Bir hayal kırıklığı meleği
Latin Amerika güneşi altında şiddet ve kan filmleriyle tanınıp, B sınıfı filmlerin ruhunu büyük gişe yapımlarına enjekte ederek Hollywood’da yerini sağlamlaştıran Rodriguez’in elinde Alita da bir klişeler yumağına dönüşmüş. İnsan işin içinde James Cameron ismini duyunca umutlanıyor, ama filmi izleyince gençlik serilerine bir yenisini eklemek isteyen sinema endüstrisinin bir ürünüyle karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz.
James Cameron bilim kurgu sinemasının büyük ustalarından. Aslında öyle çok fazla filmi yok, televizyon projeleri ve belgeseller dahil 23 film çekmiş. Esas merakı da uzayın derinliklerinden çok su altının bilinmezlikleri. Kanadalı yönetmen, ‘özel efekt uzmanı’ olarak adım attığı Hollywood’da zamanla bir gişe makinesi ve farklı dünyalar yaratma ustası olarak kendine haklı bir ün, güvenilir bir isim yaptı. 1980’lerden bu yana tekinsiz geleceğe ilişkin hayal gücünün sınırlarını genişleten hikayelerin yazarı ve yönetmeni olarak onun yaptığı işleri severek izliyoruz. En büyük işlerinden biri olan Terminator’ü yazıp yönettiğinde yıl 1984. İki yıl sonra, gerçek bilim kurgu ustası Ridley Scott’un 1979’da ilkini çektiği o müthiş filmin, Allien’ın (Yaratık) ikincisini çekiyor. Film gişede o kadar başarılı oluyor ki belki de bu harika seri o sayede devam ediyor. 80’lerin unutulmaz su altı filmi Abyss de Cameron’ın unutulmaz işlerinden. Ama galiba onu devasa bütçeli filmlerin büyük ustası yapan 90’ların en ünlü filmi Titanic. Film, Titanic batığına ulaşılması ile başlıyordu, hatırlarsınız. Cameron’ın su altı merakı bu film için önemli bir motivasyon olmuş olmalı. Daha sonra bir başka efsane batık, savaş gemisi Bismarc için de bir belgesel çekecekti. Titanic o zaman devasa bütçesini defalarca katlayan dünya çapında bir ticari başarı da getirerek Cameron efsanesinin en sağlam basamaklarından biri olmuştu. Yıllar sonra efsane olacak bir başka filmle tekrar adını duyurdu: Avatar. Hakikaten, otu böceği, inançları ve insanlarıyla uzak bir gezegende düşsel ve şaşırtıcı bir dünya kurmuştu. Üstelik o insanların arasında yaşamanın teknolojisini de işin içine katarak herkesi büyüledi. Tabii ki yine çok kötüler ve amansız savaş, çatışma sahneleri, yani güçlü bir aksiyonla yüklü bir gişe canavarıydı Avatar. Efsaneye göre James Cameron bu filmi çekmek için yıllarca teknolojinin gelişmesini beklemişti. Filmin bir seriye dönüşeceğini sanıyorduk, yıllardır yeni filmin çekilmesini bekliyoruz…. İmdb’ye göre serinin dört filmi tezgahta gibi… Ama Cameron’ın işleri belli olmaz.
Geçen hafta yine Cameron’ın yıllardır, 90’lardan bu yana teknoloji gelişsin diye beklettiği söylenen bir başka projesi gösterime girdi: Savaş Meleği Alita. Ama Cameron burada yönetmen koltuğuna oturmamış. Orayı, Hollywood’un Latin aksiyon dehası Robert Rodriguez’e bırakmış. Resmi açıklamaya göre Avatar serisinin işleri ağır basınca böyle yapmak zorunda kalmış. Ama gerçekte ‘çok bekledim, takatim kalmadı’ mı dedi, yoksa bu filmin yönetmenlik kariyerine o kadar da iyi gelmeyeceğini mi fark etti, bilinmez. Çünkü neticede ortaya çıkan film son derece sıradan bir bilim-kurgu aksiyon.
