın ilk ve en kolay icraatı duvar oluyor.
Buna karşın edebiyat, ulus devletler ve Trumpgiller “sınır da sınır, duvar da duvar” diye dursun sınıra meydan okuyor. Rus klasiklerinden Nobel kazanan yabancı yazarlara evlerimize konuk olan eserleri düşününce neyse ki, edebiyat sınır diyenleri duymuyor, diyoruz.
Edebiyat ile duvar arasındaki sınırı geçersiz kılan son örnek, Papua Yeni Gine’den. Papua Yeni Gine’de Avustralya tarafından işletilen bir göçmen kampında yaşayan Behruz Bocani “Dağlardan Başka Arkadaş Yok” adlı kitabıyla Victoria Edebiyat Ödülü’nü kazandı. Kitabın yazarı altı yıl önce umuda doğru Avustralya’ya doğru yola çıkarken bir adada ömür geçiriyor. Boochani, ödül hakkında görüşünü soranlara şunu söylüyor:
“İnsan ve insanlık onuru için bir zafer. Bu sadece bizim için değil, edebiyat ve sanat için de zafer. Bizi asla insan olarak tanımayan sisteme karşı zafer. Bu bizi sayılara indirgeyen bir sisteme karşı bir zafer. Bu güzel bir an.”
Yazarın zor koşullarda kaleme aldığı kitabın adı insana dönük pek çok şey söylüyor. Ancak en yakıcı olan yazarın yukarıdaki sözleri. Boochani, yoksul bir göçmen, cebinde binlerce dolar yok, o nedenle kampta. Ancak vicdan, insanlık onuru adına bizler birer rakam değiliz, diyen haykırışı ve insanlık adına zengin bir kelime haznesi ve yeteneği var. Umarız Boochani’nin sesi sağır kulaklara çare olur.
Mühdan Sağlam Kimdir?
Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler Anabilim Dalı’nda doktorasını yapmıştır. Enerji politikaları, ekonomi-politik, devlet-enerji şirketleri ilişkileri, Rus dış politikası ve enerji politikaları, Avrasya enerji politiği temel ilgi alanlarıdır. Gazprom’un Rusyası (2014, Siyasal Kitabevi) isimli kitabın yazarı olup, enerji ve ekonomi-politik eksenli yazıları mevcuttur. Barış için Akademisyenler “Bu Suça Ortak Olmayacağız” bildirisini imzaladığı için 7 Şubat 2017'de çıkan 686 sayılı KHK ile üniversiteden ihraç edilmiştir. 8 Kasım 2023'te Ankara İdare Mahkemesi kararıyla Mardin Artuklu Üniversitesi'ndeki görevine iade edilmiş, ancak 27 Şubat 2024'te İstinaf Mahkemesi kararıyla yeniden ihraç edilmiştir. 2017-2023 yılları arasında aralarında Gazete Duvar, Almonitor, Kısa Dalga ve Artı Gerçek'in de bulunduğu medya kuruluşlarında çalışmıştır.
'Ortadoğu’da Kürt meselesinin çözümü Türkiye'siz düşünülemez' 13 Kasım 2024
'Erdoğan Kürt Sorununu çözmeye değil stabilize etmeye çalışıyor' 04 Kasım 2024
Yapay zekanın açıldığı kapı: Nükleerin yeniden keşfi 30 Ekim 2024
Cumhuriyet'in 101. yılı: Demokrasi, laiklik, anayasa, eşit yurttaşlık 29 Ekim 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI