YAZARLAR

Ozan Arif’i anma ihtiyacı nereden kaynaklanıyor?

Hrant’ın katillerini öven birini rahatlıkla anmayı tercih edebilirsiniz, hem de herhangi bir siyasal bedel ödemeden, cezasız kalarak, olduğunuz yerde kalarak, ülke siyasetini, siyasal iktidarın onu götürdüğü yere motive ederek... Sizlere oy veren milyonlarca insan bu yaptığınızı anlayacaktır diye düşünerek…

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, son grup toplantısında Hrant Dink’in, devrimcilerin, Alevilerin katillerine övgüler, CHP’nin sosyal demokrat liderlerine sövgüler düzen Ozan Arif’i Neşet Ertaş, Erzurumlu Emrah, Aşık Veysel ve Pir Sultan Abdal ile bir tuttu, Ülkücüler adlı şiirini okudu. Onun ne kadar büyük bir değer olduğunu anlattı. Neden?

Nedenini değil ama sonucunu, bir ozanımızın, 2001 yılında kaybettiğimiz Aşık Hüdai’nin dizeleri benim burada yazabileceklerimden çok daha yalın anlatır.

Hakikat şehrine yolcu değilsen

Ne yolcuyu eğle ne yolu incit…

SAĞCILAŞMA-SAĞCILAŞTIRMA

Hrant Dink öldürüldükten sonra, İsmail Türüt’ün söylediği, Ozan Arif’in sözlerini yazdığı bir “şey” vardı hatırlarsınız, insanlığa karşıydı, ülkeye, Karadeniz’e karşıydı… Ogünler, Yasinler, Hrant Dink’in katilleri bitmez Karadeniz’de diyordu. Andığınız, övdüğünüz kişinin yazdıkları bunlar. Aynı kişi Cumhuriyet Halk Partisi’nin liderlerine de bolca hakaret etmişti.

Türkiye’de siyasetin, siyasal olmaktan çıkarılması sürecinin vardığı son aşamayı gösteriyor bu durum. AKP’nin yarattığı sosyolojik, siyasal ve ideolojik dönüşümün bir parçası olarak yaşanan sağcılaşmanın CHP’nin kendi hattı açısından hangi düzeye taşındığını da. Siyasal söyleme, seçim ve aday belirleme stratejilerine yansıyan bu sağcılaşma/sağcılaştırma eğilimini belki Baykal dönemine kadar götürebiliriz. Fakat 2014 Cumhurbaşkanlığı adayı belirleme döneminde yapılan tercihlerin AKP’nin inşa etmeye çalıştığı siyasal-ideolojik kurguyla taşıdığı paralelliğin, eğilimi başka bir düzeye taşıdığı çok açık.

Siyasal yelpazenin neredeyse bir bütün olarak sağa kaydırılmak istenmesi, siyasal stratejilerin sağ varsayımlar üzerine, Türkiye sağının “hassasiyetleri” üzerine inşa edilmesinin gerekçeleri olarak sunulan üç varsayımı ele alalım. Birincisi üzerinde durmayacağım, daha önce defalarca değindim. Türkiye’deki seçmen yapısının çoğunluğunun muhafazakar-sağ kanata bağlı olduğunu öne süren ilk argüman aslında soldan kaçmanın konforunu en basitçe meşrulaştıran gerekçe.

BEKA-TERÖR ÇEMBERİ

Bu yazıda olası iki gerekçeden daha bahsetmek istiyorum asıl olarak. AKP’nin inşa ettiği, konsolide ettiği ve siyasal çatışmayı sürekli üzerine kurduğu beka stratejisi kapsamında Cumhuriyet Halk Partisi başta olmak üzere sosyal demokrat ya da solda olma iddiasını taşıyan çoğu siyasal özne, ülkenin gerçek sorunlarıyla yüzleşecek bir siyasal hattın dışına sürülmektedir. Bunun en önemli nedeni de Türkiye’de siyaset kanallarının Erdoğan’ın iktidarının bekasını ülkenin ve halkın bekasıyla özdeşleştirilmesi bağlamında “gerçek sorunlara” ilişkin bir siyasal stratejiyle “terör söylemi” kapsamına alınan illet, zillet şemsiyesine ilişkin alınacak tavrın belirlenmesindedir. Cumhuriyet Halk Partisi’nin bugüne kadar tavrını belirlemesinde aldığı temel ölçüt terör-beka ekseninde kurulan söylemsel stratejinin sınırlarına yaklaşmamaktır. Örneğin yolsuzluk ya da bugün için daha doğru tabirle siyasal iktidarın iktidarda kalması gerekli finansmanın sağlanması, havuzun oluşturulması, firmalara payların dağıtılması için kurulmuş şebekeye hukuki prosedürler aşılarak aktarılan kaynakların deşifre edilmesinde sınıra yaklaşılıp hemen geri dönülebilir. Ya da anayasaya aykırı eylemler onaylanmayarak onaylanabilir, seçimlerin meşru olmadığı söylenerek girilen seçimler yoluyla iktidar meşrulaştırılabilir. Dolayısıyla Türkiye’de ekonomi, hukuk devleti ve demokrasiye ilişkin hiçbir gerçek sorun iktidarın çizdiği beka-terör hattının sınırlarına yaklaşmadan muhalefet aracılığıyla iktidara yeni meşruiyet alanları sağlayabilir.

