Kaldırım taşı mı, kreş mi: Kadınlar belediyelerden ne bekler?
Önümüzdeki yerel seçime doğru, yalnızca kaldırımlarında tökezlemeden yürüyeceğimiz değil, eğri büğrü de olsa sokaklarında özgürce dolaşabileceğimiz, kaderi hakkında söz sahibi olabileceğimiz, bizi güçlendirecek kadın dostu kentler talep etmeliyiz.
Bizde belediyecilik bir kamu hizmetinden çok bir gösteridir. Asfaltlara, kaldırım taşlarına belediyenin adı işlenir. “Falanca okulun tadilatı, filanca konser salonunun tefrişatı belediyemiz tarafından yapılmıştır” pankartları asılır. Refüjlere renk renk çiçekler dikilir, çevre düzenlemeleri yapılır, parklara birbirine benzer plastik oyuncaklar, spor aletleri yerleştirilir. Bu göz boyamanın seçmen üzerinde olumlu etkisi olduğu da doğrudur. Misal, anneannemle ne zaman çarşıya çıksak, yeni asfaltlanmış yollara, parklardaki mevsim çiçeklerine, hortumla ağaç diplerini sulayan belediye işçilerine, çöp kamyonlarına bakıp “Başgan çalışıyor” derdi yahut “Adamlar yapmış”... Geç modernleşen, yoksul bir ülkenin evlatları olarak inşaata, kat kat yığılan betona, vızır vızır işleyen araçlara, granitin parlaklığına, metalin ışıltısına oldum olası meftunuzdur. Medeniyet seviyemizin göstergesidir bunlar. Devletlu kişilerin her fırsatta 3. Havalimanı’nı, Marmaray’ı, bir uçtan diğer uca uzanan TOKİ’leri, duble yolları, köprüleri ortaya sürmeleri bundan. Yıllardır görüntüyü kurtararak idare ediyorlar.
Aslına bakarsanız vatandaş olarak yerel yönetimlerimizden neler bekleyebileceğimizi çoğunlukla bilmiyoruz. Bazen bilmediğimiz için, bazen de ataletimizden, şikayet etmenin, söylenmenin çözüm peşinde koşmaktan daha kolay ve keyif verici olmasından dolayı talepkâr olmuyoruz. Belediyenin görev tanımı içinde akla gelmedik şeyler var. Meslek edindirmeden sağlıklı yaşamamıza, güvenliğimizi sağlamaktan bizi eğlendirmeye kadar birçok şey.
KADINLAR BELEDİYELERDEN NELER BEKLERLER?
Bir belediye, çoğu ev eksenli yaşayan veya hem evde hem iş yerinde emeği sömürülen, çocuk, hasta ve yaşlı bakımından sorumlu tutulan, çoğunluğunun herhangi bir kişisel geliri ve emeklilik hakkı olmayan, önemli kısmı şiddet gören, vatandaşlık haklarını bütünüyle kullanmaktan men edilen, mekânsal hareketliliği sınıfsal ve kültürel etkenlerle kısıtlı olan kadınlar için harekete geçmeye niyetli ise yasal mevzuatı ve bütçesi bunu yapmaya elveriyor. Nüfusu 100 binin üzerinde olan belediyeler sığınma evi açmak zorundalar mesela. Düzenli sağlık taramaları, ana-çocuk sağlığı ile ilgili uygulamalar gibi halk sağlığı çalışmaları yapmak zorundalar. Kadınların vatandaşlık haklarını öğrenmeleri, sosyal hayata katılmaları, kültürel birikimlerini arttırmaları, yeni beceriler edinmeleri de belediyelerin sorumluluk alanına giriyor. Eşitlik ve kadın birimleri olan az sayıda belediyenin kadın hemşehrileri ile daha yakın ilişki kurduğunu ve onların hayatlarını kolaylaştırdığını, cinsiyet eşitliği konusunda farkındalık düzeyini arttırdığını gözlemleyebiliyoruz. Eş başkanlık sistemi ile yönetilen belediyeler ile idari mekanizmasında kadınların da bulunduğu diğer belediyeler bu konuda daha başarılı oldular.
Özellikle hane içinde karşılıksız emek sarf eden, bakım sorumluluğunu tek başına üstlenen ve istihdam süreçlerine, sosyal hayata katılımda erkeklerle eşit şansa sahip olmayan kadınların güçlendirilmeleri, özgürleştirilmeleri gerekiyor. İşte belediye burada devreye girmeli. Meslek edindirme kursları, istihdam imkanları, eğitim bursları, öğrenci yurtları, kreş ve evde bakım hizmetleri, kadının evden çıkmasını, şehirle/hayatla tanışmasını, dost olmasını sağlayabilecek. Ücretsiz olarak organize edilen kültür-sanat faaliyetleri, spor tesisleri, parklar, turistik geziler her sınıftan kadına, zorunlu haller dışında da dışarı çıkabilme imkanı verecek ve farklı bir dünyanın kapısını açacak.