Alita bir Japon manga uyarlaması. Daha önce pek çok macerası manga albümü olarak yayımlanmış. Bir animesi de var. Biraz da bu anime ruhuna sadık kalarak filmdeki Alita karakterini bilgisayarda yaratmayı seçmişler. O da insanların arasında kocaman gözlü tatlı bir anime olarak yerini almış. Latin Amerika güneşi altında şiddet ve kan filmleriyle tanınıp, B sınıfı filmlerin ruhunu büyük gişe yapımlarına enjekte ederek Hollywood’da yerini sağlamlaştıran Rodriguez’in elinde Alita da bir klişeler yumağına dönüşmüş. İnsan işin içinde James Cameron ismini duyunca umutlanıyor, ama filmi izleyince gençlik serilerine bir yenisini eklemek isteyen sinema endüstrisinin bir ürünüyle karşı karşıya olduğunuzu anlıyorsunuz. Son yıllarda evire çevire, eskileri yenilerle harmanlaya harmanlaya çoğaltılan Marvel süper kahraman filmlerinin temel ögesi, zayıf görünen süper kahraman var burada da... Dünyayı kurtaracak kahramanımız sırlarla yüklüdür, geçmişini kendisi bile bilmez ve yetenekleri ortaya çıktıkça hep beraber şaşırırız. (Daha çok casus filmlerinin sevdiği bu numarada hafif bir Harry Potter tadı da var). Bu kez kahramanımız 15 yaşında bir genç kız görünümündedir ve lise aşk filmlerinin, içinden seks geçmeyen romantizmi temel motiflerden biridir. Kız oğlanı çok sever, ama oğlan çok serseridir. Bu arada Alita, bir süre sonra eline bir de kılıç alır ki kavga sahneleri kıvamını bulsun. En fenası ise Alita’nın yirmi yıl önce yapılan animesinde bile olmayan o arena sahnesi. Ölümüne yarış, son yılların gençlik serilerinde olmazsa olmaz. Tatlı siborg savaşçımızın Motorball yarışındaki bütün rakipleri ise Transformers ruhunun takipçileri gibi. Filmin belki de tek iyi yanı bize yeni bir kadın savaşçı armağan etmesi. James Cameron, Terminator’deki Sarah O’Conner ve Allien’daki Ripley’den beri bunu yapar. Ama kadın kahraman kavramı bile Captain America’nın dahi Captain Marvel adıyla cinsiyet değiştirdiği günümüz sinemasında bir modaya dönüştüğünden midir bilinmez, bir yavanlık bırakıyor geride. Sanki sıkıcı bir tekrara dönüşüyor…
Neticede James Cameron markasına kanıp yepyeni bir bilim kurgu dünyasına gireceğimi sanırken kendimi sıradan bir gençlik filminde buldum. Bu vesileyle diğer sinemaseverleri uyarmak istedim. Tutarsa devamı çekilmek üzere tasarlanmış, hikayesi bile yarıda kalıveren bir garip film Alita. Zaten Şenay Aydemir ve Mehmet Açar’ın yazılarından da bu durumun ipuçları yeterince veriliyordu. Ben anlayamamışım.
“Bari James Cameron, stüdyolara armağan ettiği bu eski projesi karşılığında kazandığı zamanı ve parayı iyi değerlendirir de hiç değilse yıllardır beklediğimiz Avatar’ın devam filmlerini biran önce izleriz” demekten başka bir teselli bulamıyorum.
Okuma listesi:
1 - Şenay Aydemir: https://www.gazeteduvar.com.tr/yazarlar/2019/02/15/hazir-yemek-ama-lezzetli/
2 - Mehmet Açar: https://www.haberturk.com/yazarlar/mehmet-acar/2373517-cyborg-alitanin-gozyaslari