Tabii sağ söylem ve stratejiler de hakikatten kaçmanın en kolay yoludur. Hrant’ın avukatlarının mücadelesinden bahsettiğinizde cinayette sorumluluğu iddia edilen devlet memurlarının yargı önüne çıkarılmasındaki güçlükleri de dolayısıyla Türkiye’deki cezasızlık sorununu ve işleyen düşman hukukunu da halka anlatmanız gerekir. Böylece terör-beka söylemsel stratejisini bozabilecek, çemberi yarabilecek bir hatta doğru zorlu bir yola girersiniz. Ama Hrant’ın katillerini öven birini rahatlıkla anmayı da tercih edebilirsiniz, hem de herhangi bir siyasal bedel ödemeden, cezasız kalarak, olduğunuz yerde kalarak, ülke siyasetini, siyasal iktidarın onu götürdüğü yere motive ederek... Sizlere oy veren milyonlarca insan bu yaptığınızı anlayacaktır diye düşünerek… Onları matematiğin gücüne inanmasına, 2014’te MHP’nin 2019’da İYİ Parti’nin stratejisini izlemesine ikna ederek... Ekmeleddin İhsanoğlu’ndan Bucak’a giden yol neyse Ozan Arif’i övmeye varan yol da odur.

Sağcılaşmaya ilişkin diğer gerekçe birinciyle bağlantılı olarak, siyasetin terör-beka ekseninde siyasal iktidar bloku tarafından kaba güç ilişkilerine indirgenmesidir. Bütün demokratik kanalları kapatan, rıza oluşturmayı kaba güce indirgeyen, iktidarının bekasını bu güçte gören AKP’nin karşına çıkabilecek toplumsal hareketlerin, sendikaların demokratik kitle örgütlerinin halk hareketlerinin güçsüzlüğü ve zor kullanılarak sürekli güçsüzleştirilmeye çalışılmasıdır. Siyasal çatışmanın sürekli en üst gerginlik seviyesine çıkarılabileceğinin siyasal iktidar tarafından hiç sakınmadan gösterilebildiği bu ortamda siyasal özneler de ana muhalefet partisi başta olmak üzere risk almamayı, olduğu yerde durmayı ya da biraz daha sağa kaymayı tercih etmektedir. Çünkü sağın hassasiyetleri, solun aklı vardır. Sosyal demokratlar ve solcular bu ortamda siyasal risklerin neden alınmadığını daha doğrusu gerçek sorunların neden siyasallaştırılmadığını anlarlar. Örneğin milletvekillerinin tutuklanmasının önünün neden açıldığını, savaş politikalarına neden itiraz edilmediğini, seçim güvenliği ve adaletinin sağlanması için siyasal adımların neden atılmadığını…

SORUNLARI SİYASALLAŞTIRMA CESARETİ

Bu gerekçeler, Türkiye siyasetinin Erdoğan ve onu destekleyen ulusal, uluslararası güçlerce nasıl şekillendirildiğinin de kanıtlarıdır aslında. Türkiye’de gerçek sorunların politikleştirilmesi için siyasete cesaret etmek gerekir. Beka-terör ekseninde çizilen siyasal hattın ve söylemsel stratejinin, halkın gerçek sorunlarını çözecek siyasal strateji ve söylemlerle parçalanması, özgür ve eşit, insanca yaşam koşullarını yaratacak öngörülebilir bir somut düzenin siyasal imgelemin yaratılabilmesi, toplumsal muhalefet güçleriyle bağlar kurulabilmesi ve demokratik siyaset kanallarının bu yolla açılabilmesi… Bunun için cesaret gerekir, yol gerekir, yordam gerekir… Hüdai’nin söylediklerini tekrarlayalım…

Hakikat şehrine yolcu değilsen

Ne yolcuyu eğle ne yolu incit…


Dinçer Demirkent Kimdir?

1983 İzmir doğumludur. Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Anayasa Kürsüsü’nde çalışmakta iken 7 Şubat 2017’de KHK ile ihraç edildi. Doktora derecesini aynı fakülteden, “Türkiye’nin Anayasal Düzeninde Cumhuriyetin İki Kuruluşu ve Dinamik Cumhuriyet Kavramı” başlıklı tezi ile almıştır. Doktora tezinden üretilmiş, Bir Devlet İki Cumhuriyet adlı kitabı Ayrıntı Yayınları’ndan, Murat Sevinç ile birlikte kaleme aldıkları Kuruluşun İhmal Edilmiş İstisnası kitabı İletişim Yayınları’ndan basılmıştır. Anayasa tarihi, cumhuriyetçilik, kurucu iktidar, siyasal temsil konuları üzerine çalışmalarını sürdürmektedir. Ayrıntı Dergi ve Mülkiye Dergisi yayın kurulu üyesidir; 2018-2021 yılları arasında Mülkiyeliler Birliği Genel Başkanı olarak görev yapmıştır. İnsan Hakları Okulu Derneği'nde akademik koordinatörlük görevini sürdürmektedir. Çeşitli dergilerde yazmaya, dersler hazırlamaya devam etmektedir.