Tüm bu uygulamaların layıkıyla yapıldığı, yerel birimlerde eşit temsilin sağlandığı, temel ihtiyaçların karşılandığı, kadıların yüklerinin büyük bir kısmının yerel yönetimlerce üstlenildiği, yaşaması kolay, güvenli ve keyifli kentlere kadın dostu kent deniyor. Kadın dostu kent deyince ilk akla gelen her ne kadar aydınlatılmış caddeler ve çocuklu, engelli ve yaşlı kadınlar için kullanışlı kaldırımlar vb. gibi fiziki çevreye ilişkin düzenlemeler olsa da, dostluğun asıl göstergesi, kentte hem özgürce, hem de bir arada yaşama kültürünün hakim olması. Kent mekanının vadettiği özgürlükten, kendiliğin inşası için sunduğu imkanlardan eşit biçimde yararlanabilmek. Ötesi, kentin yönetimine ortak olabilmek. Bunlar olduktan sonra zaten o caddeleri rahatça ve güvenle adımlamak asıl ve ilk akla gelen beklentimiz olmaktan çıkacak.
5393 Sayılı Belediyeler Kanunu’nun 13'üncü maddesi, Hemşehri Hukuku’nu düzenler. Belediyelere vergisini, harcını ödeyen, belediyelerin koyduğu kurallara riayet eden hemşehriler, onların da üzerlerine düşen görevleri yerine getirmelerini beklemeliler. Belediyemizle hukukumuz çok zayıf ve yerel haklarımız konusundaki farkındalığımız çok sınırlı olduğundan uluslararası mevzuatla da garantilenmiş olan hemşehrilik haklarımızın neler olduğunu tam olarak bilmiyor, talep edemiyor ve elde edemiyoruz. Özellikle kadın hemşehriler olarak, yerel yönetimlerde eşit olarak temsil edilemiyoruz, hayatımızı kolaylaştırmak, bizi özgürleştirmek, güçlendirmek için ayrılmış olan bütçenin gövde gösterisi için harcanmasına seyirci kalıyoruz. Önümüzdeki yerel seçime doğru, yalnızca kaldırımlarında tökezlemeden yürüyeceğimiz değil, eğri büğrü de olsa sokaklarında özgürce dolaşabileceğimiz, kaderi hakkında söz sahibi olabileceğimiz, bizi güçlendirecek kadın dostu kentler talep etmeliyiz.
Funda Şenol Kimdir?
Doğma büyüme Ankara'lı. Ama aslen Niğde'li. Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde okurken basın sektöründe çalıştı. Mezun olunca akademisyenliğe geçiş yaptı. 1994-2010 yılları arasında Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde, 2010 yılından, 686 No'lu KHK ile ihraç edilene kadar Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde çalıştı. Kent sosyolojisi, kent tarihi, toplumsal cinsiyet, basın tarihi çalışma alanlarıdır. İletişim Fakültesi ve Kadın Çalışmaları Programı'nda lisans, yüksek lisans ve doktora dersleri verdi. Yabanlar ve Yerliler: Başkent Olma Sürecinde Ankara (İletişim Yayınları, 2003); Sanki Viran Ankara (der), (İletişim Yayınları, 2006); Cumhuriyet'in Ütopyası: Ankara (der) (Ankara Üniversitesi Yayınevi, 2011); Kenarın Kitabı (der) (İletişim Yayınları, 2014) ve İcad Edilmiş Şehir: Ankara (der) (İletişim Yayınevi, 2017) adlı kitapları, çalışma alanlarında çok sayıda makalesi, araştırması bulunmaktadır. Şehirleri keşfetmeyi, sokaklarda yürümeyi, fotoğraf çekmeyi, arşivlerde eşelenmeyi, okumayı sever. Tuna'nın annesidir.
Selim Sırrı Tarcan: Bedeni ve zihni terbiye etmek 18 Ekim 2024
Batının vaatkar bedeni: Baraj Gazinosu’nun Avrupalı artistleri 04 Ekim 2024
Dişil enerji dedikleri ne ola ki? 20 Eylül 2024
Annemin karnıyarık tenceresi 30 Ağustos 2024 YAZARIN TÜM YAZILARI