Almanya: Tatlı vatan
Milli Reasürans Sanat Galerisi'nde yer alan Artspace Germany sergisi İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Almanya'ya göçüp orada çalışmalarını sürdüren sanatçı kuşağını karşımıza getiriyor.
"Dünyamızda sanatçılar, vizyonlarını gerçekleştirmek amacıyla bir yerden diğerine taşınan ruhsal göçebelerdir. Onlar, mekan ve sınırları birbirinin içine geçmiş, durağan ve bugünün postmodern kültürleri arasında hareket eden gezginler ve küresel oyuncuların öncüleridir."
Milli Reasürans Sanat Galerisi'nde yer alan Artspace Germany sergisinin küratörü Ursula Zeller katalog kitaba bu sözlerle başlıyor. Farklı ülkelerde doğmuş, ancak hayatının bir noktasında çalışmak ve yaşamak için Almanya'yı seçmiş sanatçıları bir araya getiren Artspace Germany sergisi, kendini farklı kültürlerin bir arada bulunduğu bir kültür ülkesi olarak tanımlayan Almanya'nın İkinci Dünya Savaşı sonrası oluşturduğu birikimi karşımıza getiriyor.
Almanya'ya kültürel göç geçen yüzyılın başından bu yana tartışılan bir olgu. Rus sanatçıların Almanya'yı kendilerine mesken bellemesi, Weimar Cumhuriyeti'nin çok kültürlü yapısı özellikle bu göç akımının temelini oluşturuyor. Nazi dönemi bu dalganın duraklamasına sebep oldu. Ancak savaş sonrasında Almanya eğitim kurumları, büyük çaplı uluslararası sergiler, rezidans programlarıyla bu yaraları hemen sarmaya başladı.
14 sanatçının yer aldığı sergi yeni kültür politikasının ne kadar güçlü bir çeşitlilik yarattığını ortaya koyuyor. İngiltere doğumlu Tony Cragg, kavramsal sanatçı Joseph Kosuth, yeni medya sanatının temellerini atan Nam June Paik ya da Türkiye'den Ayşe Erkmen... Hepsi Almanya'nın kültürel iklimi içinde kendilerine yer bulmuş ve üretimlerini gerçekleştirmiş sanatçılar.
"Gerçi gezginler her zaman sanatçılardandır: Birçok Alman sanatçı geçtiğimiz yüzyılın 1950'li yıllarında sanat metropolü Paris'e veya 1960'lı yıllarından itibaren New York'a göç etmiş, buna karşılık 1990'lı yıllarda sayıları gün geçtikçe artan başka ulusların sanatçıları da Almanya'yı yaşam ve çalışma merkezleri olarak seçmişlerdir." Ursula Zeller katalog metninin devamında bu cümleleri sarf ediyor. Sanatçı göçü dediğimiz olgu, belli ölçülerde devlet planlaması altında yapılan işçi göçlerinden farklı bir yerde duruyor. Ancak sergiye baktığımızda sanatçı göçünde de kamu politikalarının ne derece önemli olduğunu görüyoruz.
Serginin bağlamı açısından kritik işlerden biri de Ayşe Erkmen'in Burası ve Orası işi. 1989 yılında Maçka Sanat Galerisi'nde ilk olarak sergilenen yerleştirme ilk bakışta Beyaz Küp tartışmalarını hatırlatır. Ancak eserde kullanılan materyaller bize üretimin dolaşımı üzerine düşünmemizi sağlar. Erkmen, bu işinde Almanya'dan ihraç edilen otomobil hurdalarını geri dönüştürerek kullanır. Almanya'da üretilen otomobiller başka ülkelerde kullanılıp Almanya'ya sanat eseri olarak geri döner. Dağınık ya da birleşik şekilde sergilenebilen 16 metal kutu izleyiciye hem endüstriyel üretimin hem de sanat üretiminin küresel hareketlerinin izini gösterir. Ve aynı zamanda farklı kültürlerin nasıl yan yana gelebileceğini sorar.
Almanya'da üretilen sanatı dünyaya taşımayı amaçlayan IFA ve Goethe Institut-İstanbul kurumları tarafından gerçekleştirilen sergi bir yandan da ulusal kültür, yerli ve milli kültür tartışmalarına ucundan dokunuyor. Bu noktada Zeller'in şu sözlerine kulak vermek gerekir:
"Farklı kültürlerin buluşması, yalnızca kültürel özelliklerin ve geleneklerin birbirine eklenmesi demek değildir, bir ülkede bulunan iki veya daha fazla kültür birbirinin içine geçip karışıp ortak bir ortalamada buluşamaz. Kendi durumunu yabancıların durumu ile kıyaslayarak eleştirel bir biçimde onları aydınlatmak amacı güden olağan ikili düşünce şemalarının da artık günümüz toplumlarını tanımlamak için uygun olmadığı anlamına gelir. Aksine, farklı kültürlerden üyeleri içinde barındıran toplumlar daha çok, ikili çoğunluk-azınlık-ilişkisinin çözüldüğü bir iç dinamizme işaret etmekteler. İçlerinden tamamen farklı, yeni bir alan ortaya çıkıyor: Küresel oyuncuların olduğu gibi tüm sanat dallarının sanatçılarını da içeren bir göçmenler alanı."
Sergiyi bir kenara bırakıp başka alanlara bakalım. Dün Gazete Duvar'da yer alan habere göre Almanya'ya iltica talebinde bulunan Türklerin sayısı Kürtleri geçmiş. "2016 yılında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı 4 bin 383 Kürt'e karşın sadece bin 197 Türk iltica başvurusunda bulunurken 2018’de Türk ilticacıların sayısı Kürtleri geride bıraktı. Geçen yıl 4 bin 67 Kürt’e karşılık 5 bin 776 Türk Almanya’ya iltica başvurusu yaptı." Ve haber metninde 2018'in ilk yarısında Türkiye'den iltica başvurusu yapanların yüzde 48'inin üniversite mezunu olduğu belirtiliyor.
Acı vatan Almanya tartışmaları hiç olmadığı kadar gündemde. 15 Temmuz darbe girişiminden sonra özellikle sanat ve medya alanında üretimlerini Almanya'da gerçekleştirenlerin sayısı hızla arttı. Bu yeni göç dalgasının nasıl bir etki yaratacağını şimdiden kestirmek güç. Ancak Artspace Germany sergisi Almanya'nın kültür politikası olarak buna hazır olduğunu gösteriyor. Bizim aksimize.